|

Avrupa vekâlet savaşının ortasında Türkiye

Türkiye hakkındaki tartışmalar, aslında tartışmanın Türkiye hakkında olmaması sebebiyle kutuplaşmalara sebep oldu. Türkiye, kendi endişelerini gidermek yerine ‘başkası’na bakmayı tercih eden Avrupa ülkelerinin, temellerindeki gerilimlerin tartışılması için kullanılan odadaki fil konumunda.

Yeni Şafak ve
04:00 - 19/03/2017 Pazar
Güncelleme: 10:31 - 20/03/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv
Simon Wolfe


Asya ile Avrupa arasında köprü konumunda olan Türkiye, bir kez daha Avrupa güçleri ile Asya krizlerinin savaş alanı haline geldi.


Bu yeni bir olay değil. Osmanlı İmparatorluğunun başlangıcından beri, stratejik olarak önemli ticaret rotaları ve göçmen akışının kontrolü, Türkler ile ilişkilere göre kolaylaştı veya alevlendi.



Geçtiğimiz hafta Hollanda hükümeti tarafından verilen ve büyük bir hayal kırıklığına uğratan, Türk Dışişleri Bakanı'nın, Hollanda'da yaşayan Türk vatandaşlarına seslenmesine izin vermemesi ve Aile Bakanı'nın Türk konsolosluğuna girişini engellemesi kararları, Avrupa güçlerinin, Türklere, kendi varoluşsal sorunlarının vekili olarak gördüğüne kanıt olmuş oldu.



TURNUSOL KAĞIDI SEÇİMLER


Geçen hafta içi, Hollanda'da, artık büyüyen ulusalcılık ve göç karşıtı görüşlerin referandumu olarak görülen yerel seçimler yapıldı. Bu yılın sonlarında, ayrıca İtalya, Fransa ve Almanya da benzer turnusol sınavlarına tabii tutulacak.


Türk Dışişleri Bakanı'nın uçağının Hollanda'ya inişini engelleme kararı geçtiğimiz Cumartesi verilmişti. Aynı günün devamında, Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya Almanya'dan arabayla geldikten sonra, Rotterdam'daki Türk konsolosluğuna girişi engellendi. Hollanda Başbakanı Rutte tarafından verilen bu kararlar, “Rutte, Türk Bakandan, Rotterdam'da öngördüğü tehlikelerden dolayı gelmemesini istedi ve genelde bu seyahatten rahatsız oldu" gerekçelerine dayandırıldı.


Bu olağanüstü bir diplomatik hakaret. Hafta sonu yorumcular, Türk hükümetini, Avrupa insan haklarının sağladığı korumadan yararlanmak isteyerek, aynı hakları kendi ülkelerinde engelleyecekleri bir anayasanın reklamını yapmakla eleştirdiler. Demokratik olarak seçilen ve paralel bir devlet yapısı tarafından iç tehditlere maruz kalan bir hükümet hakkındaki bu iddialar, şaşırtıcı derecede aşağılayıcı.



KENDİ SORUNLARINI TARTIŞMIYORLAR


Hollanda'nın bu tepkisi hakkında daha derin bir analiz yapıldığında, Türk bakanlara konulan bu engelin gerçek sebebi ortaya çıkıyor: Başbakan Rutte tarafından yönetilen merkez-sağ hükümetin geleneksel kökenlerinin, şu anda Avrupa'nın en önemli aşırı sağcı adamı Geert Wilders tarafından sarsılıyor olması. Bu tür yabancı düşmanı bir yaklaşım karşısında güçlü bir duruş sergilemek yerine, Başbakan, kendi oy bloğuna mensup sağ görüşlü kişilere hitap etmek için, an itibariyle kendilerine bir tehdit unsuru haline gelen, Avrupa sınırlarında büyüyen ve etkili hale gelen Türkiye'ye karşı güçlü gösterisi yapmayı tercih etti.


