|

Arapça kitapların merkezi İstanbul olabilir

Harf Devrimi’nden sonra Arapça ile ilişkimizin tamamen kesildiğini dile getiren Haşimi Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Ali Sözer, “Oysa bin yılı aşkındır Türkçe, Farsça ve Arapça ile etle tırnak gibiydik. Anadolu’nun köylerinde bile alimlerimiz Arapça kitaplar yazıyorlardı. Bizim şimdi hedefimiz Arapça kitapların merkezini yeniden İstanbul yapmak” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 11/02/2016 Perşembe
Güncelleme: 21:23 - 10/02/2016 Çarşamba
Yeni Şafak

Haşimi Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Ali Sözer ile kuruluşundan itibaren yayınevinin gelişimini ve Arapça Fitap Fuarı'nı konuştuk. Osmanlıca'nın Arapça ve Farsça'yla birlikte güçlendiğini belirten Sözer, “Arapça ve Farsça ile irtibatımızın kesilmesi büyük bir travmaya sebep oldu” diyor.



Yayıneviniz ne zaman kuruldu? Fikir nasıl oluştu, hedefleriniz nelerdi?

Haşimi Yayınevi “mirasımızı koruyoruz” şiarıyla 2010'da yola çıktı. Arapça yayınlara öncelik vermekle birlikte, Osmanlıca ve Kürtçe eserler de yayımlıyor. Tabi önce mirasa sahip çıkmak şiarını konuşmak lazım: Biz Türkiye'de büyük bir mirasa sahibiz. Asırlar boyu Osmanlı coğrafyası ilmin merkezi idi. İstanbul'u, Bursa'yı, Konya'yı bırakın, Anadolu'nun kasaba ve köylerinde bile büyük alimler vardı. Bu alimlerin önemli eserler yazdıklarını görüyoruz. Daha bir asır öncesine kadar da bu böyleydi.Fakat bizim Arapça ile ilişkilerimiz Osmanlı'nın yıkılışından sonra tamamen kesildi. Arapça eğitim öğretim yasaklandı, kitaplar yasaklandı. Dilimizden Arapça kelimeler çıkarıldı. Oysa bin yılı aşkındır Türkçe, Farsçanın yanında Arapça ile de etle tırnak gibiydik. Az evvel dediğim gibi İstanbul ve benzeri kültür merkezleri bir yana, Anadolu'nun köylerinde dahi alimlerimiz Arapça kitaplar yazıyorlardı. Osmanlı coğrafyasında Arapça hem din dili, hem kültür dili hem de ilim diliydi. Tabi sadece Arapça değil Farsça da aynı şekildeydi. Alimlerimiz, bu dilleri ana dili olanlar kadar konuşuyor, bu dillerle şiirler söylüyor, günümüze kadar ulaşmış eserleri yazıyorlardı. Bu kültür ve ilim ortamında bizim dilimiz de daha güçlü bir ifade hüviyetine sahip olmuştu. Osmanlı Türkçesi bir milyondan fazla kelime ile çok güçlü bir dildi. Neticede Arapça ve Farsça ile irtibatımızın kesilmesi büyük bir travmaya sebep oldu. Tarihi bağlarımız, kardeşliklerimiz unutulur hale geldi. Çünkü hafızamız silindi, kelimelerimiz alındı.



“Mirasımıza sahip çıkıyoruz” derken neyi kastediyorsunuz?

Bu şuurla kuruldu yayınevimiz. Zaten Türkiye'de pek bilinmese de büyük bir Arapça kitap potansiyeli var. Bir asırdır gayr-ı resmi devam eden medreseler var. Biz öncelikle bu medreselerde okutulan klasik kitapların metin, şerh ve haşiyelerini basarak başladık. Çünkü İslamî ilimlerin temeli bu eserlerdir. Dolayısıyla sarf, nahiv, mantık, meâni, beyan, usul ve benzeri alanlardaki müfredat kitaplarını orijinallerine sadık kalarak yeniden, daha anlaşılır bir mizanpajla okuyucuya sunmayı amaçladık. Tabi Arapça kaynak kitapların yanı sıra ilmî, kültürel ve tasavvufî eserlerin basımını tashih ve tetkikten geçirerek yayımlıyoruz. Her geçen gün büyümekte olan yayınevimizle, özellikle bulunması zor olan ve unutulmaya yüz tutmuş pek çok Arapça kitabı okuyucuyla tanıştırmayı da hedefliyoruz. Bütün bunların yanında Arapça bizim ilim dilimiz, dinimizin esaslarını oluşturan kitaplar öncelikle bu dilde yazılmış. Tarihimiz bu dilde mevcut. İslam dünyasıyla irtibat konusunda da Arapça İngilizceden daha önemlidir.



