|

Borges: Labirent ayna, bıçak ve kaplan

Borges’in hazırladığı Babil Kitaplığı serisi Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yeniden yayınlanmaya başlandı. Borges’in dünya edebiyatından seçtiği yirmi sekiz kitap ve kendinin iki kitabıyla birlikte otuz kitaptan oluşan seri, özellikle Borges’in dünyasına yakınlık duyan, fantastik, gerçeküstü edebiyatı seven okurlar için oldukça kıymetli.

Yeni Şafak
03:00 - 11/05/2016 Çarşamba
Güncelleme: 00:44 - 11/05/2016 Çarşamba
Yeni Şafak
NECİP TOSUN


Babil Kitaplığı, Borges'in öykü anlayışını tümüyle yansıtan iyi bir örnek olan “25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler” ile eseriyle başlar. Modern öykünün öncü, yol açıcı öykücülerinden Jorge Luis Borges (1899-1986), öyküye farklı bir bakış açısı getirir. Edebiyatı, kültürü, sanatı öyküsünün öznesi yapar. Dünyanın bütün dillerine, kültürlerine, yazarlarına, sanatçılarına, şairlerine, sonra ansiklopedilerine, masallarına ve kutsal kitaplara uzanır ve bütün bunları imgelere dönüştürerek öyküye boca eder. Bu yüzden Borges tümüyle bir kavram, kültür, felsefe öykücüsüdür. Neredeyse bütün bir insanlık tarihini yeniden yorumlamaya girişir. Apaçık düş gören bir vakanüvistir o. Kitaplar, metinler, yazarlar arasında gider gelir. Kitaplar pek çok öyküsünün ana temasıdır. Kahramanlar, yazarlar, görüşler yeniden üretilir. Tarih, mitoloji, teoloji öyküyü kaplar. Öyküleri, bir yazarlar, kitaplar galerisi gibidir. Şairler, krallar, gezginler dolaşır öykülerde. Hiç ilgisiz bir durumda kitap devreye girer. Birazdan gangsterler tarafından öldürüleceğini bilen adamın elinde İlahi Komedya vardır. (“Bekleyiş”).



BÜYÜLÜ DÜNYADA GEZİNTİLER


Jorge Luis Borges'in öykülerinde görülen çok seslilik, metinlerarasılık, gelenekle kurulan bağ, parodi, ironi, pastiş yaklaşımları postmodern öykülerin en parlak örnekleri arasında sayılır. Hem gerçek hem düşsel karakterleri aynı öyküde karşı karşıya getirir. Bütün bunlar da postmodern öykü anlayışının önemli özellikleridir. Metinler arası ilişkiler onun en tipik anlatım özelliklerinden biridir. Kitapları, şairleri, romancıları, öykücüleri öykülerin merkezine oturtur. Orada, bu büyülü dünyada gezintiler yapar. Üstkurmaca, gerçek ve gerçek dışının iç içe geçmesi, dil oyunları, metinde anlatıcının sürekli devrede olması, tamamlanmamış anlatılar, çoğulculuk, çok katmanlılık onun öykü anlayışının özellikleridir.





Tarihsel olayları, söylenceleri yeniden yorumlar. Gözü hep geçmiştedir. Çünkü ona göre insanlığın bütün bir kaderi aynıdır. Aslında hep aynı öyküyü anlatırlar, ama değiştirerek. Hep aynı acılar yaşanır, aynı trajediler. Sahneler bile aynıdır. Sadece yenilenirler. Bütün insanlar aslında aynı insanlardır. Hem de yüzyıllardır. Bir insanın bir insana düşman olması aynı zamanda kendine düşman olması demektir. Buenos Aires'in gecekondu mahallelerindeki insanlık hâllerini, büyük insanlık meseleleriyle, trajedileriyle örtüştürür.



AYNALAR GERÇEKLİĞİ ÇOĞALTTIĞI İÇİN KÖTÜDÜR


Felsefi bir görüş, bir ilahiyat tartışması onda bir öykü olur çıkar. Gelecek ütopyası öykülerinde sıklıkla yer alır. Müzelere, kütüphanelere ihtiyaç duyulmayan, miras ve mülkiyetin bulunmadığı, paraya ihtiyaç duyulmayan, matbaanın ortadan kalktığı, ölüme ve yaşama insanın kendisinin karar verdiği, tarihin, istatistiğin yok sayıldığı bir gelecekte geçen “Yorgun Bir Adamın Ütopyası” öyküsünde bütün bir insanlık tarihi ve onun geleceği hikâye edilir.



