|

CHP kampanyasının iki yüzü

İkili stratejide ikna edici iletişimin dili olarak genel merkez iyi polisi oynarken ideolojik olarak CHP ile aynı düzlemde olan isimlerse kötü polisi oynuyorlar. Böylece iki tarafı da etkileme potansiyelinin canlı tutulduğu görülüyor.

Yeni Şafak
04:00 - 29/03/2017 Çarşamba
Güncelleme: 00:19 - 29/03/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Yrd. Doç. Dr. Yusuf Özkır- İstanbul Medipol Üniversitesi


16 Nisan'daki Cumhurbaşkanlığı Sistemi referandumu yaklaştıkça siyasi partiler meydanlarda daha sık görülüyor. Daha çok miting yapılıyor. Daha fazla esnaf ziyaret ediliyor. Kampanya şarkıları daha çok işitiliyor. Şehrin işlek caddelerinde ilgili çadırlara daha fazla rastlanıyor. Bununla birlikte referandumda 18 maddelik anayasa değişikliği oylanacak olsa da kampanyaların rengi giderek değişmeye başladı. Başlangıçta özellikle maddelerin içeriği etrafında yapılan tartışmaların yerini siyasal ve toplumsal tercihlerin yakın tarih içinde edindiği süreklilik aldı. Seçime birkaç gün kala bu tablonun daha da netleşeceği söylenebilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti ve MHP'nin evet diyerek desteklediği değişikliğe CHP, HDP, sol gruplar, MHP'nin içindeki seküler ulusalcı kanat, Avrupa ülkeleri, PKK ve FETÖ hayır diyerek karşı çıkıyor. Bu denkleme bakıldığında sandığa giden seçmenin oy verme davranışını etkileyen değer merkezli dinamiklerin etkili olacağını söylemek şaşırtıcı olmaz. Buradan bakıldığında şöyle bir tablo ile karşılaşılma ihtimalinin yüksek olduğu görülüyor: Türkiye'de toplumsal yapının sinir uçları dikkate alınarak bir sınıflandırma yapıldığında muhafazakâr-milliyetçi-maneviyatçı (sağ) kesim olarak tanımlanan yüzde 60-65'lik blok evet oyu vermeye yakındır. Buna karşın laik-Kemalist-batıcı (sol) kesim olarak ifade edilen yüzde 35-40 oranındaki blok ise hayır oyu verme eğilimindedir. Oranlar arasında üç-beş puan oynamakla birlikte yakın dönemin seçim sonuçları genel olarak bu yaklaşıma uygundur.



CHP'nin Dönüşüm Sancısı


Yakın tarihin toplumsal ve siyasal olayları irdelenirken bir ön kabul olarak başvurulan ve çoğu kez yeniden tekerrür eden bu tespitin 16 Nisan'daki referandumda evet lehine bir sonuca dönüşeceğini kestirmek zor değil. Fakat siyasal iletişim kampanyaları incelendiğinde hayır cephesinin ve klasik tanımlamadaki laik-batıcı kesimin ana omurgasını oluşturan CHP bu denklemi kırma yönünde bir strateji ile sahada yer alıyor. Açıkçası zor bir deneme fakat referandumu kazanabilmek için başka şansı da yok. Bu yüzden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun siyasal iletişim kampanyasının söylemi ve sahadaki uygulaması sandık yarışını blok denkleminden çıkartarak hayır cephesini sağ kesimin oylarıyla tahkim etme yönünde oluşturulmuş durumda.



CHP'nin sürecin başındaki stratejisine bakıldığında yüzde yüze varan bir değişiklik olduğu görülüyor. Bu değişikliğin mahiyetini ise sert muhalefetle ılımlı muhalefet arasındaki tercihin dönemsel olarak farklı tonlar taşımasıyla açıklamak mümkündür. Anayasa'da değişikliği öngören 18 maddenin TBMM'de görüşüldüğü sırada olabildiğince şiddet dilini ön plana çıkartmıştı CHP. Hem sert bir söylem kullanıyordu hem de maddelerin oylanmasını engellemek için fiziksel engellemelere girişiyordu. Kemal Kılıçdaroğlu'nun daha önce “kan dökmeden başkanlığı getiremezsin" mealindeki açıklaması ve CHP'li vekillerin Meclis içinde kavga çıkartarak kürsüyü dahi yıkacak şekilde gerginliklere neden olması bu anlamdaki önemli göstergelerdi. Fakat özellikle Şubat ayının ortasından sonra CHP genel merkezinin söylemlerinde ve eylemlerinde bir yumuşama oldu. CHP lideri, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve Başbakan Yıldırım'ı doğrudan hedef almıyor, aksine referandumdan hayır çıkması durumunda bile hiçbir sorun olmadan iki liderin görevine devam edeceğini, CHP'nin bu konuda olumsuz bir yaklaşımı olmayacağını tekrarlıyor. Doğrudan karşıt propaganda üretmek yerine “sistem değişikliğinin gereksizliği, şimdi bunun zamanının olmadığı, ekonomik kriz vurgusu, parlamenter sistemin köklü geçmişe sahip olması, Erdoğan gidince ne olacağı" gibi


iddialar üzerinden kararsız seçmeni etkilemeye çalışıyor.



