|

Afrika’ya beyaz kalmak!

“Afrika haberciliğinde ciddi bir uzman ve haber eksiğimiz olduğu bir gerçek. Kıtaya ciddi anlamda yoğunlaşmışken bu eksik de hızla tamamlanmalı. Afrika artık medyada daha farklı anılmak isteniyor, Türkiye buna hizmet edebilir.”

Yeni Şafak
04:00 - 15/06/2015 Pazartesi
Güncelleme: 19:25 - 14/06/2015 Pazar
Diğer
Gündem
Gündem
İbrahim Sığın - Analist


Afrika kelimesini işittiğinizde aklınıza ilk ne geliyor? Muhtemelen ölüm, savaş, kan, hastalıklar…


Kıta batı medyasının diline hapsolmuş, yıllardır sadece onların bize sunduklarıyla öğrenebildiğimiz bir yer. Elbette azgelişmişlikten ve yoksulluktan kaynaklanan pek çok sorunu içinde barındıran, birçok meseleye kapsayıcı çözümler geliştirememiş; iç çatışma, terörizm, aşırı nüfus, salgın hastalıklar ve eğitimsizlik gibi ciddi problemlere sahip.


Fakat burada başka hayatlar yaşanmıyormuş gibi, medya tarafından her seferinde zihinlere acı haberler servis ediliyor. Oysa Afrika Kıtası tüm bunların yanında, küresel olarak ağırlığı her geçen gün artan, dünyanın en büyük 2. kıtası. Dünya Bankası verilerine göre, son beş yılda Kıta'da petrol gelirlerine dayalı olmayan yıllık ortalama büyüme oranı % 5.4! Batı yaşanan acıyı da, Kıta'nın sahip olduğu ciddi avantajları da çok iyi biliyor olmasına rağmen bize sunulan daha çok acı! Perdenin arkasındaki kaynakları, bölgeyi çok iyi sömürdüğü gibi, medya eliyle de ciddi bir 'medya sömürüsü' kurguluyor.


AFRİKA'YI BİZE SUNULDUĞU GİBİ KABUL ETTİK

Ahmet Davutoğlu 'Stratejik Derinlik' kitabında, “Türkiye'nin dış politikasında en ciddi ihmale uğramış kıta bağlantısı” olarak bahseder Afrika'dan. Kıtayı bir geri kalmış ülkeler topluluğu olarak görüp küçümsemenin Türkiye ölçeğinde tarihi ve coğrafi faktörlere sahip bir bölgesel güç için mazur görülemez bir zaaf oluşturduğunu savunur. Bir ülkenin gücünün değişik havzalardaki ekonomik, kültürel ve diplomatik etkinliği ile değer bulacağını; Türkiye'nin yarışta geri kalmak istemiyorsa başta Afrika olmak üzere şu ana kadar yeterince ilgi kuramadığı bölgelere bakış açısını değiştirmek zorunda olduğunu ifade eder.


Türkiye ülke olarak yıllarca bu kara kıtaya beyaz kaldı. Afrika'yı bize sunulduğu gibi kabul ettik, O dönemlerde de Afrika'ya arka planda bir takım ülkeler var gücüyle yatırım yaptı. Eğitimle dillerini, kiliselerle dinlerini yerleştirdiler; askeri anlamda kurdukları üslerle güvenliklerine, ele geçirdikleri yer altı kaynakları ile de sanayi faaliyetlerine ciddi katkılar sundular, neredeyse ortada sıfır maliyet ile yıllarca bunu yaptılar.


HIZLA YOL KAT ETTİK

Afrika konusunda ülke olarak çok geç uyansak da hızlı bir şekilde yol aldık aslında. Türkiye Afrika'ya açılım politikalarına büyük önem verdi. 2002 yılında Türkiye'nin Afrika'da 14 dış temsilciliği bulunurken bugün 43 dış temsilciliği var. Yine 2002'de 8 Afrika ülkesinin ülkemizde diplomatik temsilciliği varken; bu sayı 31'e yükselmiş durumda. Kıtaya 10 yıl önce 3 milyar dolar olan ihracat, şu an 18 milyar dolar seviyesinde. Aynı şekilde insani diplomaside de aldığımız ciddi bir mesafe var. Türkiye'nin gerçekleştirdiği resmî kalkınma yardımlarının büyük bir kısmını Afrika ülkelerine yapılan yardımlar oluşturuyor. Afrika'da sadece günü kurtarma odaklı olmayıp, Afrika'da 13 ofisi bulunan ve 34 Afrika ülkesinde projelerine devam eden TİKA eliyle kıtada birçok yara sarılıyor, insanlara el uzatılıyor, bölgede ciddi ölçekte halka yönelik projeler üretiliyor. Artık bir dünya markası olan THY de 28 Afrika ülkesinde, 46 noktaya sefer düzenleyebiliyor.