BEYRUT'TA KİTAPLARI BASIYORUZ


Kuruluş döneminizdeki şartları ve talebi, şimdiyle kıyaslamanızı istesek ne söylersiniz?

Türkiye'de pek bilinmese de büyük bir Arapça kitap potansiyeli var. Tabi bunlar genel olarak okuma kitapları değil kaynak kitaplar. Ama büyük bir kısmı Beyrut'tan olmak üzere Türkiye'ye çok fazla Arapça kitap giriyor. İlahiyat fakülteleri, medreseler, kütüphaneler, araştırma merkezleri ve araştırmacılar bu kitapların hedef kitlesi. Biz yola çıkarken adım adım hedefler koyduk. Önce unuttuğumuz bu işi en layıkıyla yapmalıydık. Kitaplarımız ilmin hakkını veren kitaplar olmalıydı. İlk otuz kitabımızı böyle bir heyecan ve dikkatle yayına hazırladık. Belli bir sayıya ulaşınca, Arap dünyasındaki fuarlara katılalım dedik.



Hangi fuarlardı bunlar?

Önce Erbil Kitap Fuarı'na katıldık ve beklediğimizin çok çok üstünde rağbet gördük. Binlerce kitap bir çırpıda tükendi. Daha sonra Tahran Kitap Fuarı'na katıldık. Fakat orada rejimin yayıncılık ve fuar stratejisi, alım gücünün azlığı sebebiyle rağbet görmekle birlikte yeteri kadar kitap satamadık. Kahire Kitap Fuarı ise yaptığımız işin ne kadar önemli olduğunu görmemizi sağladı. 3 günde kitaplarımız tükendi. Fakat bir sorun vardı. Sınırlarımızdan her şey geçiyordu. Fakat kültür ve kitap konusunda kapılar kapalıydı. Osmanlı sonrasında müslüman ülkeler arasında kodlar böyle ayarlanmış, maalesef.







Nasıl bir yol seçtiniz peki?

Genel dağıtımımızı Beyrut'a taşımaya karar verdik. Tabi bu süreçte birçok fuarı ziyaret ettik, araştırmalar yaptık. Yayıncılarla görüştük. Bütün bu tecrübelerle Haşimi Yayınevi çok kısa bir zamanda Arap dünyasında alanında tanınan, rağbet gören ve büyük fuarlara katılan bir yayınevi oldu. Artık Malezya'ya kitaplarımız gidiyor. Somali'de, Sudan'da, Mısır'da, Ürdün'de, Fas'ta kitaplarımızı daimi olarak talep edip satan yayınevleri var. Tabi Erbil'in ayrı bir yeri var. Biz Erbil'de 3 yılda kırk bine yakın kitap sattık. Erbil, Süleymaniye ve İran'daki Kürt şehirlerindeki kitapçıların büyük bir kısmında bütün kitaplarımız var.



ARAPÇA'YA İLGİ YETERSİZ


Kitaplar Beyrut'ta basılıyor. Daha sonraki süreçten bahseder misiniz?

Evet, çünkü Beyrut, Arapça kitapların merkezi. İstanbul da olabilir. Ortak yönleri çok ve bir kültür merkezi olarak önemli yazma kütüphaneler olması açısından ve büyük bir İslam ülkesi olmamız yönünden Beyrut'tan çok daha avantajlı durumdayız. Ama biz bu işi bırakmışız. Devletimizde bu işin kıymetini bilen bir tane bile adam yok. Maalesef. Bunu çok üzülerek söylüyorum. Milyonlar broşür gibi işlere aktarılıyor. Oysa ecdadımızın eserlerini, ona buna peşkeş çekmeden güzel bir şekilde, çok fazla para da harcamadan İslam âlemine sunabiliriz.



Neden Beyrut?

