|

Anadolu irfanı

Anadolu irfanı sonuna kadar siyasidir, ehli sünnetin ikamesi, Hanefiliğin katı kaideli ama insan merkezli, özgürlükçü tavrının yerleşmiş halidir. Bu anlamda yine kritik kavramların başında adalet gelir...

Yeni Şafak
04:00 - 12/12/2016 Pazartesi
Güncelleme: 19:01 - 22/12/2016 Perşembe
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Ercan Yıldırım


Anadolu irfanı Anadolu'nun İslamlaştırılması, vatan haline getirilmesi sürecindeki milli karakterin adıdır.



15 Temmuz darbe girişimi büyük oranda Anadolu irfanı sayesinde durdurulabildi. Darbe girişimini haber alır almaz yollara dökülen Anadolu insanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısıyla çok daha güçlü ve silahsız şekilde tankların, uçakların karşısına dikildi.



Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki kavramlar eylemlerle aydınlanırken, eylemler kadim bilgelik vasıflarını yeniden üretebiliyor.



Anadolu irfanı tam da bu ortamda tartışılmaya başladı; üzerinde düşünülmeden herkesin, her fraksiyonun kendi tanımlarına mahkum hale geldi. Çok basit, düz, ilk akla gelebilecek şekilde, Anadolu irfanı tasavvufla eşitlendi... o da yetmedi, heterodoks, hümanist eksenli çağcıl algıların istilasına uğradı.



Anadolu irfanı, toprağı vatan yapma, boyları, soyları, bireyleri, kabileleri, etnik unsurları millet kılma aşamasında birleştiren, bütünleştiren, müşterek hisleri kuvvetlendiren, Anadolu'yu, Türkleri küfürden, batıdan, öteki unsurlardan koparan ayrıcalıkların genelidir...



ANADOLU İRFANININ KAYNAKLARI


Öncelikle küfür ile İslam'ın ayrıştırılması, akabinde Müslüman unsurların boy, soy, etnik iddialarını arka plana iterek birleştirilmesi aşamasındaki kültürel, örfi, İslami hatta siyasi tavırların hepsi Anadolu irfanı olarak şekillendi. Buradaki temel taşların en başında tasavvuf, hususen vahdet-i vücud gelir.



Yesevi geleneğinden Yunus Emre ekolüne kadar geçiş dönemi, Mevlana, İbn Arabi, Gazali ile birlikte tabi ki bu toprakların çıkardığı Ahmediye, Muhammediye, Mevlid, Danişmendname, Envâru-l Âşıkin, Müzekki'n-Nüfus, Kara Davud, Mızraklı İlmihal, Marifetname, Battalname, Saltukname gibi doğrudan halkı yakalayan, halkın İslami ve gündelik hayatlarında etkin terkibler Anadolu irfanının önemli kaynaklarıdır. Mevlid, çağdaş dönemlerde küçümsense bile hala Anadolu insanının başvurduğu, saygıda kusur etmediği önemli bir metindir.



Türk düşüncesinde kimi ekollerin Anadolu Aydınlanması dediği neohümanizmin farklı versiyonlarının abarttığı hoşgörü, bir arada yaşama kavramlarında kıstası İslam olarak belirler mesela Mevlid. Süleyman Çelebi'nin metninde İslam'ı öteki dinlerden ayıran en temel hususiyet Hz. Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğunu katiyetle kabul ettirmesidir. İslam ile öteki dinler arasında diyalog kurma girişimlerini kendi döneminde kestiği gibi asırlardan bu yana İslam'ın biricikliğini nesillerden nesillere aktardı, Anadolu irfanına en büyük katkıyı sundu.



Tarikatlar, Anadolu irfanının taşınmasında, metafizik alanın genişletilmesinde bariz katkılar sunarken, bilhassa medeniyet peşinde koşmadan, ahlak, edeb eksenli yaşama pratiğini etkili kıldı.



Anadolu irfanının kaynakları pek çoktur; baktığı her şeyde Allah'ı gören vahdet-i vücud, “bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil" diyen Yunus Emre, aynı zamanda gönüller yaparken İslam'ın emir ve yasaklarını harfiyen yerine getirmeyi, namaz kılmamanın küfre götüreceğini de net olarak ifade eder.



