|

Bilinçsiz umutlar, sessiz çöküşler

Yeni Şafak
04:00 - 16/11/2015 Pazartesi
Güncelleme: 20:16 - 15/11/2015 Pazar
Diğer
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Atasoy Müftüoğlu


İslami dilin, duygusal-psikolojik bir dil indirgenerek, kitlelerin/halkların bu dil aracılığıyla kontrol edilebilir, biçimlendirilebilir, yönlendirilebilir hale getirilmesi, zihinsel dünyamızı hareketsiz hale getirerek, hepimizi düşüncesizleştirmiştir. Geçmişçilik ve romantizm, zamanın/şimdinin sorunları/gelişmeleri karşısında kayıtsızlığa neden olmuş, kayıtsızlıklar da, büyük bozulmalara yol açmıştır. Her şey, bugünde, şimdide olup biterken, olaylara geçmişin ufkundan bakmaya devam etmek, sorunların birikmesine ve çözümsüzlüğe neden oluyor. Dikkatimizin, bilincimizin bugün-şimdi üzerinde yoğunlaştırılmasından söz etmek, geçmişe/geleceğe karşı duyarsız kalmak anlamına gelmez.


Öykünmeyi, tekrarı gelenek haline getiren bir kültür yeni inşa'larla ilgilenmediği gibi, yapısal dönüşümlerle de ilgilenmiyor. Yapısal dönüşümü gündemlerine almayan – alamayan İslami çevreler, hayallere dayalı bir medeniyet tasavvuru üzerinde spekülasyonlar yapıyor. Seküler/neoliberal bir kültür hayatının ve dünyasının içerisinde sorunsuz bir şekilde yaşamaya devam ederken, bir diğer yanda, İslam medeniyetinden söz etmek kadar büyük bir yanılsama olamaz. İslam dünyası toplumlarında, zamanın/tarihin/mekanın/düşüncenin/fıkhın dondurulmasıyla birlikte, Müslümanlar, zamana/mekana/tarihe/düşünceye ve içtihada yabancılaştılar. Toplumlarımızda bugün de yaşandığı üzere, siyasal yatın/kadroların katkılarına/eleştirilerine/önerilerine ihtiyaç duymadılar. Bugün, İslam dünyasının karşı karşıya bulunduğu çok ağır sorunlar/trajediler/mahrumiyetler/acılar/zamana/ mekana / tarihe / düşünceye/ içtihada kayıtsız kalan geleneksel bir anlayışıyla çok yakından ilgilidir.


AVRUPA MERKEZCİ PARADİGMAYI AŞAMIYORUZ

İçerisinde bulunduğumuz dönemde de, İslam-Kur'an, teknik, akademik konulara, mezhepçi-hizipçi tartışma konularına indirgendiği için, fıkıh-hukuk kişisel sorunlarla sınırlı bir alanda konuşulduğu için, Müslümanlar bugünün emperyal-seküler tarihi karşısında ne tür bir tavır alacaklarını bilemiyor. Evrensel çapta etkili olabilecek bir düşünce-kültür-felsefe-siyaset ekolüne sahip değiliz.


Bilinçsiz umutların neden olduğu sessiz çöküşler yaşıyoruz. Bilinçsiz umutların/çabaların/etkinliklerin neden olduğu sessiz ve derin çöküşler içerisinde yaşadığımız için, insanlık dışı bayağılıklar, radikal kötülükler, ırkçı şiddet ve katliamlar karşısında İslami sözü, sözcükleri, dili gereği gibi temsil edemiyor, sessiz kalıyoruz. Avrupa-merkezci paradigmalar yoluyla oluşturulan yorumlama-çözümleme – açıklama modellerini aşabilmiş, aşmayı düşünebilmiş değiliz.


Modern zamanlar boyunca zorla modernleştirilen halklar, bu yolla kendi kökenlerine/kültürlerine – kimlik ve kişiliklerine yabancılaştırıldılar. Modernlik, din'e, din'i bilgi'ye, yoruma, hayat tarzına karşı koymakla başladı. Modernlikler, seküler, materyalist ve mekanik unsurlar olarak hayata geçirildiler. Seküler aklın din'e başkaldırısıyla birlikte, din de akla karşı konumlandırıldı. Sömürgecilik bir “uygarlaştırma” projesi olarak şekillendirilirken, uygarlık dili de, sömürgecilik temelinde yapılandırıldı. İnsanlar, toplumlar, kültürler modernleştikleri ölçüde, sekülerleştiler, sekülerleştikleri ölçüde de materyalistleştiler. Sömürgeci dil, uygarlık dili aracılığıyla bütün toplumlara yönelik olarak sınırsız bir zihinsel şiddet uygulandı ve toplumlarımız, kültürlerimiz, hayatlarımız kuşatma altına alındı. Bir yanda bu yıkıcı kuşatma yaşanırken bir diğer tarafta da bir başka yıkıcı gelişme yaşandı.


VESTFALYA ETKİSİ

Vestfalya ürünü ulus-devlet yapılarının, sınırlarının, kavram ve kurumlarının takdis edilmesi görevi İslam ve Müslümanlara verildi. Vestfalya ürünü yapılar, yaklaşımlar, İslami bütünün paramparça olmasına neden oldu. Ulus devletler bugün, kendilerini ancak, milliyetçiliklerle savunabiliyor. Ulus-devletlerde, devlet bürokrasisinin, devlet adamlarının, bürokratların, her kesimden resmi zevatın kendilerini devlet aklı ve devlet realizmi doğrultusunda konumlandırmaları, bu doğrultuda sorumluluk almaları, yorumlar geliştirmeleri, ulus-devlet mantığı ve mukaddesleri açısından bakıldığında anlaşılabilir şeylerdir. Ancak, Müslüman yazarların/düşünürlerin/kültür ve felsefe adamlarının, alimlerin, hikmet ve irfan adamlarının, sanat ve edebiyat adamlarının İslami akıl, İslami sorumluluk doğrultusunda, İslami bütünlük bilincinin gerektirdiği ilke ve ölçüler zemininde kendilerini konumlandırarak, ulus-devlet tercihleri karşısında eleştirel bir mesafe içerisinde bulunmaları gerekir.


Günümüz dünyasında bir yanda küreselleşmenin neden olduğu bütünleşmeler ve ayrışmalar büyük gerilimlere neden olmaya devam ederken, bir yanda da küresel piyasa ile ulusal çıkarlar çatışıyor. Çok yönlü, çok boyutlu küresel akışlar ulus-devlet egemenliklerine meydan okurken, en büyük meydan okuma da neoliberal gerçeklerden geliyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, emperyal-küresel jeopolitik, karanlık çıkarlar ve egemenlikler adına, siyaseti, hukuku, Uluslar arası ilişkileri, dış politikayı sınırsız bir biçimde bayağılaştırıyor, Ortadoğu genelinde uygulandığı üzere hertür ırksal-etnik şiddeti, mezhepçi şiddeti, örgütlenmeyi onaylayabiliyor, kışkırtabiliyor, destekleyebiliyor. Popülizmler, hamasetler, nostaljiler ve romantizmler bütünüyle iflas ettikleri için bu kirli gelişmeler karşısında etkili politikalar oluşturulamıyor.



#İslam-Kur'an
#Ortadoğu
#Vestfalya
8 yıl önce