|

Batı - Türkiye ilişkileri nereye gidiyor?

Bugün Batı’nın en büyük rakibi İslam medeniyetidir. İslam’ın sahih ve kadim bir geçmişi temsil eden güçlü sesi, toplumsal adaletsizliklere, eşitsizlik ve ahlaki deformasyona karşı çıkması, Batı’nın bütün gücüyle İslam coğrafyasını hedef almasına neden olmaktadır.

Yeni Şafak
04:00 - 22/03/2017 Çarşamba
Güncelleme: 19:41 - 24/03/2017 Cuma
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Yrd. Doç. Dr. Ümmet Erkan- Bartın Üniversitesi


19. yüzyılda Osmanlı Devleti için kullanılan bir yafta vardı: “Hasta adam.” Bugün için hastalık emareleri gösteren Batı'dır. Yaşlı kıtada hastalık bir virüs gibi yayılmakta ve toplumsal bünyeyi tahrip etmektedir. Son yıllarda sıklıkla tanık olduğumuz yabancı düşmanlığı, ırkçı tutumlar, içe kapanma, İslamofobya bugün Batı'nın hasta olduğunun en açık işaretleridir.


İbn Haldun devletlerin ömrünü insanlar gibi tayin eder. Her devlet doğar, büyür, yaşar ve ölür. Devletlerin kuruluş ve yükselme döneminde asabiyeleri yüksektir. Diğer kültür ve uygarlıklarla etkileşime girerek yeni kültürel sentezler oluşturur. Katılımcı ve kapsayıcıdırlar. Fakat devletler yaşlanma dönemlerinde asabiyeleri zayıflar. Var olanı korumaya çalışırlar. Dışlayıcı ve ötekileştirici olurlar. Eklektik ve diyalojik bir ilişki yerine manipülatif bir dile başvururlar. Yeni kültürel sentezlerin önünü tıkar ve donuklaşırlar. Bunu bir bölünme ve çöküş süreci izler. Bazen çöküş uzun sürer. Bunun nedeni; toplumun felaketleri ötelemek ve kaçınılmaz sonu mümkün olduğunca uzatmak istemesidir. Yani bu teoriye göre Avrupa bugün hastadır. Dünyaya ilan ettiği “evrensel” değerlere, insan ve hak ve özgürlüklerine uzak, kendisi dışındaki bütün hakikatlere sağır, etnosantrik ve narsist bir kıtaya dönüşmektedir.



METAFİZİK DERİNLİK İHTİYACI


Bir medeniyetin gücü sadece sahip olduğu maddi olanaklarla ölçülemez. Maddi gücün gerisinde bütün bunları kuşatan bir metafizik derinliğe ihtiyaç vardır. Bu metafizik insan ve eşyaya bakışı, insanın ontolojik ve epistemolojik derinliğini belirler. Yani sadece teknolojik üstünlük bir uygarlığın güçlü olduğunu göstermez. Maddi güç meşru bir değer sistemine, ontolojiye dayanmazsa sürdürülebilir olamaz. Batı bugün son dönemde izlediği iç ve dış politika ile ahlaki tükenmişlik, politik istikrarsızlık, demokratik yıkımın işaretlerini vermektedir.



Esasen Batı denilince Batı'da da iki tane Batı vardır. Bu gerçeği 1912 yılında Türk Yurdu Dergisi'nde yazılar kaleme alan Parvus Efendi de dile getirmiştir. Ona göre biri resmi, diğeri milli iki Avrupa vardır. Resmi Avrupa maliye ve dış politika üzerinden ülkeyi soymaya ve boyunduruk altına almaya çalışan Avrupa'dır. Diğeri ise demokrasiye, insan haklarına, özgürlüklere bağlı olan Avrupa'dır. Fakat Türkiye henüz bu Avrupa ile tanışmamıştır. Bugün Avrupa'da insani değerlere, demokrasiye, hak ve özgürlüklere gönülden bağlı aydınlar, siyasetçiler varsa da bunların sesi, ayrımcı ve ötekileştirici seslere göre daha cılız çıkmaktadır. Batı, kendi içinde, kendi uygarlığını paylaşanlara gösterdiği iyi niyet, yardımlaşma ve dostluğu bizden esirgemektedir. NATO'da müttefik olmamıza rağmen bizim hassasiyetlerimizi göz ardı etmekte, teröre destek olmaktadır.



ALTERNATİF MEDENİYET ARAYIŞI ÖNE ÇIKIYOR


19. asrın hâkim epistemesi olan pozitivizm, 20. asırda yerini metafizik felsefi spekülasyonlara bırakmıştır. Batı, medeniyeti metafizik sahada da büyük kırılmalar yaşamaktadır. Dünyada bugün Batı'nın sahip olduğu maddi ve teknolojik üstünlüğü, ontolojik bir derinlikle dengeleyecek alternatif bir medeniyet arayışı öne çıkmaktadır. Çin medeniyeti ekonomik gücünü kültürel ve metafizik üstünlüğe dayandıramadığı, Hint medeniyeti fazlasıyla mistik ve içe dönük olup tarih boyunca maddi alanda gelişim gösteremediği için alternatif bir medeniyet merkezi olmaları zor gözükmektedir. İslam medeniyeti Türk, Arap, Fars, Kürt, Berberi, Hindistan alt kıtası, Malezya ve Endonezya bölgesi ve Kuzey Afrika ve Sahra altı ile geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. 1,5 milyarı bulan nüfusun ekonomik ve siyasi güce istenilen durumda değildir. Müslümanlar; 8. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar Moğol ve Haçlı saldırılarına karşı büyük bir direnç göstermiş, bilim, sanat, edebiyat, mimari, felsefe gibi alanlarda büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Endülüs, Bağdat, İsfahan, Semerkant, Buhara gibi ilim merkezlerinde önemli çalışmalara imza atmıştır. İslam medeniyeti karşılaştığı diğer kültürleri kendi potasında eritmeyi bilmiş, farklılığı bir tehlike olarak görmek yerine onunla eklektik bir senteze girişmiştir. Böylece geniş bir coğrafyada temas ettiği kültürlerin farklı özelliklerini İslam'ın ontolojik ekseninde bütünleştirmiştir. Her kültür, her toplum İslam'ın zengin değer sisteminde kendini yansıtan izler bulmuştur.



