Türkiye'de kendine özgü bir seyirci kitlesi oluşturan 'Taşıyıcı' serisinin yeni filmi 'Taşıyıcı: Son Hız', bu hafta vizyona girdi. Yüksek bütçesi ve iddialı tanıtımlarıyla dikkat çeken filmin yönetmen koltuğunda Yasak Bölge'ye yönetmen, 'Takip: İstanbul'a görüntü yönetmeni, 'Taşıyıcı-3' ve 'Ölümsüz' filmlerine de kurgucu olarak imza atan Camille Delamarre oturuyor. Başrollerini Ed Skrein, Loan Chabanol, Ray Stevenson ve Gabriella Wright'ın paylaştığı film, hemen her yönüyle hayal kırıklığı yaşatan başarısız bir yapım.
Filmin hikâyesi oldukça klişe. Frank Martin, Fransa'da gizli teslimatlar yapan yetenekli bir taşıyıcıdır. Yaptığı son teslimatla başı belaya giren Frank'ın en büyük derdi, kendisiyle birlikte işe bulaşan babasının hayatını kurtarmaktır. Bir yandan acımasız mafya çatışmalarından kurtulmaya çalışan taşıyıcı, diğer yandan da babasıyla olan ilişkisini rayına oturtmaya çalışır. Elbette işler umduğu gibi gitmez.
'Taşıyıcı: Son Hız', bütün varlığını aksiyon, özellikle de dövüş sahneleri üzerine kurmuş. 90'lı yılların Uzakdoğu ve Hollywood filmlerinden hatırladığımız 'yenilmez dövüşçü' prototipinin modern bir versiyonu olan kahramanımız Frank Martin, önüne geleni haklayan kusursuz bir savaşçı olarak çıkıyor karşımıza. Takım elbisesi ve prensiplerinden ödün vermeyen Frank, centilmenliği de elden bırakmıyor. Bol miktarda kovalamaca, takip ve dövüş sahneleri içeren film, seyirciyi rahatsız edecek düzeyde araba, kıyafet ve mekân reklamı yapıyor. Olay örgüsü ve senaryosunda hiçbir derinlik taşımayan film, ardı ardına gelen aksiyon sahneleriyle tam bir şiddet sarmalarına dönüşüyor. Bu yönüyle 'Taşıyıcı: Son Hız', hiçbir özgünlük taşımayan zayıf hikâyesi, vasat kurgusu, kötü oyunculukları ve aksiyon filmlerinin tüm klişelerini taşıyan anlatımıyla seyirlikten uzakta bir film.
Seriyle özdeşleşen Jason Statham'ın yerini bu yeni filmde Ed Skrein alıyor. Sert olduğu kadar duygusal tarafları da güçlü bir kahramanı canlandıran Skrein, karakterin yüzeysel olmasının da getirdiği dezavantajla kötü bir performans sergiliyor.