|

Avrupa Birliği Kıbrıs’ta garantör olamaz

Yeni Şafak
04:00 - 30/04/2017 Pazar
Güncelleme: 05:40 - 30/04/2017 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Mehmet Nesip Ogun

Yönetim, güç paylaşımı, ekonomi, Avrupa Birliği, mülkiyet, toprak, güvenlik ve garantiler başlıkları altında yürütülen müzakerelerde diğer başlıklarda da bir mutabakat sağlanamamış olmasının yanında, Kıbrıs Türk tarafı ile Rum tarafı arasında asıl en büyük fikir ayrılığı güvenlik ve garantiler başlığı altında bulunmaktadır.

TÜRKİYE'SİZ OLMAZ

KKTC Cumhurbaşkanı Sn. Mustafa Akıncı her ne kadar garanti konusu tabu değil şeklinde açıklaması bulunsa da çok defalar Kıbrıs Türklerinin Türkiye’nin garantisini talep ettiklerini farklı platformlarda dile getirmiştir. Bunun en büyük sebebi ise Kıbrıs Türklerinin 1963-1974 yılları arasında Rumlardan gördüğü büyük zulümlerdir. Buna mukabil, Rum lider Nicos Anastasiadis ise bu çağda güvenlik ve garantilerin çağ dışı olduğunu iddia ederek, garantilerin kaldırılmasını talep etmekte, muhakkak bir garanti olacaksa da Avrupa Birliğinin garantör olmasını istemektedir. Bu yazıda yaşanmış tecrübelerden örnekler verilerek, Avrupa Birliğinin neden Kıbrıs’ta garantör olarak kabul edilemeyeceği açıklanmaya çalışılacaktır.

İlk olarak, Avrupa’nın terör örgütleri ile olan ilişkilerine bakıldığı zaman, Türkiye’nin 40 yıldır mücadele ettiği PKK terör örgütü ve elemanlarının Avrupa’da çok rahat bir şekilde faaliyetlerini sürdürdüğü, eleman ve finans temin ettikleri görülmektedir. PKK terör örgütü, Avrupa Birliği dahil olmak üzere birçok uluslararası kuruluş ve ülke tarafından terör örgütleri listesinde bulunmasına rağmen bazı Avrupa ülkeleri PKK’ya sivil toplum kuruluşu gibi muamele yapmaktadır. Ayrıca, maalesef PKK’nın Türkiye’de yaptığı terör eylemleri ise bazı Avrupa Birliği yetkilileri ve ülkeleri tarafından terör eylemi olarak kabul edilmemektedir.

FETÖ terör örgütü tarafından 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen kanlı darbe girişimi sonrasında, birçok FETÖ mensubu Avrupa ülkelerine kaçmış ve bu ülkeler de bu teröristlere kucak açmıştır. Türkiye’nin bu teröristleri iade taleplerine kulağa inandırıcı gelmeyen sebeplerle olumlu cevap verilmemiş ayrıca örnek olarak Yunanistan tarafından yeterli kanıt olmadığı ifade edilmiştir. Darbe gecesi, Yunanistan’a kaçan FETÖ üyeleri Yunanistan’a askeri helikopterle inmişlerdir. Daha ne gibi bir kanıt beklendiğini anlamak mümkün değildir.

Türkiye, 16 Nisan 2017 tarihinde yüzde 85.43 katılım oranıyla başarılı bir referendumu geride bıraktı. Bu oran Avrupa’da meydana gelen diğer seçim ve referandum katılım oranlarından çok daha fazladır. Yüksek Seçim Kurulu sonuçlarına göre 'Evet' oyu verenlerin oranı yüzde 51.41, 'Hayır' oyu verenlerin oranı yüzde ise 48.59’dur. Buna göre 25.157.463 seçmen 'Evet', 23.779.141 seçmen ise 'Hayır' oyu kullanmıştır. Aradaki fark ise 1.378.322 kişidir. Bu sayı önemsenmeyecek bir rakam değildir, öyleki bu rakam çoğu Avrupa ülkesinin toplam nüfusundan fazladır.