“Mavi Kaplanlar” matematik ve mantık bilimi, rüyalar ve mucizelerle iç içe büyülü, esrarengiz bir hikâyeye dönüşür. Hindistan'da görülen mavi kaplanın peşine düşen anlatıcı, orada doğuran taşlarla karşılaşır. Bu taşlarla hayatı zindan olur. Bir camide bunları kör bir dilenciye sadaka olarak vererek kurtulur. Görünen gerçek aldatıcıdır, en küçük şeyle bile bütün varlıklar kavranabilir, aynalar gerçekleri çoğalttığı için kötüdür, ölüm bilindiği için problem değildir, asıl problem sonsuzluktur. Borges özellikle zaman kavramını önemser. Onun için durağan, donuk bir zaman yoktur. Sürekli zamanlar arasında gider gelir. Şövalye kılıçlarıyla kabadayı bıçakları aynı öyküde parlar. Düş ve gerçek, dün ve bugün, tarih ve güncel birbirine karışır. Çünkü zaman gerçek dışıdır.





KABUSU YAZMAK ZORDUR


Tümüyle masallardan, efsanelerden, mitlerden beslenen Borges'in öykülerinde rüya düşüncesi geniş yer tutar. Pek çok öyküsü rüya dilinin fantastikle bütünleşen atmosferinde yer alır. Öykü kişileri için, rüya bir yol gösterici, bir rehberdir. Borges, kimi metinlerinde neredeyse olduğu gibi rüyalarını yazdığını belirtir. Sadece inandırıcı hâle getirmek için birkaç ayrıntıyı değiştirmiştir. Kâbusu yazmanın zor olduğunu, çünkü onun gücünün kelimelerden değil, görüntülerden kaynaklandığını söyler. Aslolan duygulara karşılık gelecek doğru görüntüleri bulabilmektir. Rüyalardaki görüntüleri yazarken bu hissi yakalayabilmek önemlidir. Borges bunları başarıyla gerçekleştirir. Bu nedenle Borges'e göre yazmadan önce rüyaları çözümlemek gerekir. Çünkü hikâye güçlerini görüntüden değil kelimelerden almalıdır.



Jorge Luis Borges'in bir rüyadan yola çıkarak kahramanın kendi kendisiyle karşılaşıp kaderlerini tartışmalarını anlatan “25 Ağustos 1983” adlı öyküsündeki bir paragraf onun öykü anlayışının önemli sembollerini verir: “İyi niyetli gayretim ilk sayfaların ötesine geçmedi. Kitabın kalan kısmı, labirentlerden, bıçaklardan, görüntüden ibaret olduğunu düşünen insanlardan, gerçek olduğunu sanılan yansımalardan, gecelerin kaplanından, kan batağına dönen, kör ve ölümcül Juan Murana'dan, Makedonya'nın sesinden,


ölülerin tırnaklarıyla inşa edilmiş gemiden, öğleden sonraları konuşulan eski İngilizceden konuşuyordu.”



DÜNYADA CENNET OLMAZ


Öyküde geçen, labirent, bıçak, kaplan onun tüm öykü serüvenini izah edecek sembollerdir. Buna belki rüya, ayna da eklenebilir. Labirent simgesini hayatta kesinliğin olmadığını ve kafa karışıklığını ifade etmek için kullanır. Borges, labirent, içinde kaybolabileceğin bir yapı olduğundan kafa karışıklığının kaçınılmaz simgesi oldu der. Ayna simgesini ise benin değişken olduğu, her aynada insanın kendisini farklı görebileceği olgusu anlamında kullanır. Kaplanı ise güç ve güzellik düşüncesi, bıçakları ise cesaret simgesi olarak öykülerde değerlendirir.



Borges öykülerini, masalsı, menkıbevi bir yönteme yaslar. Daha çok hikâyede odaklaşır ve Doğu hikâyelerinin, masallarının hem anlatım biçimlerini, hem de temel vurgularını öykülerine taşır. Keramet, mucize, fantastik, olağanüstü durumlar, evrenin hikmetleri ve çerçeve hikâye anlayışı Doğu hikâyelerindeki gibidir. İnsanın hikmet arayışı, bağlanmak ve bilginin önemi konuları da Doğu'yla örtüşür. “Paracelus'un Gülü” öyküsünde, bir üstadın evine gelip ona inanması için bir mucize göstermesini isteyen kişiye üstat, bu gücü olduğu hâlde göstermez. Çünkü öğrenci olmak isteyen kişi saf ama inançsızdır. Bir şeyin yok olabileceğine ve dünyada cennet olmadığına inanmaktadır. Babil Kitaplığı serisinin, dünyayı kitap olarak algılayan ve yorumlayan Borges tarafından hazırlanmış olması daha baştan başarılı bir seçimi garantiliyor.





• • •


25 Ağustos 1983


Jorge Luis Borges


Kırmızı Kedi


2016


116 Sayfa





• • •


Sesler Adacığı


Robert Louis Stevenson


Kırmızı Kedi


2016


136 Sayfa





• • •


Aşık Şeytan


Jacques Cazotte


Kırmızı Kedi


2016


124 Sayfa



#Borges
#Babil Kitaplığı
#Kırmızı Kedi Yayınevi
#Borges öyküleri
8 yıl önce