Peki, ekonomik, siyasi, askeri, insani ve diplomatik alanlarda yapılan ciddi atılımlar varken, medya anlamında ne durumdayız? Ne yazık ki koca bir “hiç” aldığımız mesafe. Dış haberciliğimiz çok uzun yıllar 'çeviri' düzeyindeydi. Yeni yeni dış habercilikte atılımların olduğu bir dönemi yaşıyoruz fakat Afrika konusunda hala yetersiz durumdayız.


HAMLE SIRASI MEDYAMIZDA

Bugün Afrika konusunda bilirkişi ve Çad Büyükelçimiz olan Ahmet Kavas da medyanın Afrika'daki faaliyetlerini anlatırken şunları söylüyor: “Medya 21. yüzyılda gizli sömürgeciliğin en etkin aracı olarak ezilen yüzlerce milyon insanın acılarının sebeplerini göz önüne sermek yerine sömürenlerin attığı her adımı insanlık adına bir kurtuluş reçetesi olarak sunmaktadır. Bu anlamda güçlü medya kuruluşları modern sömürgeciliği olabildiği kadar dikkatlerden uzak tutarak son derece sıradan ve basit kanundışı yapılanmalarını toplumların gözleri önüne büyük tehlikeler şeklinde sermekte, yeryüzünün neresinde değerli bir kaynak varsa onu yok pahasına ele geçirip servetlerine servet katanları ise dünyanın vazgeçilemez etkin güçleri olarak takdim etmektedir.”


“Kim olurlarsa olsunlar egemen propaganda dili doğrultusunda konuşanlar, yazanlar, kesinlikle düşünmezler, yalnızca sürüklenirler” der bir yazar. Bizim Afrika'da varlığımız bu kadar ciddi boyutlara ulaşmışken; görünürlüğümüzü, kalplerin fethinin yanında, zihinlerde de ciddi yer etmememizi sağlayacak en temel şey medya! Aksi halde egemen medya dili karşısında sürükleniriz. Bugün Fransa'nın Afrika haberciliğindeki RFI, Le Monde, LE Figaro'su kadar başarılı olmayı hedeflemeliyiz. Temel farkımız da sömüren bir mantık değil, gerçeklik, özgün içerik ve insani bir boyut olmalı. Bir diğer yandan Afrika'nın ulusal medyasında da söz sahibi olacak, sahada yaptıklarımızı, ülkemizde yaşanan dönüşümü Afrika medyasında kaleme alacak kişiler yetiştirmemiz gerekir.


AFRİKA'NIN SESİ OLABİLİRİZ

Aslında konuyu daha anlaşılır kılmak adına birkaç örnek verebiliriz. Le Figaro geçen hafta Afrika kıtasının ekonomik büyümesi ile ilgili olarak kapsamlı yayımladı. Haberde her ülkenin 2015 büyüme rakamı detaylı olarak incelenmiş. Bu meseleleri bu kadar derinlemesine incelerken Fransa medyası, biz daha geçen hafta Burundi'de öldürülen Müslüman muhalif lidere yönelik haber yapabilmiş değiliz. “Muhalif lider öldürüldü” satırlarından öte derinlemesine haberimiz yok! Aynı şekilde bugün Paralel Yapı Afrika gazetelerinde Türkiye aleyhine eleştiriler yazdırırken, ona karşı ürettiğimiz bir şeyler de bulunmuyor.


Afrika haberciliğinde ciddi bir uzman ve haber eksiğimiz olduğu bir gerçek. Kıtaya ciddi anlamda yoğunlaşmışken bu eksik de hızla tamamlanmalı. Afrika artık medyada daha farklı anılmak isteniyor, Türkiye buna hizmet edebilir. The Guardian'da geçen hafta yer alan bir haberde, “Afrika kirli tişörtlerinizi istemiyor” deniyordu. Haberde Afrika halkının acıyla değil; ekonomi, eğlence, internet kullanımı, mobil kullanımdaki artış gibi haberler ile de anılmak istendiği anlatılıyordu. Halklarda da böyle bir beklenti ve bilinç oluşmuşken, kara kıtaya medya olarak daha fazla 'beyaz' kalmamalıyız!


#Afrika
#Ahmet Kavas
#savaş
9 yıl önce