KILPAYI SEÇİMLER

Referandum sonrası, bazı Avrupa ülkelerinden, Türkiye ikiye bölündü, sonuçlar birbirine çok yakın, referandum olağanüstü hal şartları altında gerçekleşti gibi açıklamalar gelmiştir. Bu gibi referandum ve seçimlerin doğasında zaten bu tarz sonuçların çıkması çok doğaldır, zira zaten sadece iki seçenek bulunmaktadır. Bir sonuç diğerine göre çok daha fazla yüzde almış olsa da ikiye bölünme durumu olacaktır. Diğer ülkelerden örneklere bakıldığı zaman, Avrupa Birliği’nin en önemli üyelerinden biri olan İngiltere, Brexit referandumunda yüzde 51.9’a yüzde 48.1 oranla, AB’den çıkma kararı almıştır. Bunun yanında;

  • İsviçre, 2014 referandumunda, yüzde 50.3 ‘Evet’, yüzde 49.7 ‘hayır’,
  • Avusturya, 2016 Cumhurbaşkanlığı seçimi, yüzde 53.3 ‘Alexander Van der Bellen’, yüzde 46.7 ‘Norbert Hofer’,
  • Danimarka, 2015 referandumunda, yüzde 46.9 ‘Evet’, yüzde 53.1 ‘Hayır’%,
  • Moldova, 2016 Cumhurbaşkanlığı seçimi, yüzde 52.57 ‘Igor Dodon’, yüzde 47.43 ‘Maya Sandu’,
  • Hırvatistan, 2015 Cumhurbaşkanlığı seçimi, yüzde 50.74 ‘Kolinda Grabar-Kitarovic’, yüzde 49.26 ‘Ivo Josipovic’,
  • Polanya, 2015 Cumhurbaşkanlığı seçimi, yüzde 51.55 ‘Andrzej Duda’, yüzde 48.45 ‘Bronislaw Komorowsk’ gibi sonuçlar çıkmıştır. Bu ülkelerdeki sonuçlara göre bu ülkeler ikiye bölünmüş olmuyor da neden Türkiye ikiye bölünmüş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır?
AVRUPA'NIN İKİYÜZLÜLÜĞÜ

13 Kasım 2015 tarihinde, DEAŞ terör örgütü tarafından Fransa’da gerçekleştirilen terör saldırısı sonrasında, Fransa’da olağanüstü hal ilan edilmiş ve 5 kez uzatılmıştır. Fransa’da, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu olağanüstü hal şartları altında gerçekleşmiş, 07 Mayıs’ta ikinci tur da olağanüstü hal şartları altında gerçekleşecektir. Lakin, Avrupa ülkelerinden bununla ilgili herhangi bir eleştiri gelmemekte ancak Türkiye’nin olağanüstü hal şartlarına açıklamalar yapılmaktadır. Türkiye’deki referandum sonrası az sayıdaki protestolar büyük medya kuruluşları tarafından takip edilirken, Fransa’da seçim sonrası güvenlik güçlerinin kuvvet kullanması dahil olmak üzere çıkan şiddetli sokak hareketleri bu medya kuruluşları tarafından takip edilmemektedir.

Diğer bir çarpıcı örnek ise referandum sonrası AGİT’in AKPM ile birlikte hazırladığı ön raporda, çok fazla sayıda önyargılı hususların bulunmasıdır. AGİT ve AKPM’nin bazı gözlemcilerinin PKK terör örgütü ile ilişkileri bulunmakta, referandum öncesi bu gözlemcilerin PKK eylemlerinde çekilmiş fotoğrafları medyada yer almaktadır. Bu gibi gerçekler, yayınlanan raporu tartışmalı ve subjektif hale getirmektedir.

SREBRENİTSA VE ANNAN PLANI

Tüm bunların yanında, Avrupa Birliği Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası, Avrupa’da barış ve istikrarın korunması için çok önemli olsa da maalesef çok ciddi bir yol alamamıştır. Ayrıca, Avrupa Birliği 1990 yılların başında meydana gelen Yugoslavya krizinde yetersiz kalmıştır. Özellikle, Bosna Hersek savaşında ve Kosova savaşında etkili bir varlık gösterememiş, 400 silahlı Hollanda askerinin gözü önünde Srebrenitsa Katliamı diğer bir deyişle Srebrenitsa Soykırımı meydana gelmiştir.

Son örnek ise, 2004 yılında Annan Planı çerçevesinde Kıbrıs’ta gerçekleştirilen referandumda, Kıbrıs Türk tarafının büyük ölçüde evet oyu kullanmasına karşılık Rum tarafı hayır oyu kullanmış, ancak sonuç olarak çözüme kavuşmamış Kıbrıs’ta Rum tarafı ödüllendirilerek, Avrupa Birliği üyesi yapılmıştır.

Netice olarak, yukarıda birkaç örnek ile açıklanan nedenlerle, Kıbrıs’ta Avrupa Birliğinin garantör olacağını beklemek rüya görme manasına gelmektedir. Türkiye’nin garantör olmadığı herhangi bir çözüm metni kesinlikle karşılık bulmayacaktır.

#Avrupa Birliği
#Garantör
#Kıbrıs
#KKTC
7 yıl önce