|

Anlamsız ve akılsız klişeler

Algı-bilinç bütünlüğünü ve berraklığını kaybettiğimiz için, İslam toplumları bünyesinde etnik rekabetler, mezhep rekabetleri, gerilimleri yaşanıyor. Sömürgecilerin bizlere uyguladıkları ötekileştirici tavırların aynılarını, bizler, bu algı-bilinç bunalımı sebebiyle kendi kardeşlerimize uygulayabiliyoruz.

Yeni Şafak
04:00 - 24/04/2017 Pazartesi
Güncelleme: 02:21 - 24/04/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
ILLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
ILLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Atasoy Müftüoğlu

Modern tarih boyunca olduğu gibi bugün de, ‘Batı’nın çıkarları’ ya da ‘Yahudi-Hıristiyan değerleri’ gibi daha çok kategorik, klişeleşmiş bağlamlar temelinde, İslam’a ve Müslümanlara yönelik her tür şiddet hareketi bir şekilde savunulabiliyor, haklılaştırılabiliyor. Mitolojikleştirilen Batı ideolojisinin toplumlarımızın zihin dünyasındaki baskısı sebebiyle, bu şiddet hareketlerine sadece duygusal tepkiler verilebiliyor; entelektüel anlamda, felsefi anlamda sorgulanmıyor, sorgulanamıyor. Batı dünyası, pek çok kez, bizlere Müslüman olduğumuz için saldırıyor. Bizler, bu saldırılara İslami dünya görüşü temelinde cevap vermemiz gerekirken, ‘demokrasi’, ‘insan hakları’ gibi anlamını yitirmiş Batı ürünü klişelerle cevap vermeye çalışıyoruz.

Kendisini gereği gibi ifade edemeyen bir düşünce ve kültür hayatının, düşünsel ve kültürel iddiaları olamaz. Bugünün dünyasında, Batı dışı toplumların, ama özellikle de İslam dünyası toplumlarının tarihsel hikayeleri / anlatıları bütünüyle marjinalize edilmiş ve aşağılanmıştır. Bu durum yüzyıllardır böyle devam ettiği halde, sömürgeci / kolonyalist dil, hikayeler / anlatılar, halen, merkezin dışına çıkarılarak tartışılabilir değildir.

SEKÜLER HAÇLI SEFERLERİ

İslam dünyası toplumlarında, düşünsel, kültürel, entelektüel ve akademik hayat sömürgeci dili-felsefeyi yapısöküme uğratamadığı için, daha doğru bir ifade ile, bu yolda ciddi hiç bir girişimde bulunmadığı için, bugün, jeopolitik ve ideolojik çıkarlar adına, büyük bir dargörüşlülük ve önyargı içerisinde, akılsız ve anlamsız klişelerle, Müslüman toplumlara yönelik seküler ‘haçlı seferleri’ yoğun bir biçimde sürdürülebiliyor. Bu saldırılar karşısında tarihsel / felsefi çözümlemeler, sorgulamalar yapması gereken siyasal kültürel dünyamız, kültür ve felsefe sorununu ancak Batılı yaklaşımlar, sınırlar içerisinde gündeme getirebiliyor. Kültürel özgürleşme olmadan siyasal özgürleşmenin mümkün olamayacağı hiç düşünülmüyor.

Hemen her ülkede siyasal felaketlerin yaşandığı, çığırından çıkmış bir dünyada, Müslümanlar, azınlıklar, muhacirler, asimile olmak zorunda kalmadan yaşayabilme özgürlüğüne sahip değiller. Temel bir insani şart olan, içinde yaşanılan topluma, değerlerine ve kurallarına gereken saygıyı gösterme yükümlülüğü ile asimile olmak birbirine karıştırılıyor ve pek çok ülkede asimile olmak, Müslümanlara, muhacirlere, azınlıklara dayatılıyor. Aynı durum, Müslüman nüfuslara sahip ulus-devletlerde de yaşanıyor, yaşanabiliyor. Azınlık sayılan milliyetler ve mezhepler, asimilasyona maruz bırakılabiliyor.

