|

Batı’nın yeni 'Lingua Franca'sı

Yıl içerisinde ilk olarak Hollanda, daha sonra da Fransa ve Almanya seçimlerinde de göreceğimiz üzere aşırı sağcı siyasal çevrelerin söylemsel meşruiyetlerinin artarak siyasal ve ahlaki meşruiyet boyutuna evrilme aşamasına geleceği öngörülmektedir.

Yeni Şafak
04:00 - 26/02/2017 Pazar
Güncelleme: 04:21 - 26/02/2017 Pazar
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Kazım Keskin- SETA Avrupa Araştırmaları, Araştırmacı


Geçtiğimiz haftalarda İsviçre'de gerçekleştirilen referandumda %60'lık bir oranla evet sonucunun çıkmasıyla uzun süredir Batı dünyasında gözlemlediğimiz yabancı düşmanlığı trendinin durma emaresi gösterdiği akıllara gelebilir. Ülkede doğup büyümüş 25 yaşın altındaki üçüncü neslin vatandaşlık almasını kolaylaştıracak yasal düzenlemelerin dördüncü seferde bile olsa halktan onay alması da bu kanıyı güçlendirir gibi görünmektedir. Bunun yanısıra ABD'deki gelişmeler karşısında böylesi bir sonuç genelde yabancılar ve özelde Müslümanlara yönelik olarak Avrupa'nın ve İsviçre'nin farklı bir yol benimsediklerini düşündürtmeye müsaittir. Dahası 1960'lı yıllardan itibaren ülkede bulunan yabancıların İsviçre vatandaşlığına başvurularını kolaylaştırma amaçlı birçok girişim ve üç referandumun olumsuz neticelendiği de düşünülürse 12 Şubat 2017 tarihi bir milat olarak bile değerlendirilebilir.



MADALYONUN DİĞER YÜZÜ


Yukarıda zikredilen olguların gerçek olmaları elbette arzu edilir bir şeydir. Mamafih Batı dünyasındaki gelişmeleri değerlendirenlerin çok kez gözden kaçırdıkları bir hususu burada vurgulamak gerekir. Unutulmaması gereken, Batı'da yabancı olarak addedilen toplumsal katmanlara yönelik politikalarda temenniler ile gerçeklerin arasındaki mesafenin gittikçe açıldığıdır. Bu minvalde İsviçre'nin en güçlü siyasal partisi olan aşırı sağcı İsviçre Halk Partisi'nin (SVP) referandumdaki başarısızlığını Batı'daki genel trend içinde arızi bir durum olarak görmek gerekmektedir. SVP karşısında 8 büyük partinin de referandumdan 'evet' çıkması için birleştiğini, SVP'nin son genel seçimlerde almış olduğu %29'luk rekor oyun referandumda %39'a çıktığını da hesaba kattığımızda madalyonun bir de diğer yüzü olduğunu söylemek daha gerçekçi bir yaklaşım gibi durmaktadır.



Her ne kadar aşırı sağcı parti temsilcilerinin bazılarının arkasında oldukları, burka giymiş bir kadını resmeden ve 'kontrolsüz vatandaşlığa hayır' sloganı ile Müslümanları ilişkilendirerek referandumda 'hayır' çağrısında bulundukları afişler ülkede büyük tartışmalara yol açmış olsa da referandumun 8 milyon nüfusun içinde sadece 24-25 bin gibi çok küçük bir topluluğu etkileyecek olması oldukça düşündürücüdür. Referandum sonucu ile bu kadar az sayıda kişiye vatandaşlık yolunun tamamen açılması değil de yalnızca kolaylaştırılmasının söz konusu olduğunu da ayrıca vurgulamak gerekmektedir.



Öte yandan haklarında referandum yapılan gruba dahil olanların İsviçre'de doğmuş ya da İsviçre vatandaşı olmuş en az bir büyükanne veya büyükbabaya sahip olmaları zorunluluğunun bulunması da Batı toplumlarının entegrasyon anlayışlarının adeta devenin iğne deliğinden geçmesi olasılığı kadar bir zorluk derecesine sahip olduğunu göstermektedir.



Bunun da ötesinde referandum yoluyla kabul edilen düzenlemelerden yararlanacak olanların %60'lık bölümünün İtalyan asıllılar olması da SVP'nin burkalı afişler aracılığıyla yaratmaya çalıştığı algının gerçeklikle ilgisi olmadığını bize göstermektedir. Bu durum, bir zamanlar sanal ortamda çokça izlenen bir videoda aşırı sağcı çevrelerin Müslümanların 2030 yılına gelindiğinde Avrupa'da sayısal üstünlüğe ulaşacakları 'bilgi'sini yayarak propaganda yapmalarına benzemektedir.



