|

Asıl sanrı bizde: Damgalama

Şizofreni hastaları maalesef üzerlerine yapışan yanlış algıdan dolayı toplumda “tehlikeli” insanlarmış gibi görülebiliyor. Bazı suçların da şizofreni ile ilişkilendirilmesiyle tüm şizofreni hasta ve yakınlarının potansiyel tehlike olduğu sanılabiliyor. Yoksa asıl sanrıları ruh sağlığı iyiymiş gibi görünen bizler mi görüyoruz? Acaba gerçekler görüldüğü gibi değil mi?

Yeni Şafak ve
04:00 - 24/02/2015 Salı
Güncelleme: 20:35 - 23/02/2015 Pazartesi
Yeni Şafak
Tarih boyunca şizofreni hakkında pek çok mit olagelmiştir. Ortaçağ Avrupası’nda içine şeytan girdiği düşünülen birinin hastalığı olarak kabul edilen bu hastalık günümüzde de genellikle “tehlike” ile birlikte anılıyor ne yazık ki. Son yıllarda kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin artması ve bazen faillerin medyada şizofren hastası olduğunun belirtilmesi hasta ve yakınlarının zor durumda kalmalarına neden oluyor. Şizofreni hastaları maaelesef toplumda damgalanıyor. İşte bu “Damgalama-Damgalamama” yönünde yapılan bütün çalışmaları ve emekleri ziyan etmeye yetebiliyor.

Şizofreni ve benzeri ağır ruhsal hastalıkların en temel özelliği “gerçeği değerlendirme yetisinin bozulması. Beynin fonksiyonelliğinde meydana gelen bozulmalar nedeniyle ortaya çıkan bu durum, beyinde hastalık nedeniyle bozulan süreçlerle ortaya çıkan hezeyanlı düşünceleri hasta kendisine ait bir olgu olarak kabul etmiyor ve gerçekten var olduğunu düşünüyor.

Şizofreni hastalarını topluma kazandırmaya kendini adayan hekimlerden biri olan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Psikiyatri uzmanlarından Dr. Mehtap Arslan Delice ile toplumun damgaladığı hastalıkların başında gelen şizofreniyi konuştuk ve “damgalamama” konusunu masaya yatırdık.

NEDEN KORKULUYOR?

Bu algının oluşmasının pek çok nedeni var kuşkusuz. Hastalığın yakın zamana kadar hastalık olarak kabul edilmesi için gerekli bilimsel bilginin olmayışı, hastalığın anlaşılmaz görünen doğası, toplumsal normlar tarafından kabul edilemez davranış ve düşüncelere neden olması, toplumun kendisine benzemeyeni damgalama ve dışlama eğilimi gibi bir çok faktör bulunuyor. Bilimsel dayanağı olmayan mitler hastalığın üzerine yapışıp kalıyor.

HASTALAR YALNIZ VE KORKU DOLU

Toplumsal destek hastalığın seyrini olumlu yönde etkiliyor. Yatışma dönemlerinde kurulacak sıcak ve içten bir ilişki hastanın hayatında çok önemli değişikliklere neden olabilir. Şu unutulmamalıdır ki; şizofreni hastaları yalnız ve korku dolu bir dünyada yaşıyorlar. Onların da toplumdan kaçışı tehdit algısıyla ilişkili. İşte sosyal çevre tarafından bu algıyı besleyecek davranışlar yapılmaz ve aksine sıcak bir el uzatılabilirse onlar da bu korku dolu hayattan gerçek dünyaya yol bulabilir. 

Hastalıkla ilişkilendirmek suça mazeret

Şizofreni hastalığı üzerindeki negatif algının oluşmasında medyanın rolü maalesef büyük. Beklenmeyen ve toplum tarafından kabul edilmesi zor olan bir çok eylem ya da suç kolayca şizofreniyle ilişkilendiriliyor. Bu ilişkilendirme yapılırken de bilimsel gerçekler yerine var olan mitlerden yararlanılıyor. Bu, şizofreni hastalarına yapılan çok büyük bir haksızlık olduğu gibi bir suçu bir hastalık tanısıyla ilişkilendirmekte suça mazeret kazandırıyor. Hastalığa yönelik bu damgalayıcı ve ayrımcı dil değişmeli. Gene burada medyanın desteğini ihtiyaç var.


Alevlenme dönemi dışında zararsızlar

Şizofreni bir beyin hastalığıdır. Bütün diğer hastalıklar gibi tedavi edilebilir, ancak başka pek çok hastalıkta olduğu gibi (örneğin şeker hastalığı, hipertansiyon vb) yaşam boyu süren ve yaşam boyu ilaç kullanılması gereken bir hastalıktır. Toplum için korkutucu görünen belirtiler sadece alevlenme dönemlerinde ortaya çıkar. Bu dönemler dışında zararsız insanlardır. Bu haliyle şizofreni hastalarına hemen suç işleyecekmiş potansiyeli ile bakılması sağlıklı bir değerlendirme değildir.


Hastalar suça daha mı yatkın?

Birçok çalışma şizofreni hastaları arasında suç işleme sıklığının hastalığı olmayanlardan farklı olmadığını ve genellikle alkol-madde kullanımı, ve antisosyal kişilik bozukluğu gibi ek tanıların eşlik ettiğini gösteriyor. 

Şizofreni hastalarına dokunun

Ülkemizde son yıllarda hayata geçirilen toplum temelli psikiyatri sistemi hastaların hayatlarında gözle görülür düzelmelere yol açıyor.  Bu kapsamda sayıları her geçen gün artan Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri(TRSM) ile işbirliği yaparak bu insanlara temas edilebiliyor.  Kronik ruhsal hastalığı ile ilgili devlet hastanesinde tedavi gören hasta, taburcu olduktan sonra doktorunun da yönlendirilmesi ile evine en yakın “Toplum Ruh Sağlığı Merkezi”ne başvurabilir. Hastanın takip ve tedavisine hastanın durumuna göre evde ya da merkezde devam edilir. Son rakamlara göre İstanbul’da 16, yurt genelinde ise 70 Toplum Ruh Sağlığı Merkezi hizmet veriyor. Sosyal güvencesi olan hastalara ücretsiz bakılan bu merkezlerde sosyal güvencesi olmayan hastalar için de ücretsiz hizmet verilebiliyor.
#Ortaçağ Avrupası
#Şizofren
#Dr. Mehtap Arslan Delice
9 yıl önce