Türkiye'ye yöneltilen sürekli eleştiriler, popüler lider Erdoğan'a karşı duyulan nefret yoluyla son iki yılda yükseliş gösterdi. Bu eleştirilerin bazıları hoş karşılandı ve gerçekti, dünyadaki hiç bir hükümet kusursuz değildir. Sorun şu ki, Türkiye hakkındaki tartışmalar, aslında tartışmanın Türkiye hakkında olmaması sebebiyle kutuplaşmalara sebep oldu. Türkiye, kendi endişelerini gidermek yerine 'başkası'na bakmayı tercih eden Avrupa ülkelerinin, temellerindeki gerilimlerin tartışılması için kullanılan odadaki fil konumunda.



Örnek olarak, Türkiye'de Temmuz 2016'da meydana gelen darbe girişimi. Sorumlu kişilerin, Fetullah Gülen Hareketi'nin (FETÖ) emirleriyle hareket ettikleri ile ilgili bir çok kanıt ortaya çıktı. Ben, şahsen darbe girişimi gecesi olaylara şahit olmuş bir çok kişiyle tanıştım ve tanıklıklarını dinledim. Türkiye'de, Erdoğan'ı sevsin veya sevmesin (Kendisine ve AK Parti'ye muhallifler kendilerini özgürce ifade edebiliyorlar), insanlar, geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden 300 masum kişinin sorumlusunun Gülen olduğuna inandıklarını tutarlı olarak dile getiriyorlar.



  • Ben, şahsen darbe girişimi gecesi olaylara şahit olmuş bir çok kişiyle tanıştım ve tanıklıklarını dinledim. Türkiye'de, Erdoğan'ı sevsin veya sevmesin (Kendisine ve AK Parti'ye muhallifler kendilerini özgürce ifade edebiliyorlar), insanlar, geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden 300 masum kişinin sorumlusunun Gülen olduğuna inandıklarını tutarlı olarak dile getiriyorlar.

TÜRKİYE GERÇEKLERİNDEN KOPUKLAR


Fakat Batı'nın, Türkiye'deki anayasa değişikliğini analizinde, Türkiye'deki paralel devlet yapısından söz edilmiyor, veya Gülen Hareketi'nin bu darbe girişimini planlayabilecek kadar güce sahip olduklarına ihtimal verilmiyor. Geçtiğimiz hafta, İşçi Partisi milletvekili David Lammy, İngiltere Parlamentosuna, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı diktatör olarak beyan etme çağrısında bulunarak Türkiye'ye yine bir saldırıda bulunmuştu. 'Uzun Yazı'sında, Gülen'den bir kere bile bahsetmedi. Ayrıca son yıllarda Türkiye'de onlarca terör saldırısı düzenleyen PKK'dan da söz etmedi. Bununla birlikte şu anda Türkiye'nin insani yardım sağladığı 3 milyon Suriyeli göçmenden de bahsetmedi. Fakat kendisi, “Temmuz ayındaki olağanüstü hal ilanından beri, Erdoğan darbe girişimine muhalefeti vahşice bastırarak cevap verdi" ifadelerini kullandı.



Lammy'i ayırt etmek haksızca, çünkü ne yazık ki bu saldırılar artık olağan. Lammy'nin saldırısı, ayrıca, Brexit tasarısına anlamlı herhangi bir değişiklik ekleyemeyen İşçi Partisi ve liderlerinin değişken performansları göz önüne alındığında da ilginç bir hal alıyor.



Türkiye, Avrupa çevresinde, kamuoyunun dikkatini kendi içlerindeki gizli gerilimlerden çekmek için kum torbası olarak kullanılıyor. İngiltere ve Hollanda örnekleri bu sene son olmayacak, fakat bütün bunları aklımızda tutacağımızı ve “Başkasını" eleştirmeden önce kendimize bakmamızı umut ediyorum.



Hatta belki de Türklere göçmenler konusunda yardım bile edebiliriz.



Türkiye Cumhuriyeti tarafından görevlendirilen, Londra merkezli Amsterdam & Partners LLP ile çalışan Uluslararası bir avukattır.



#Avrupa
#Türkiye
7 yıl önce