Tıpkı gerçeklikle uzaktan yakından ilgisi olmayan bu propagandaya bel bağlayanlar gibi İsviçre Halk Partisi mensuplarının da benzer bir propaganda mekanizmasını devreye sokmalarını nasıl izah etmemiz gerekir?



BREXIT VE TRUMP ETKİSİ


Kanımca SVP de geçtiğimiz Aralık ayında Avusturya'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) adayı Norbert Hofer'nın seçim kampanyasında da gördüğümüz üzere, toplumu ayrıştırıcı, Müslümanları ötekileştirici, yabancı düşmanı bir söylemin giderek Batı toplumlarının 'Lingua Franca'sı haline geldiğini düşünerek hareket etmektedir. Burada kullanılan argümanların gerçek olup olmamasının bir kıymeti harbiyesi bulunmamaktadır. Bütün Batı'da olduğu gibi İsviçre'de de İslamofobik ve yabancı düşmanı argümanlar prim yapmaya devam etmektedir. Özellikle İngiltere'de büyük oranda aşırı sağcı partinin etkin siyasal kampanyası neticesinde Brexit'in gerçekleşmesi ve ABD'de de Trump'ın iktidara gelmesi ile siyasal iklimde elverişli ortamın yakalandığını değerlendiren bu çevreler doğrusu pek de haksız sayılmazlar.



Burada halklar mı bu söylemi tercih ediyor yoksa aşırı sağcı elitler mi bu söylemi halklara benimsetiyor ikileminin içinde bulunduğumuz şu dönemde pratik bir öneminin olmadığı da belirtilmelidir. Zira kendinden olmayanı ötekileştiren söz konusu söylem giderek aşırı sağcı çevrelerin siyasal aracı olmanın ötesine geçip Avrupa'daki merkez sağ ve sol güçlerin de başucu rehberi haline dönüşmüştür.



Buradan hareketle, tıpkı Avusturya cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi İsviçre'deki referandum sonucunda aşırı sağcı çevrelerin almış oldukları 'seçim yenilgileri' sayısal anlamda bir kayıp gibi görünmekteyse de aşırı sağcı söylem ve değerler skalası, arka planda işleyen mekanizmalar aracılığıyla Batı toplumları arasında genel kabul görür hale gelmektedir.



KİMSE İÇİN İYİ SONUÇ DOĞURMAYACAK


Yıl içerisinde ilk olarak Hollanda, daha sonra da Fransa ve Almanya seçimlerinde de göreceğimiz üzere aşırı sağcı siyasal çevrelerin söylemsel meşruiyetlerinin artarak siyasal ve ahlaki meşruiyet boyutuna evrilme aşamasına geleceği öngörülmektedir. Bu aşamadan sonra ise başta Müslümanlar olmak üzere yabancı olarak görülen tüm toplumsal kesimlere karşı uygulanacak ayrımcılığın kendisinin değil de derecesinin tartışma konusu haline dönüşmesi sadece taktiksel bir mesele olacaktır.



Bu tutumun ne Batının kendisi için ne Batılı ülkelerde mukim, çoğunluğu Müslüman olan yabancılar için ne de dünyanın geri kalanı için olumlu neticeler doğurmayacağı tarihin çok uzak olmayan zaman dilimlerinden öğrendiklerimizle teyit edilebilir.



Yalan argümanlarla örülmüş, ötekileştirici siyasetlere akıl çerçevesinde cevaplar üretmenin belki bir kısım insan üzerinde etki uyandıracağı bir gerçek ise de giderek karmaşıklaşan ve değme sosyoloji ve siyaset bilimi uzmanlarınca bile açıklanması güç hale gelen dünyamızda basit, şablonik cevaplara ihtiyaç duyan çoğu insanın bu cevaplardan tatmin olmayacağı da ortadadır. Bununla birlikte siyasal yarışma konularının aşırı sağcı cenahların 'güçlü' oldukları mevzilere çekilmesini kabullenmek yarışı kaybetmeye en başından razı olmak demektir. Topluluklar arasındaki saygı, sevgi ve yardımlaşma örneklerini öne çıkararak, ortak geleceğin birlikte yaşamla mümkün olabileceği tezine yatırım yapmak gerekmektedir. Çoklarınca akıntıya karşı kürek çekmek olarak görülebilecek olan ve içinde bulunduğumuz şu koşullarda objektif olarak da hayli enerji sarfetmeyi gerektiren çabaların dünyamızı daha yaşanılır kılacağı açıktır.



#Seçimler
#Meşruiyet
#Brexit
#Donald Trump
7 yıl önce