Beyrut kitabın ve matbaaların merkezi. Ciltli kitaplarda çok başarılılar. Dağıtım ağı da çok çok güçlü. Bütün bunlar bizi oraya yönlendirdi. Büyük bir matbaa ve dağıtımcı ile anlaşma imzaladık. Orada büyük bir yer tuttuk. Artık kitaplarımız Beyrut'tan fuarlara ve yayınevlerine kolayca ulaşıyor. Mesela Ürdün'den Darü'l-Fetih kitaplarımızı Cidde, Fas ve Riyad fuarlarına götürüyor. Götürdüğü kitapların da büyük bir kısmı tükeniyor. Ayrıca Ürdün'de kitaplarımızı kendisi bulunduruyor, dağıtıyor.



Kahire'de Ezher'in hemen yanı başında bütün kitaplarımızı bulunduran, sürekli sipariş veren bir kitapçı var. Bunun dışında başka kitapçılar da alıyorlar. Sudan'ın en büyük kitapçısı da Beyrut'tan alıyor. Tabi bunlar birer örnek. Bir de Arap kitap fuarlarını bilmek lazım. Bu fuarlara yayıncı ve kitapçılar gelirler ve yıllık kitap ihtiyaçlarını temin ederler. Yani toptan kitap alırlar. Zaten tanışıklıklar da bu fuarlarda oluyor. Türkiye'de bu pek bilinmiyor. Sadece birkaç kitapçı biliyor.



Türkiye'ye nasıl geliyor kitaplar?

Kitaplarımız Türkiye'ye de konteynırlarla geliyor. Uzak olması hasebiyle yılda iki ya da üç kez kitap basıyoruz ve toplu halde getiriyoruz. Zaten Beyrut'tan Türkiye'ye sürekli kitap geliyor. Dolayısıyla çok sorun olmuyor, kitapların Türkiye'ye gelmesi.



Ülkemizde Arapçaya olan ilgiyi nasıl değerlendirirsiniz?

Türkiye'de Arapçaya ilgi yetersiz. Tabi ki bu olması gereken seviyeden değerlendirdiğimizde. Ama yine de son yıllarda büyük bir artış var. Suriyeli kardeşlerimizin gelmesiyle bu ilgi daha da arttı. Biz bir şerle Arapçadan koptuk. Yine bir şerle Arapça ile bağımız güçleniyor.



Ne tür kitaplar yayımlıyorsunuz?

Yukarıda söylediğim gibi temel medrese kitapları ile başladık. Birçok metin, şerh ve haşiyeyi bastık. Yayına hazırlamaya da devam ediyoruz. Bunun yanında kütüphanelerdeki el yazma halinde bulunan tasavvuf kitaplarını tahkik ederek basıyoruz. Şu ana kadar birkaç kitap bastık ve sırada olanlar var. Bunun yanında Osmanlı alimleri serimiz başlıyor inşallah. İslam dünyasındaki radikal fikirlere karşı ilaç gibi olacak inşallah Osmanlı alimlerinin eserleri. Özellikle Kur'an ve Sünnet algısı açısından… Biz hazineye sahibiz ama kıymetini bilmiyoruz işte. Bundan başka Ehl-i Sünnet mücadelesi vermiş alimlerimizin eserlerini özellikle hazırlıyoruz ve yakında sağlam bir kitaplık ortaya çıkacak inşallah. Yine asrımızda klasik usulde devam eden telif ve şerhleri basıyoruz. İslam dünyasından muhakkik ve alimlerle çalışıyoruz. Suriyeli alimler var Türkiye'de, onlarla çalışıyoruz.



Okullarla ilgili bir çalışma var mı?

Türkiye'de Arap Dili ve Edebiyatı bölümlerinde tahkiki yapılmış muhteşem kitaplar var. Fakat basılmamış. Bu eserlere telif vererek basıyoruz. Bu hizmetler bilinmeli, bu emekler her yere ulaşmalı. Zaten bütün eserlerimize tahkik ve hazırlama telifi veriyoruz. Mesela üç ay önce basılan Mevlânâ Hâlid'in (k.s) Mektûbât'ını gidip Irak Süleymaniye'den, bir alimden bedelini fazlasıyla ödeyerek aldık ve bastık. Arapça ve Farsça mektuplar ilk kez bir arada. Muhteşem bir iş oldu. Yine 9 aydır Arapça Semerkand dergimiz çıkıyor. Müstakil bir dergi. İslam dünyasından yazarlar var. Türkiye'den yazarlar var. İslam dünyasına ve Türkiye'deki Suriyeli kardeşlerimize ulaşıyor.







ASRİ KİTAPLAR BASMIYORUZ


Türkiye'deki okur kitlenizden bahseder misiniz?