İslam dünyası için en büyük yıkım halen etkileri devam eden sömürgeciliktir. Kendi tarihini ve kendi serencamını evrenselleştirmeye çalışan, ürettiği bilim ve teknolojiyi kendi paradigması içinde meşru hale getiren Batı, kendisine rakip olan/olabilecek bütün medeniyetleri sindirme yoluna gitmiştir. Bunun için Batı dışı toplumları oryantalizm üzerinden kendi geçmişine/tarihine düşman hale getirmiş, Avrupamerkezci tarih anlatısı ile kendi üstünlüğünü ezeli ve ebedi kılmaya çalışmıştır.



ARZIN KADERİNİ BELİRLEYECEK MÜCADELE SAHASI


Bugün Batı'nın en büyük rakibi İslam medeniyetidir. İslam'ın sahih ve kadim bir geçmişi temsil eden güçlü sesi, toplumsal adaletsizliklere, eşitsizlik ve ahlaki deformasyona karşı çıkması, Batı'nın bütün gücüyle İslam coğrafyasını hedef almasına neden olmaktadır. Yaşadığımız Ortadoğu coğrafyası, arzın kaderini belirleyecek büyük bir mücadele sahası gibidir. Başta İslam dünyası ve tüm dünyanın kaderi buradan tayin edilebilir. Bu coğrafyanın en güçlü ülkesi ise Türkiye'dir. İran'ın Şii yayılmacılığı, Suudi Arabistan'ın radikal hareketlerle olan bağı, Mısır'ın askeri darbe sonrası sosyal motivasyonunu yitirmesi bölgede en güçlü unsurun Türkiye olduğunu göz önüne sermiştir. Dünyada bütün güçlerin Türkiye'ye karşı ittifak içinde olması da bunun en önemli göstergesidir. Müslüman olduktan sonra fevç fevç Anadolu'ya gelen ve bu bölgede Müslümanların hamisi olan Türk milleti, geçmişten gelen sorumluluğu ile aynı hizmete adaydır. 1000 yıl barış ve hoşgörü içinde yönettiğimiz, farklılıkları koruduğumuz bu coğrafya 100 yılda iç savaş, göç, asimilasyon, mezhep savaşları ve mikro milliyetçiliklerin yangın yerine çevirdiği bir yer olmuştur. Batı, bölgeye barış değil tam aksine savaşı ve kardeş kavgasını getirmiştir.



Bugün hasta ve yaşlı kıtayı kurtaracak bir Cermen veya Slav aşısı da mümkün değildir. Dünyaya yeniden barış ve hoşgörüyü, adil ve eşit bir siyasi sistemi, çoğulculuk ve dinsel farklılığı, birlikte yaşama kültürünü öğretecek bir medeniyet tasavvuruna ihtiyaç vardır ve bunu verebilecek olan sadece İslam'ın tahrif edilmemiş biçimidir. Bunun siyasi iradesi Türkiye'dir. Türkiye eğer bu coğrafyada Kürt, Arap, Türkmen ve diğer unsurları yanına alabilir ve bu bölgeden başlayarak adalet ve farklılıkların birlikte barış içinde yaşadığı bir dünya kurabilirse buradan bütün dünyaya yayılan bir etki meydana getirebilir. Tabii ki bu, bugünden yarına olacak bir şey değildir. Batı hala maddi olarak güçlüdür. Dünya üzerinde manipülatif medya organlarına, bilgiye hükmeden üniversitelere, ekonomiyi yöneten büyük şirketlere, nükleer ve askeri güce sahiptir. Buna güvenmekte, bunları kullanırken de artık alenen ikiyüzlülük göstermektedir.



KÜRESEL SİSTEM ÇIPLAK


Türkiye boğulursa dünyanın mazlumlarının son ümidi de boğulur. Bu yüzden Batı Türkiye'yi henüz güçlenmeden yok etmenin peşindedir. “Dünya beşten büyüktür” sloganı küresel sistemin çıplak olduğunu gösteren bir beyanattır.



Son dönemdeki siyasi gelişmeleri böyle okuyabiliriz. Hırs, kibir, ikiyüzlülük, hukuktan sapma tükenmişliğin göstergesidir. İslam dünyasının ve Türkiye'nin yükü ağırdır. Sorumluluk en başta Türk gençlerine düşmektedir. 15 Temmuz'da bu ülkenin korkusuz gençlerinin gösterdiği kahramanlığı, geniş bir sahada başka zaferler beklemektedir. Bilimden teknolojiye, kültürden sanata, mimariden ekonomiye kadar pek çok alanda büyük ve etkili fikirlere ihtiyacımız vardır. Fakat bunları yaparken Batı'yı taklit etmek yerine kendi metafiziğimize, kendi değerlerimize dayanmak zorundayız. Bütün teorileri sil baştan yeniden yazmalıyız. Öfkeye kapılmadan, İslam'ın temiz yüzünü kirletmeden, geleneği ötekileştirmeden, ilmin yanına irfanı, bilimin yanına hikmeti de ekleyerek çok yönlü ve zengin bir yeniden yapılanmaya ihtiyacımız vardır.


#Batı
#İslam
#15 Temmuz
7 yıl önce