|

Büyük pazarlık mı, yeni çatışma dönemi mi?

Seçim kampanyası boyunca Rusya ile yakınlaşmayı savunan Trump iktidarında Amerikan füzelerinin vurduğu ilk hedef, Rusya’nın kanatları altındaki Esed rejimi oldu.

Yeni Şafak
04:00 - 22/04/2017 Cumartesi
Güncelleme: 07:59 - 22/04/2017 Cumartesi
Yeni Şafak
Büyük pazarlık mı, yeni çatışma dönemi mi?
Büyük pazarlık mı, yeni çatışma dönemi mi?
Doç. Dr. Mehmet Akif Okur-
Gazi Üniversitesi

Ortadoğu siyasetinin ve dünya düzeninin yakın geleceğiyle ilgili tahminleri sarsan bu gelişme, cevapları merakla beklenen genişçe bir soru bulutu üretmiş vaziyette. El Şayrat üssüne yapılan saldırı, köklü bir politika değişikliğinin mi göstergesi? ABD, Suriye’deki dengeleri tekrar kuracak bir yol haritasının mı peşinde? Suriye’nin ötesinde, Hizbullah ve İran’a uzanan yeni bir planın ilk aşamalarını mı izliyoruz? ABD’nin hamleleri Washington-Moskova ilişkilerini nasıl etkileyecek? Putin, Trump’lı Amerika’yla ilişkilerini sağlamlaştırmak için İran ve müttefikleriyle araya mesafe mi koyacak yoksa izlediği siyasette ısrarcı mı olacak? ABD-Rusya ilişkileri gerilirse, Doğu Avrupa-Karadeniz-Doğu Akdeniz-Kafkasya… hattında yeni bir büyük mücadele çağının açılışını görür müyüz?

ÜÇ ANA PARAMETRE

Merceğimizin açısına göre bu listeyi hayli uzatmak mümkün. Temel aktörlerin beyanlarıyla eylemleri arasındaki makasın açıldığı mevcut konjonktürde sorular ormanında kaybolmamız da muhtemel. Bu riski azaltarak cevaplar hakkında makul fikirler edinmemize imkan verecek uygun bir yöntem, krizin sonucunu tayin edecek karar alıcıların zihnindeki temel parametrelere nüfuza çalışmak olabilir. Bunların en önemlilerini; Rusya ve ABD arasındaki “büyük pazarlık” beklentisi, Washington’daki iktidar kavgası ve karar alıcıları etkileyen Ortadoğu’daki bölgesel dinamikler şeklinde sıralayabiliriz. Söz konusu üç ana parametrenin birbirleriyle yakından temas halinde olduklarını da not etmemiz gerekiyor.

“Büyük pazarlık” beklentisinin hikayesi, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden bu yana geçen yirmi beş yıldaki ABD-Rusya ilişkilerinin seyrinde gizli. Bu dönemde Amerikan karar alıcılarının temel hedefi, Rusya’nın dönüştürülerek sisteme dahil edilmesi suretiyle gelecekte tehdit teşkil edecek bir revizyonist güç olma ihtimalinin ortadan kaldırılmasıydı. Soğuk Savaş’ın kalıcı bir zaferle sonuçlanması; devlet kimliği, ideolojisi ve organizasyonu dahil olmak üzere Rusya’daki ekonomi, siyaset ve toplumsal ilişkiler alanlarının “galip” modele göre yeniden inşa edilmesiyle mümkündü. Projenin nihai hedefi, “Yeni Rusya’nın” Batı sistemi tarafından kendisine biçilen konumdan memnun, makul bir oyuncu haline getirilmesiydi.

