|

Almanya’daki ırkçılıkta devletin izleri

Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti Bakanlarının Avrupalı Türklerle olan buluşmalarının engellenmesi, Nazi uygulaması tartışmasını gündeme taşıdı.

Yeni Şafak
04:00 - 28/03/2017 Salı
Güncelleme: 01:01 - 28/03/2017 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Zeynep Bilgin- Uluslararası İlişkiler Uzmanı


Aslında “Nazi uygulaması” benzetmeleri çok da yeni değil. Almanlar bu benzetmenin kendilerine yapıldığında alınganlık gösterse de, kendileri başka ülkelere yönelik bu tür ithamlarda bulunabiliyorlar. Kısa süre önce Alman Bakanların Rusya Devlet Başkanı Putin'e veya Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik benzer çıkışları olmuştu. O zaman kimse “Nazi kurbanlarının acıları hafifletiliyor, bu nedenle yara alıyoruz” dememişti.



Güncel siyasi tartışmaların dışında “Nazi uygulamaları” söylemi, yıllardır takipte olunup da bir türlü işin içinden çıkılamayan, üzerine övgüler düzülen o Alman adaletinin eksik kaldığı davaları ve Aşırı Sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı örgütü NSU'nun Alman devleti ile bağlarını hatırlatıyor.



İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya Nazilerden arındığını iddia etse de, özellikle son 15 yıldır ortaya çıkan gerçekler bunun tam aksini gösteriyor. Nazilerin özellikle emniyet, askeriye, istihbarat gibi kurumlarda hala uzantılarının olduğu aşikâr. Eğer olmasaydı Türklere yönelik işlenen seri cinayetler Alman devleti tarafından bu şekilde görmemezlikten gelinebilir miydi?



6 YIL 7 AY 16 GÜN SÜREN NSU KÂBUSU


NSU cinayetlerinin çiçekçi Enver Şimşek'in 9 Eylül 2000 tarihinde daha 38 yaşındayken katledilmesi ile başladı ve Heilbronn'da Alman polis Michele Kiesewetter'nın son kurban olarak 6 yıl 7 ay 16 gün sonra öldürülmesiyle son bulduğu düşünülüyor. Bu sadece bir kanı, çünkü faili meçhul birçok daha cinayet var.



4 Kasım 2011'de NSU üyelerinden Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos'un banka soygununun ardından ölü bulunmaları sonucu örgütün daha önce işlenen cinayetlerle olan bağlantısı ortaya çıkmıştı. Almanya'da sekizi Türk, biri Yunan, biri Alman olmak üzere 10 kişinin ölümüne sebep olan Aşırı Sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünün davasının başlamasının üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen üzerindeki sis perdesi kalkmadığı gibi yeni ırkçı terör örgütleriyle de karşı karşıyayız.



TERÖR ÖRGÜTÜ OLUŞTURMAKLA SUÇLANAN FREİTAL GRUBU


NSU benzeri Freital Grubunun davası 7 Mart 2017 tarihinde başladı. 26 kişiye doğrudan saldırı uygulayan grubun hedefinde mülteciler ve siyasi muhalifler var. Saksonya eyaletinde 2010 yılından bu yana dikkat çeken ırkçı Freital grubuna yönelik hukuki sürecin daha yeni başlaması da ayrıca bir soru işareti.



Üç polisin bu süreçte grup ile bağlantılı olduğuna dair önemli bulgular var. Sebastian W. adlı zanlının polis olan üvey babasının eylemlerden önceden haberdar olduğu düşünülüyor. Timo S. adlı zanlı ifadesinde daha önceden bir polis tarafından bulundukları yerden “kaybolun” uyarısı aldığını belirtti. Peki, bu polislere ne oldu dersiniz? Kısa süre önce dosyaları kapatıldı ve tekrar görevlerinin başına döndüler. Sadece Saksonya eyaletinde 2015 yılında 728 ırkçı toplantı yapıldığı polis kayıtlarında bulunuyor. Freital gösterileri genelde Pegida ile mobilize olarak yapılıyordu.



HAYAL KIRIKLIĞI VE ENDİŞE HÂKİM


Merkel'in NSU kurbanlarının ailelerine verdiği sözü tutamamış olması, NSU cinayetlerinin yıllardır aydınlatılamaması, şahitlerin bir bir ölmesi, zanlıların Alman istihbaratı ve emniyet güçleri ile olan bağlarının gün yüzüne çıkması, Almanya'nın hukukuna ve adaletine güvenin sarsılmasıyla birlikte hayal kırıklığı ve endişeye neden oldu.



Belki de NSU'nun son kurbanı bir Alman olmasaydı hala bu sis perdesi aralanmış olmayacak ve daha nice Türk, NSU terör örgütünün kurbanı olmaya devam edecekti.



TÜRKLERE YÖNELİK SİSTEMATİK CİNAYETLERİN TARİHİ DAHA ESKİ


Her ne kadar NSU cinayetlerinin 2000 yılında başladığı söylense de Almanya'daki ırkçı saldırılar çok daha geriye gidiyor. 1985 yılında Ramazan Avcı iki arkadaşı ile yolda yürürken 30 Nazi tarafından saldırıya uğramıştı. Ramazan Avcı aldığı ağır darbelere sadece birkaç gün dayanabildi ve hastanede hayatını kaybetti. Polisin açıklaması bu grubun bir gençlik grubu olduğu ve siyasi bir motif taşımadığı yönündeydi. Irkçı bir saldırı ise söz konusu bile değildi. En acısı da Ramazan Avcıyı öldürenler cinayetle değil şiddet uygulamakla yargılandı ve şuan hepsi özgür.