Türkiye'deki okur kitlemiz tabi ki medreseler. Medreselerin kıymeti bilinmiyor pek. Fakat büyük bir potansiyel var. Bizim asıl hedef kitlemiz onlar. Tabi yeni kitaplarla çok daha geniş kitlelere ulaşacağız. Asri kitapları basmıyoruz. Ehl-i Sünnet gayretiyle yürüyoruz. Mirasımıza sahip çıkmak istiyoruz. Bu sebeple adım adım kitlemiz oluşacak. Fakat Arap ülkelerinde zaten bu kitle hazır olarak var. Bu kitle meselesinin içinde kütüphaneleri de konuşmak lazım. Kütüphaneler kitaplarımızı almıyor. Bilmiyor ki alsın. Siz başvuracaksınız, uğraşacaksınız. Eşik aşındıracaksınız. Ne gerek var bunlara. Kıymetli kitabı kendileri bulup almalılar. Tabi İSAM hariç. Orası gerçekten övgüyü hak ediyor, ehil insanlar tarafından şuurla idare ediliyor. Mesela biz ecdadın kitaplarını basıyoruz. Milli Kütüphane bir kitap bile almış değil. Tabi bunlar şikayet değil. Türkiye'nin fotoğrafı bu. Maalesef. Biz kaynak kitaplar basıyoruz. Bütün halk ve araştırma kütüphanelerinde olması gereken kitaplar.



Yükselen Osmanlıca merakı Arapçaya olan ilgiyi nasıl etkiledi sizce?

Osmanlıca Arapça ilgisi ayrı bir şey tabi. Osmanlıcaya ilgi tarihe olan sevgiden. Ancak bu ilgi zamanla olgunlaşacaktır. Hatta Arapça bilmek Osmanlıcaya vukufiyet için elzemdir. Bu sebeple Arapça çok daha öncelikli bu merakta. Yine de şunu da görüyoruz ki. Osmanlıca öğrenenler, Arapçayı da öğrenebiliriz diyor. Ki bu teşvik edilmeli. Kesinlikle. Hatta Farsça da beraberinde. Bu üç dil ile… Aslında iki dil. Osmanlıca Türkçe'dir. Arapça ve Farsçayı bilmeli bizim okuyan gençlerimiz, araştırmacılarımız.



Arapça Kitap Fuarı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Dile kolay. Türkiye'de Arapça kitap fuarı yapmak. Çünkü bizim Arapça ile ilişkilerimiz Osmanlı'nın yıkılışından sonra tamamen kesilmişti. Arapça eğitim öğretim yasaklandı, kitaplar yasaklandı. Dilimizden Arapça kelimeler çıkarıldı. “Dile kolay” deyişimiz bundan. 90'lı yıllardan sonra başlayan kıpırdanış da, her seferinde 70 yıllık kopukluğu hissettirerek devam ediyor. Fakat yine de adım atmak, ümitvar olmak gerekiyor. Arapça kitap fuarı da bunun en güçlü ayaklarından biri. Bugün –Allah'a hamdolsun- hayaller gerçek oluyor. Türkiye'de Arapça kitap fuarı çok sağlam adımlarla başlıyor. 12 – 21 Şubat 2016 tarihleri arasında TYB İstanbul ve Haşimi Yayınevi organizasyonuyla Sultanahmet'te düzenleniyor. İslami ilimlere, kültür ve tarihimize dair eserler, İslam dünyasından yayınevleri ve alimler, yazarlar, yayıncılar bu fuarda bir araya gelecekler. Ayrıca mart ayında da CNR Kitap Fuarı'nda Arap yayıncılar ilk kez ayrı bir bölümde yer alacaklar. Bütün bunlar dile kolay gelse de, gerçekten büyük işler. Nitekim daha fuar yapılmadan İslam ülkelerinde duyulmaya başlandı. Balkanlardan, Afrika'dan, Arap ülkelerinden, Malezya'dan misafirler gelecek inşallah. Bu potansiyeli Türkiye'ye taşımamız gerekiyor. Mutlaka taşımalıyız.



“Biz bir şerle Arapça'dan koptuk yine bir şerle Arapça ile bağımız güçleniyor. Suriyeli kardeşlerimizin Türkiye'ye gelmesiyle Arapça'ya olan ilgi yeniden arttı diyebiliriz.”




#Harf Devrimi
#arapça kitap furarı
#arapça kitaplar
#Arap ülkeleri
8 yıl önce