KENDİ KARDEŞLERİMİZİ
ÖTEKİLEŞTİRİYORUZ

Geçmişin hükümranlığı altında yaşayan toplumlarımız ve kültürlerimiz, bu hükümranlıkla ilgili derin sorular sormadıkları için, algı-bilinç berraklıklarını maalesef kaybetmişlerdir. Algı-bilinç bütünlüğünü ve berraklığını kaybettiğimiz için, İslam toplumları bünyesinde etnik rekabetler, mezhep rekabetleri, gerilimleri yaşanıyor. Sömürgecilerin bizlere uyguladıkları ötekileştirici tavırların aynılarını, bizler, bu algı-bilinç bunalımı sebebiyle kendi kardeşlerimize uygulayabiliyoruz. Bütün bunları yaşarken, İslam ve Müslümanların, bugünün dünyasında, insanlığın bütününden bağımsız, apayrı bir gerçeklik gibi değerlendirildiğini görmüyoruz.

İslami bünye içerisinde yaşanan anlaşılması güç, açıklanması mümkün olmayan parçalanmalar, karşıtlıklar, rekabetler sebebiyle Müslümanlar kendi kendilerini değersizleştiriyor, güçsüzleştiriyor. Birbirlerinin haysiyetlerine saygı duymayan Müslümanların, emperyalistlerden kendilerine saygı beklemeleri kadar büyük bir çelişki düşünülemez. Geçmişin hükümranlığı hayatlarımız üzerinde belirleyici olduğu için, ölçüsüz duygusallıklarla hareket ediyor, İslami anlamda güçlü-nitelikli bir duyarlılığı temsil etmiyoruz.

Geçmişin hükümranlığının tayin edici rolü sebebiyle, şimdinin dünyasına hitap edebilecek bağımsız düşünceler geliştiremiyor, oluşturamıyoruz. Ancak bağımsız düşüncelerle içerik üretilebileceğinin farkında değiliz. Bağımlı her düşünce, paketlenmiş, kalıplaşmış, slogana dönüştürülmüş bir düşüncedir. Genç kuşaklar coşkulu olabilirler; ancak olgun kuşakların daha derinlikli, bütünsel bakışlara sahip olmaları gerekir. Olaylarla çok yakından ilgilenen ama fikirlerle ilgilenmeyen bir topluluk için, sağlıklı bir gelecek imkânı yoktur. Hangi nedene dayalı olursa olsun, kendi iradelerini başkalarının iradesine teslim eden topluluklar, kendi kendilerini köleleştirmiş olurlar.

HER İÇE KAPANMA
BİR KURAKLIK

Hangi gerekçeye dayalı olursa olsun, hiç bir içe kapanma savunulamaz, mazur görülemez. Her içe kapanma büyük bir kuraklığa neden olur. Kendi içine kapanan bir kültürün, tek tipli bir kültürün, kapalı ve tek başına yaşayan, yaşatılmak istenen bir kültürün, insanlığın dünyasına kazandırabileceği herhangi bir şey olamaz. İçe kapanmak, geçmişe kapanmak, insanlıkla konuşma ve iletişim kurma yetisini kaybetmekle sonuçlanır.

Küreselleşme çağında, ‘kültürel saflık’ üzerinde çalışmak, etnik aşırılıklara ve çılgınlıklara neden olur. Etnik aidiyetlerini, etnik dillerini ve etnik yurtlarını kendi iradeleriyle seçmeyenlerin, bu aidiyetler için kavga etmelerini anlamak / çözümlemek güçtür. Kimlik gerçeğini kimlik ideolojilerine dönüştürmek, her durumda, günümüzde de olduğu gibi, kültürlerarası gerilimlere sebep olur. Kimlik ideolojileri, farklı olana hayat hakkı tanımaz. Her etnik aidiyetin, her kimlik ideolojisinin, kendisini, kendi varlığını tayin edici kılmak için diğerlerine karşı önyargı oluşturmaya çalışması, daha çok ırkçılıkla ilgilidir. Modern toplumların, modern Batı uygarlığının, çok etnikli ve çokkültürlü toplumlar olduğu iddiasının pek çok durumda içi boş bir propaganda sloganı olduğu, günümüzde somut olarak ortaya çıkıyor.

#Haçlı seferleri
#Seküler
#Küreselleşme
#Batı
7 yıl önce