1992 yılında Mölln'de Arslan ailesinin evi kundaklanmış ve üç Türk hayatını kaybetmişti. Ve yine ırkçı bir motif bulunamamıştı. Vandalizm olduğu söylenerek bu saldırı da diğerleri gibi masumlaştırılmıştı. Üstüne bir de aile babasına kadın pazarladığı, bu nedenle evi kendinin veya düşmanlarının yaktığı suçlaması yöneltildi.



1993 yılında yaşanan Solingen faciasının acısı hala ilk gün kadar taze...



1996 yılında Lübeck'te kundaklanan Mülteci Yurdunda 10 kişi yanarak can vermişti. Suçlanan, gözaltına alınan kişi yine bir yabancıydı ve aynı mülteci evinde yaşıyordu. O bölgede görülmüş olan ve vücudunda yangına dair iz bulunan Alman genç sorguya bile alınmamıştı.



NSU'nun her kurbanında olduğu gibi öncesinde de her olayda polis ve hukuk açık bir şekilde suçu yabancılara yükleme peşindeydi.



Tüm bu yaşananları Almanya'daki Nazi kalıntılarından bağımsız değerlendirebilir miyiz?



NSU'DA DERİN DEVLETİN İZLERİ


NSU içinde en az 20 kişinin Alman istihbaratına çalıştığı ve bir tanesinin de Berlin Eyalet Emniyet Müdürlüğünde görevli olduğu tespit edildi. Dava başladıktan sadece birkaç gün sonra istihbaratta yüzlerce belge, bilgi imha edildi ve bu dosyaları imha edenlerin bunu neden yaptıkları hala tespit edilemedi. NSU örgütünün lideri olarak görev yapan ajan Tino Brandt, istihbarattan aldığı parayı NSU hücre evine ulaştırdığını itiraf etti ve bununla birlikte çok ciddi bir bağın olduğu da ispatlanmış oldu.



Bunların yanı sıra Hessen Anayasa Koruma Teşkilatında görev yapan Andreas Temme, işlenen 6 cinayet mahallinde bulunmasına rağmen bu cinayetlerin engellenemediği gibi, kimsenin bu cinayetlerden haberi de olmadı. Ayrıca Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti İstihbarat Başkanı Mathilde Koller, 2001 yılında Köln'de patlayan bomba ile bir muhbirin ilişkisi olduğunu söyledikten 4 ay sonra özel nedenlerden dolayı istifa etti.



2000'li yıllarda üst üste cinayetlerin yaşanmasının ardından bunların Türklere yönelik sistematik ırkçı cinayetler olduğu henüz dillendirilmezken, polis merkezinde kurulan araştırma komisyonunun isminin “Yarım ay” daha sonra “Boğaziçi” olarak değiştirildiği ortaya çıktı. Saldırıların sistematik bir biçimde Türklere yönelik olduğunun ortaya çıkmasına rağmen, dava devletin kurumsal bir ırkçılıktan haberi yokmuş gibi devam ediyor. Bu haliyle, Almanya'nın Nazi uygulamaları benzetmesine bu kadar sert tepki vermesini Almanya devleti içerisindeki yapılanmaya ve suçluluk psikolojisine bağlamak çok yanlış olmaz.



ARTAN IRKÇILIK KARŞISINDA DUYARSIZLIK


Hollanda'da köpeklerle aynı zamanda kendi vatandaşı olan Türklere saldıran polisler Avrupa tarafından kınanmadı bile. Siyasetçiler oy kaygısı nedeniyle kınamaktan kaçınsa dahi köklü bir hukuk sistemi içerisinde yetişmiş olan Avrupalıların bu sessizliği, toplumun ırkçılığa karşı git gide artan duyarsızlığını ve umursamazlığını gösteriyor. Irkçı politikaların arkasına saklanarak günlük siyaset yapanlar, yabancı kökenlilerin kendini güvende hissetmemesine sebep oluyor ve Almanya'nın toplumsal barışını, birlikte yaşama kültürünü, geleceğini tehdit etmekten çekinmiyor. 1980'li yıllarda on binlerce kişi sokaklara dökülürken bugün yaşanan ırkçı olaylarda maalesef çok az insanın tepki gösterdiğine şahit oluyoruz. Bunun başlıca sebeplerinden biri fişlenme korkusu ve Alman devletine yönelik geçmiş tecrübelerden kaynaklı güven eksikliği.



Sonuç olarak NSU örgütü içerisinde devlete çalışanlar varsa, zanlıların evlerinden Hitler posterleri çıkıyorsa ve bu meseleler yeterince araştırılmadan üstü örtülüyorsa Almanya'da kurumsal ırkçılık var demektir.



TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Avrupa'da Türkiye Kökenlilere Yönelik Irkçı ve Yabancı Düşmanlığı İçerikli Eylemler 2014 Yılı Raporunda da geçtiği üzere, Almanya'da 2001'den bu yana gerçekleştirilen 297 saldırının 244'ünün failleri bulunamadıysa, Almanya'yı yönetenlerin Nazi uygulamaları söyleminden alınmaya hiç ama hiç hakkı yok.



#Almanya
#Irkçılık
#Nazi uygulaması
#TBMM
#Merkel
7 yıl önce