  • Rusya’ya karşı şahin İngiliz istihbaratının da katkı yaptığı anlaşılan Trump ekibiyle ilgili soruşturma, “büyük pazarlığı” “Washington’daki iktidar kavgasına” bağlayarak El Şayrat operasyonunu motive eden sebepler arasında yer aldı.
RUSYA DEVLET
AKLI DEVREDE

Proje, 2000’lere kadar belirli başarılar kazanarak ilerlese de, Rus devlet aklı oyun içinde kalarak kendisini toparlamasına imkan sağlayan bir strateji geliştirmeyi başardı. “İşbirliği-gerilim” sarkacı şeklinde özetleyebileceğimiz bu siyaset, Rusya’nın kendisini zayıf hissettiği ve avantaj sağlayacağını düşündüğü dönemlerde Batı’yla uyumlu adımlar atması, fırsatlar doğduğunda ise sistemi zorlayacak hamlelere girişmesi şeklinde tezahür etti. Bir taraftan da devlet kimliği ve ideolojisinin dayandırıldığı, “statü süreksizliği/yeniden büyük güç olma arzusu” tarafından motive edilen milliyetçi-muhafazakar sentezle, Batı sisteminin ekonomi, siyaset ve toplum alanlarındaki nüfuz edici etkisi adım adım sınırlandı.

Son üç yönetim döneminde ABD, işbirliği evrelerini büyük projenin başarısı için umut, gerilim anlarını ise normal güzergahtan sapma şeklinde yorumladı. Başka gerekçelerin yanı sıra bu sebeple de, birikmiş sorunların üzerine gelen Başkanlar “reset/sıfırlama” düğmesini ilk politika tercihi olarak gördüler. Her sıfırlama, Rusya’nın mesele ürettiği konulardaki belirli kazanımlarının tescili anlamını taşıyordu. Zamanla Moskova, yalnızca gerilimleri kopmadan yönetecek stratejik beceriyi değil, kendi karar alma süreçlerinin özerkliğini korurken Batı sistemi içindeki dengelere tesir edecek maddi ve ideolojik mekanizmaları geliştirme maharetini de kazandı. Avrupa ve ABD’de sağdan yükselen sistem dışı dalgayla kurduğu “gelenekselci enternasyonel” diye anılmaya başlayan ilişkiler, Trump’ın seçim zaferiyle tüm dünyanın dikkatlerini üzerine topladı.

Sivil ve bürokrat Amerikan güvenlik elitlerinin önemli bölümü; küresel jeopolitik dengelerin dönüşümü, daha önceki deneyimler, içerde iktidarını pekiştirirken askeri kabiliyetlerini yenileyen Putin Rusya’sının çehresi ve sürekli genişleyen hedefleri ışığında ülkelerinin çıkarlarına aykırı buldukları yeni bir sıfırlamaya itiraz ediyorlardı. 2011 sonunda Putin’in karşılaştığı en büyük protesto dalgasına açık destek veren, Kırım’ın 2014’teki işgali esnasında da Putin’i Hitler’e benzeten Clinton’ın tutumu, “müesses nizam içinde” çok taraftara sahipti. Trump’ın, “sıfırlama”nın da ötesine geçerek Rusya ile bir “büyük pazarlığı” ima eden söylemi ise önce kuşkuyla karşılandı, ardından da seçimlerin manipülasyonuna kadar uzandığı iddia edilen bir ilişkinin tezahürü sayılıp ulusal güvenlik sorunu haline getirildi.

  • Son dönemdeki ABD-Rusya müzakerelerine dair basına sızdırılan bilgiler, Esed’in “güvenli çıkışla” gidişine dair takvim ve formüller üzerinde konuşulduğu yönünde. Ancak, netice henüz belirsiz. Durumun değişmesi için ABD’nin Rusya’yı, Rusya’nın da İran’ı baskılaması gerekiyor.
TRUMP İÇİN BİR
TAŞLA BİRÇOK KUŞ

Rusya’ya karşı şahin İngiliz istihbaratının da katkı yaptığı anlaşılan Trump ekibiyle ilgili soruşturma, “büyük pazarlığı” “Washington’daki iktidar kavgasına” bağlayarak El Şayrat operasyonunu motive eden sebepler arasında yer aldı. Obama, daha önce ilan ettiği kırmızı çizginin 2013’teki kimyasal katliamla ihlaline rağmen Suriye’yi cezalandırmamış, Rusya’nın meşhur “gerilim-işbirliği” sarkacını tercih etmişti. Trump, kamuoyunda Han Şeyhun katliamına gösterdiği askeri tepkinin Obama’nınkiyle kıyaslanacağını, kendisine vurulmak istenen “Rusçu” yaftasını anlamsızlaştıracağını ve güvenlik bürokrasisiyle aradaki buzları bir miktar eriteceğini hesap etmiş olmalı.

