|

Brexit: Avrupa’ya veziri kaybettirmek!

Yeni Şafak
04:00 - 9/06/2016 Perşembe
Güncelleme: 11:58 - 9/06/2016 Perşembe
Yeni Şafak
Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney

BİLGESAM Başkan Yardımcısı


İngiltere'de 23 Haziran'da yapılacak Brexit (British Exit yani İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden Ayrılışı) referandumu İngiliz hükümetinin bir süredir yaşamakta olduğu önemli bir çelişkiyi gözler önüne serdi: Acaba Londra dünyada küreselleşmenin ve liberal ekonominin öncülüğünü yaparken aynı zamanda toplumunun arzusu doğrultusunda sınırları aşılmaz bir ülke İngilizce deyimiyle Fortress Britain olmayı başarabilecek mi? Söz konusu bu referandum aslında İngilizler için bir ilk değil. Birleşik Krallık'ta 1973 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu'na dâhil olunduktan tam iki sene sonra Brexit benzeri bir referandum yapılmış ve İngiliz seçmen o zaman yüzde 67 oranla AB içinde kalınması yönünde irade beyan etmişti. Bugün benzer bir durumla karşı karşıyayız ama nedense tüm dünya daha endişeli görünüyor. Hâlihazırda, söz konusu bu referandum konusunda ülke ikiye ayrılmış durumda. Bildiğimiz gibi, İngiltere'de AB üyeliğinden ayrılmayı savunanlar Brexit'çi olarak adlandırılıyor ve herkes bu cephenin gücünü tahmin etmek derdinde.



23 Haziran'da İngiltere'nin AB'de kalıp kalamayacağı belirleyecek Brexit referandumu Başbakan Cameron'un geçen seçim sırasında İngiliz halkına vermiş olduğu söz üzerine gerçekleşecek. Aslında, Birleşik Krallık'ın AB serüveni diğer kıta Avrupa ülkelerine kıyasla baştan beri ciddi bir farklılık arz etti. Ama günümüzde Londra'yı Birlik'ten çıkmayı düşünmeye iten sebepler daha çok son yıllarda Avrupa'nın geçirdiği krizlerle ilgili. Brexit savunucularının saydığı başlıca nedenler Birliğin ulusal devletlerin egemenlik haklarına müdahale etmesi, Euro bölgesi ve Yunanistan ekonomik krizi, Birliğin göç politikaları, AB çapındaki bütünleşmenin getirdiği zorluklar. İngiltere'de Avrupa'nın geçirdiği krizler karşısında kaşını kaldıranların sayısının ne kadar arttığını bilenler için Londra'nın Brexit referandum kararı pek de sürpriz olmadı. Öte yandan Londra'nın AB içinde kalması gerektiği Avrupa-Atlantik dünyasının önde gelen liderleri tarafından her fırsatta dillendiriliyor.



Aslında AB'nin diğer üye devletleri İngiltere'nin 1970'li yıllarda oldukça tartışmalı olarak başlayan üyelik süreci ve sonrasında Londra'nın Birliğin temel politikalarıyla ilgili öne sürmüş olduğu bazı öneri ve itirazlarını büyük bir olgunlukla karşılamayı başarmıştı. Birleşik Krallık Euro bölgesine katılma, Schengen sistemine dâhil olma gibi hususlarda diğer Avrupalı devletlerden farklı düşünüyordu, dolayısıyla İngiltere Avrupa'nın parçası haline gelirken AB üyesi ülkelere de kabul ettirdiği özel bir statüye sahip oldu. Hatırlanacaktır, İngiltere bu özel statüsünü tekrar onama fırsatını da senenin hemen başında 19 Şubat 2016'da Cameron'un AB liderleriyle yapmış olduğu görüşmeler neticesinde yakaladı. Avrupa büyüklerinin görüşmesinde İngiltere'nin Birlik içindeki bazı politikalarla ilgili itirazları- daha az federalizm ve göçmenlerin sosyal yükümlülüklerinin azaltılması gibi- kabul görünce Londra'nın bu alanlara yönelik önceden belirtmiş olduğu reform istekleri onanmış oldu. Bu konsensusa ulaşılırken Avrupalıların aklındaki amaç, Brexit'in popüler bir söylem olmaktan çıkarak gerçek bir siyasi tercih haline gelmesini engellemekti. Nitekim AB'nin diğer ülkelerinin İngiltere'nin itirazlarına saygı gösterip orta yol bulmaya çalışması 23 Haziran Brexit referandumu öncesi İngiltere Başbakanı'nın AB'den ayrılma kararında olanlara karşı elini oldukça güçlendirmiştir.