Anadolu irfanının bir ucunda hikmet de vardır; Nasrettin Hoca'nın rafine ibretlik siyasal, sosyal hatta dini göndermeleri, menkıbeler, şifahi kültür, Selçuklu ve Osmanlı entelektüel kaynakları ve mutlaka eklemek gerekir ki fütüvvet ve ahilik kültürü hikmete dayalı irfanı besler. Elbette bu da milli karakterin oluşmasını sağlar.



Anadolu irfanının kaynakları arasında tabi ki Hacı Bektaş-ı Veli, heterodoks yaklaşımlar, Mevlevilik, Melametilik hatta Kalenderilik bulunur fakat tasavvufi ana kaynak Nakşiliktir. Gerek heterodoksinin sınırsız özgürlük sahası gerek Nakşiliğin ve tarikatların gündelik hayatı da düzenleyen sistemli doktrini Anadolu irfanını bugünlere getirir. Modernite ve Osmanlı'nın parçalanıp yok olmasından sonra Anadolu irfanı tamamıyla “yeraltına" inmiştir yani ne tasavvuf ve tarikatların, cemaatlerin ne de heterodoksinin katkısından bahsetmek mümkün değil.



ŞARTLAR OLGUNLAŞTIĞINDA!...


Cumhuriyet inkılaplarının sert, katı, tavizsiz yürütüldüğü dönemde sahiden Anadolu irfanının devreye girdiğini, Osmanlı'dan tevarüs eden bir anlayışın şiddetten kendini azade kıldığını söyleyebiliriz. İşte tam da burada “halk İslamı" denen, millet uhdesindeki İslami yaşayış öne çıkar. Anadolu irfanı keskin dönüşlerden, radikal tavırlardan, daha büyük zararlar açacak eylemlerden, fitneyi besleyecek söz ve davranışlardan kaçar; bir dönem küçümsendiği üzre ibadetlerini bîhakkın yerine getirmeyi yeterli görür.



Anadolu irfanını belirleyen kıstasların başında devlet anlayışı gelir.



Anadolu irfanı isyan ile bağlılık arasındaki kıldan ince kılıçtan keskin yerde başlar... Anadolu irfanı sadece epistemolojik, metafizik ya da yöntem olarak sezgiyi, akletmeyi, hoşgörü, şefkat, merhamet göstermeyi öne çeken algının ötesinde büyük oranda, siyasal ve toplumsal üslub meselesidir.



Anadolu irfanı sonuna kadar siyasidir, ehli sünnetin ikamesi, Hanefiliğin katı kaideli ama insan merkezli, özgürlükçü tavrının yerleşmiş halidir. Bu anlamda yine kritik kavramların başında adalet gelir... Adaletten sapan, Hak olanı gözardı eden idareciler, sultanlar “homurdanan muhalefet"in gadrine uğrar, meşruiyet imkanını kesinlikle vermez ve “şartlar olgunlaştığında" o kişinin hesabını görür, hesap görenleri görmezden gelir! Burada Anadolu irfanını tanımlayan kavramlardan biri de “şartlar olgunlaştığında"dır.



Erken dönem Cumhuriyet devrimlerini reddeden fakat isyan da etmeyen ulema, arif, alim, aydın kesim eleştirilse bile şedit siyasi iklimin “çok daha büyük zararlar açmasını" işte bu irfani alt yapı nedeniyle engellemek ister. Demokrat Parti'nin çıkışı değil ama aldığı oy Anadolu irfanının sonucudur; Menderes'in idam edilmesinde sessiz kalınması da yine bu irfana dahildir! Çelişki gibi gözükebilir fakat yine “şartlar olgunlaştığı"nda tavrını net biçimde Menderes'i iktidara getirerek gösteren Anadolu irfanı, onun idam edilmesine ancak şartlara bağlı olarak Fatiha'larla, gözyaşlarıyla karşı koyabildi.