Bu noktada, Washington’daki iktidar kavgasıyla bölge dengelerini kesiştiren İsrail faktörünü de denkleme eklemek lazım. Idlib’deki katliamı ilk kınayan ve uluslararası müdahale çağrısı yapan ülkeler arasındaki İsrail, 2013’ten farklı olarak, ABD’nin Hizbullah ve İran’ı Suriye’den çıkaracak bir baskı kurarak profilini yükseltmesini istiyor. Rusya 2013’teki pazarlığa İsrail’i, Suriye’deki kimyasal silahların imhasından birinci derecede menfaat sağlayacak ülke olarak dahil etmişti. Trump’la yakın ilişkileri bilinen, yeni Amerikan yönetimde yıldızı parlayan Kushnerlerin aile dostu Netanyahu, daha fazlası için vaktin geldiğini düşünüyor.

El Şayrat saldırısının düzenleniş biçimi ve sonrasında ABD ile Rusya arasında başlayan temas trafiği, tüm bu bileşenleri bünyesinde barındıran bir pazarlık süreci halinde işliyor. Putin, Trump’ın ancak güçlenerek kendisiyle “büyük pazarlığa” oturabileceğinin, bunun için de Rusya’ya karşı kuvvetli görünmesi gerektiğinin farkında. Elbette, Washington’daki sert esen rüzgarlar eliyle Trump’ın yönünün kalıcı olarak değiştirilmesi ihtimali de mevcut. Taraflar, birbirlerinin pozisyonlarını sürekli kollamaya ve anlamaya çalışıyorlar. Yine de henüz yok olmayan büyük pazarlık beklentisinin karşı kefesinde, Putin’in Suriye’deki hamlesi ve İran’la ittifakı üzerinden Ortadoğu’da inşa ettiği pozisyonun sarsılması riski yer alıyor.

RUSYA İRAN’I
TERK EDEBİLİR Mİ?

Rusya’nın İran’ı değil ABD’yi tercih edeceğini düşünenler, başlıca iki noktayı vurguluyorlar. Bunlardan ilki, 2010’da BM Güvenlik Konseyi’nden çıkan İran’a karşı yaptırımların Rusya tarafından desteklenişi. Rusya bu tercihiyle Doğu Avrupa üzerinden tehdit teşkil edeceğini düşündüğü füze kalkanının baskısından kurtulmuş ve İran’ın Avrupa için kendisine alternatif gaz tedarikçisi olma ihtimalinin önüne geçmişti. Üstelik bunu İran’la münasebetlerini koparmadan başarmıştı. İkinci husus ise, Moskova ve Tahran’ın Esed’e bakışındaki farklılık. Rusya, Suriye’deki menfaatlerini koruyacak bir devlet yapısının ayakta kalmasını temel çıkarı olarak görüyor. Askeri üsler, ekonomik imtiyazlar gibi kazanımların muhafazası ve Rusya’yı tehdit eden terör örgütlerine karşı mücadelenin devamı için Esed’in iktidarını sürdürmesi zaruri değil. Ancak, Lübnan Hizbullah’ıyla bağlantısını hayati çıkarı sayan İran açısından durum farklı. Tahran, çok önem verdiği söz konusu irtibatın, rejim varlığını sürdürse bile, Batı-Rusya ve Türkiye-Körfez gibi güçlerin onayıyla Esed’in yerine oturtulacak bir isim tarafından korunamayacağına inanıyor. Suriye’yi yitirmenin Lübnan’ı da kaybetmek ve Irak’taki nüfuzunu riske atmak anlamına geleceğini düşünüyor.