DEMOKLES'İN KILICI MİSALİ SALLANAN OYLAMA


Çok kullanılan bir slogan vardır: hey, işin özü ekonomi! Avrupa kalesi için de aynı sloganı kullanabiliriz. İngiltere bilindiği gibi bir sosyal refah devleti olarak özellikle sosyal yardımlar konusunda oldukça cömert davranabilen bir ülke. Bu nedenle de AB içindeki çok sayıda Doğu Bloku ülkesi vatandaşı için Birleşik Krallık en çok çalışmak isteyebilecekleri yerler arasında geliyor. Bu durum özellikle yerli İngiliz çalışan kesiminin tepkisini çekti. Bu kesimin inancına göre, AB'nin diğer ülkelerinden Birleşik Krallık'a yönelen bu yabancı çalışanların varlığı İngiltere'deki sosyal devlet yapısıyla ülke ekonomisine zarar veriyor. Seçmenin tepkisinden çekinen Cameron, Şubat'ta AB ile yapmış olduğu pazarlıkta Brüksel'i özellikle Birlik'ten İngiltere'ye gelen göçmenler ve bunlara yapılacak sosyal yardımlar konusunda bazı kısıtlayıcı tedbirler alma konusunda ikna etti. Brexit'in kılıcı altında kabul edilen ilkelere göre Birleşik Krallık'a gelen göçmenlerin çeşitli sosyal yardımlardan faydalanabilmeleri için en az dört yılın geçmesi zorunlu hale getirildi. Cameron için bu kararın Brüksel nezdinde kabul görmesini memnuniyet vericiydi; böylece hem İngiltere'ye yönelik olası büyük bir göç dalgası caydırılmış oluyordu hem de Brexit oylaması öncesi Cameron'un Birlik'te kalma savının inandırıcılığı artıyordu.



SATRANÇ TAHTASINDAKİ VEZİRDEN OLMAK


Peki, İngiliz ekonomisinin Doğu Avrupalılar ve göçmenlerle yaşadığı bu sınav tüm Dünya'yı ve Avrupa'yı neden bu kadar çok heyecanlandırıyor? Brexit gerçekten de Avrupa'yı tuhaf bir zamanda yakaladı. Kuzeyinde ve Güneyinde yeterince dertle meşgul olan Avrupa, Londra'nın AB'den ayrılma kararıyla beraber yeni bir siyasi, iktisadi ve askeri geleceğe doğru ilerleyebilecek. AB için Birleşik Krallık sadece iktisadi bir güç anlamına gelmiyor. İngiltere küresel ve bölgesel birçok uluslararası örgüte, siyasi ve askeri karar alma mekanizmasına üye. Bu Haziran'da İngilizler ayrılma tercihine evet derlerse Brüksel satranç oyunundaki vezirini kaybetmiş gibi olacak. Böyle bir olasılığın gerçekleşmesi halinde AB'nin uluslararası alanda ciddi bir güç ve itibar kaybına uğrayacağını söyleyebiliriz. Ayrıca düşünülmesi gereken bir husus daha var: Birlik içerisinde AB'nin lokomotif ülkesi olan Almanya'nın karşısında dengeleyici bir güç olarak Fransa ile birlikte İngiltere'ye de ihtiyaç bulunmakta. Kısaca ekonomik ve askeri gücü ve siyasi yönelimleri nedeniyle AB içinde stratejik dengenin sağlanması için Londra AB'nin parçası olmaya devam etmeli.



İNGİLİZ PRAGMATİZMİ YİNE ETKİLİ OLACAK MI?


Avrupa Birliği endişeli zira Brexit'in gerçekleşmesi halinde İngiltere gibi AB'nin işleyiş tarzından memnun olmayan diğer bazı Avrupa ülkeleri de gelecekte Londra örneğini takip edip ayrılma yönünde irade beyan edebilirler. Bu gerçekleşirse Birlik dağılma eşiğine gelebilir ya da iyimser bir olasılıkla bütünleşme açısından daha esnek ve katmanlı bir yapıya dönüşebilir. Böyle bir durumunda AB'nin bugüne kadar savunageldiği bazı önemli değerlerin (egemenliğin devri, serbest dolaşım v.b. gibi) altının boşaldığına şahit olacak, Brüksel Avrupa normları ve Tek Avrupa bayrağını taşımakta zorlanacak, zor zamanlar Avrupa için daha zor zamanlara dönüşecek. Sonucunu az çok tahmin edebildiğimiz bu tartışmalı referandumun gerçekte nasıl neticeleneceğini tabii ki İngiliz halkının kendisi belirleyecek. İngiltere ve Kıta Avrupası tarihsel ilişkilerinde Churchill'den bu yana her zaman etkili olmuş İngiliz pragmatizminin bu sefer de yine yeniden baskın çıkması oldukça yüksek bir ihtimal. Hatırlarsak, 1930'lu yıllarda İngiltere Başbakanı Churchill Avam Kamarası'nda yaptığı bir konuşmada; Birleşik Krallık ve Kıta Avrupa ilişiklerine vurgu yaparken ''Avrupa ile beraberiz, ancak Avrupa'nın bir parçası değiliz; birbirimizle bağlarımız var, ancak birleşmiş değiliz' demişti. Bu vurgusuyla İngiliz lider, İngiltere- Kıta Avrupası ilişkilerinin ana hatlarını da belirlemiş oldu. İngiltere hep farklı ama Avrupa kurumlarının içerisindeydi. Bugün Churchill'in hayaleti Birleşik Krallık vatandaşlarına ne söylüyor çok yakında göreceğiz. İngilizlerin şimdiye kadar sadık kaldıkları bu yol haritası bakalım bu referandumda da etkili olmaya devam edecek mi? Devam etmemesi halinde 2000'lerin başında kendinden emin normların, tek ve güçlü Avrupası çok farklı bir şeye dönüşebilir.


#Nurşin Ateşoğlu Güney
#Avrupa
#Brexit
8 yıl önce