DEVLET, MİLLET, EHLİ SÜNNET


“Edeb ya hu"dan, “ya Hakk'ı söyle ya sus"a kadar pek çok deyimi de içine alan Anadolu irfanı, Recep Tayyip Erdoğan'ın iktidara gelmesi, farklı darbe girişimleri karşısında halk tarafından sahiplenilmesi, Gezi ve 15 Temmuz darbe girişimine karşı durulmasında da belirleyici aktör oldu. Devlet, otorite, şiddet ve güç konularında Türkiye'yi Menderes döneminde zanneden kesimlerin darbe girişimi, artık “şartların olgunlaştığı"nı düşünen halkın irfanıyla, siyasi takip ve isyankar, zulme isyan eden karakteriyle fiili harekete dönüştü. Anadolu irfanı muhalefetini zaman zaman sessiz sedasız, destek vermeden, kimi zaman da siyasi ve fiili eylemleriyle gösterebilir.



Anadolu irfanı bozgunculuğu sevmez, kamu düzeninin tarumar edilmesinden hoşlanmaz, farklı dil, din, ırk, mezhebe sahip insanlarla hoşgörü içinde yaşamayı çok iyi bilir, bunu gösterir ama bu kesimlerin kendi meşreplerini dayatmasını hoş karşılamaz. Babailer İsyanı'nda, fetret döneminde, Kalenderiler hareketinde, batini ekollerin tesirlerinde, heterodoks isyanlarda devlet önemli bir belirleyici olarak ehli sünnet ile özdeşleştirilir, bunlara destek verilmez. Aynen Gezi olaylarında olduğu gibi...



Gezi olaylarını sadece karanlık odakların oyunu olarak görmeyen Anadolu irfanı, İslam, Türk, ehli sünnet damarı korur, korunmasına destek olur. Bu bakımdan “ya devlet başa ya kuzgun leşe" inancı her daim temel saiklerin başında gelir.



Anadolu irfanı devlet, millet, İslam sacayağına dayanır, bunun haricindeki her türlü cemaat, tarikat, dini-siyasi yorum fürudur!



Yıllarca sol ve İslamcı kesimlerden gelen “bu milletin koyun gibi" davrandığı, kuzu kuzu gidip oyunu kullandığı, sağ-muhafazakar partileri iktidarda tuttuğu yakınması siyasi hayatın en önemli tezi oldu. Kemal Tahir'in deyimiyle Türk köylüsü-Anadolu insanı reaksiyonda bulunmaz, kendi başına bırakılırsa hiçbir şey yapmaz, emir verilirse düşünmeden gerçekleştirir. Yahya Kemal'in,



“Eğil dağlar eğil, üstünden aşam



Yeni talim çıkmış varam alışam."



türküsüne atfında olduğu gibi biz Türkler, Anadolu irfanı biraz da “güzideler sınıfı"dır.



Önüne vasıflı, yetenekli, Hakk'ı söyleyenler düştüğü zaman engel tanımaz. Tevekkül, teslimiyet, dua, merhamet, Hak ile batıla dayalı düşünme yöntemi Anadolu irfanının belirgin vasıflarındandır.



İhtiyatlı olmayı, kahramanı severiz, ferasetli, basiretli davranmayı tavsiye ederiz, marjinallikten kaçar, “çıkıntılık yapmak", “kimsenin ilerisine gerisine karışmamak" taraflısıyızdır.



Hayatı gavur ile Müslüman ayrımı üzerine kurarız; kavgada bile zulmedeni, “gavur gibi eziyet ediyor, gavur gibi vuruyor" deriz. Merhametsiz, şefkatsiz olana gavur gibi adam nitelemesinde bulunurken gavur çoğunlukla “hain" manasına gelir.



İslam ile yoğrulan Anadolu irfanında örf, İslami umdelerle birleşir; saf iman hala bir yerlerde gezinir, kritik eşiklerde ortaya çıkar; bizi Çanakkale'de, İstiklal Harbi'nde biraz da “siyasi tecrübemize", safi imanımıza, İslami kültürümüze, hayatı hala Hak-batıl olarak gören benliğimize, en önemlisi “kalbî iman"a bağlı Anadolu irfanı kurtardı!



#Anadolu
#İrfan
7 yıl önce