Son dönemdeki ABD-Rusya müzakerelerine dair basına sızdırılan bilgiler, Esed’in “güvenli çıkışla” gidişine dair takvim ve formüller üzerinde konuşulduğu yönünde. Ancak, netice henüz belirsiz. Durumun değişmesi için ABD’nin Rusya’yı, Rusya’nın da İran’ı baskılaması gerekiyor. Suriye’de ABD ile çatışmayacağı mesajını yollayan Rusya, muhalefete verilecek destekle savaşın kendisini yalnızca Ortadoğu’da değil kendi topraklarında da daha fazla içine çekecek şekilde uzatılmasından endişeli. Muhalefet nitelikli silahlarla desteklenirken Rusya’nın Esed-İran bloğundan hava desteğini çekmesi ihtimali, sahadaki dengeleri değiştirebilecek potansiyele sahip. Yani büyük aktörlerin alet kutularında, uzlaşmaya vardıkları takdirde, diğer oyuncuları kendi çözümlerine zorlayacak kaldıraçlar mevcut.

MÜZAKERE PLANININ
ÜÇ AŞAMASI

Pazarlıklarda Rusya, Esed sonrası Suriye’sinde istikrarın sağlanması ihtiyacı üzerinden ABD’ye kabul ettirebileceği, İran’a belirli düzeyde alan/irtibat imkanı açan bir formül oluşturmaya çalışıyor. Böylece, kendisine Ortadoğu’ya giriş imkanı sağlayan, müttefiklerini hiçbir şartta terk etmeyen güç imajını korurken, bölgedeki belirsizlik ikliminin karşısına çıkarabileceği yeni senaryolardaki muhtemel avantajları da korumak istiyor. Masanın diğer tarafından, Beyaz Saray’dan sızdırılan son müzakere planının ise üç aşaması var. İlki, Rusya-İran ikilisinin itiraz etmeyeceği DAEŞ’le mücadeleyi öngörüyor. Ancak, bunun terör örgütünün imhasını mı yoksa, “nötralize edilmesini” mi içerdiği hususunda bulanıklık var. Uzlaşmaya varılamaması durumunda, sahadaki dengelere göre bir yol izleneceği anlaşılıyor. “İstikrarın sağlanması”yla ilgili ikinci safha, “geçici istikrar alanları”nın oluşturulmasını içeriyor. Esed’in kontrolündeki yerler de bir bölge olarak tasarlanıyor. Bölgelerdeki operasyonlara, ABD ve müttefikleriyle Esed ve müttefiklerine ait savaş uçaklarının birlikte katılmalarından bahsediliyor. Güvenlik sağlandıkça, yerel liderlerin ilgili bölgelere dönüşü, polislik dahil temel hizmetlerin bu unsurlara bırakılması düşünülüyor. Bölgelerden mezhep ve etnik hatlar esasında söz edilmesi, yeni Suriye için biçilen modeli de gösteriyor. Üçüncü aşamayı teşkil eden “geçiş dönemi”nin konusu ise Esed’in yer almayacağı, taraflar arası uzlaşmaya dayalı yeni bir ulusal hükümetin kurulması. Planda, Rusya’nın “gerilim-işbirliği” sarkacanın ikinci kısmına geçmesini temini hedefleyen, Tartus ve Lazkiye’deki üslere erişim garantisi de yer alıyor.

Rusya’nın önümüzdeki hafta Cenevre’de ABD ile masaya oturma arzusunu ifade edişi, tarafların birbirlerini müzakere mesafesinde gördüklerinin işareti. Uzakdoğu’da yükselen Kore geriliminin seyrinin de masada geçirilecek zamanı dolaylı olarak etkileyebileceği düşünülebilir. Ancak, daha önce defalarca yaşandığı gibi, masadan anlaşma ihtimali olmadığı görülerek kalkılırsa Suriye’de çatışmaların hızlanacağı yeni bir sayfanın açılması da mümkün. ABD-Rusya arasındaki köprülerin bu şekilde tahribi, büyük pazarlık beklentisini iyice zayıflatarak diğer alanlardaki krizlere de yansıyacaktır. Uzlaşma yahut yenilenen çatışma şeklindeki her iki ihtimal de Ankara’yı çok yakından ilgilendiriyor. Anlaşılan o ki, sonucu görmek için fazla beklememiz gerekmeyecek.

#ABD
#Trump
#Rusya
#Cenevre
7 yıl önce