Kılıçdaroğlu'nun “Taktik" Söylem Değişikliği


Bununla birlikte dönemsel olarak eski pozisyonuna döndüğünü ve bu söylemin taktik propaganda olduğunu açık eden konuşmaları da yok değil. CNNTÜRK'teki bir programda Hollanda ve Almanya'da saldırıya uğrayan AK Partili bakanlar ve genel olarak Avrupa'nın 'evet' kampanyalarını yasaklaması ile ilgili değerlendirme yaparken bu durumu Avrupa'nın yükselen Türk karşıtlığı ile değil de AK Parti'nin Türkiye'de öteki bulamadığı için dışarda bir düşman arayışı içinde olduğu yönünde değerlendirmesi örneklerden birisiydi. Kılıçdaroğlu'nun konuşmalarında yer alan 'otoriterleşme, sistem değil rejim değiştiriliyor, tek adam, diktatörlük ve kendisi için sistemi değiştiriyor' içerikli propagandası da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın karşı açıklamaları sonrasında etkisini yitirdi. Kılıçdaroğlu bu tür içerikleri de daha az zikretmeye başladı. Cumhurbaşkanlığı sisteminde çift başlılığın ortadan kaldırılarak Parlamenter sistemin ürettiği siyasi ve ekonomik krizlerin yeniden yaşanmaması en önemli gerekçeler arasındadır. Yeni sistemde “Başbakan" koltuğunun olmayacağı maddelerde net şekilde vurgulanıyor. Buna rağmen CHP liderinin iki farklı konuşmasında yeni sistemde “Cumhurbaşkanı ile başbakan arasında çekişme olacak, bu yüzden kriz çıkacak" mealinde ifadeler kullanarak siyasi gaflarına yenilerini eklemesi, CHP kampanyası açısından kamuoyundaki en önemli eksilerden birini oluşturdu.



Öte yandan Kılıçdaroğlu, programlarında MHP lideri Devlet Bahçeli aleyhine sert konuşmamayı ya da MHP'yi hedef almamayı tercih ediyor. Ayrıca Kılıçdaroğlu'nun merhum Necmettin Erbakan'ı anma programına katılması, başörtülü olduğu için minibüste saldırıya uğrayan genci ziyaret etmesi ve 18 maddelik tasarıyı Anayasa Mahkemesi'ne götürmekten vazgeçmesi CHP'nin hayır cephesini genişletme çabalarının yansımaları olarak okunabilir.



CHP Kampanyasının Öteki “Esas" Yüzü


Fakat genel olarak CHP'ye ve ideolojik olarak CHP angajmanı kapsamında yer alan kişilere ve kurumlara bakıldığında bu davranış kodlarının kampanya stratejisinin bir parçası olarak uygulandığına dair pek çok emare var. CHP'li vekiller geleneksel CHP söylemini sürdürüyor. Mesela CHPL'li Muharrem İnce'nin 26 Mart tarihinde İskenderun'da yaptığı mitingde “siz bizim çocuklarımızı sokakta sopalarla döverek öldürdünüz, utanmazlar, utanmazlar" gibi radikal söylemler bu şiddet dilinin bir örneğidir. Benzer şekilde Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, Sabih Kanadoğlu, Erdoğan Teziç ve Aysel Çelikel gibi CHP ideolojisiyle ilişkili isimlerin CHP genel merkezinin aksine geleneksel CHP iddiaları bağlamında propagandalarını sürdürmesi CHP'nin ikircikli bir strateji ile sahada olduğunu gösteriyor. Yeni anayasa taslağında yer alan 18 madde ile hiç ilgisi olmamasına ve muhatapları tarafından her fırsatta reddedilmesine rağmen oldukça pejoratif bir dil kullanılıyor. Bu tür propagandada sık sık “Başkanlığın babadan oğula geçeceği, sistemin değil rejimin değiştiği, başkanın isterse ömür boyu başkan olarak kalabileceği, başkanın isterse meclisi feshedebileceği, başkanın artık denetlenemeyeceği ve dört milyon Suriyeliye vatandaşlık verileceği" gibi ipe sapa gelmez iddialar tekrarlanıyor. Evet oyu verecek olanların bilgisiz, okumamış ve çağdışı olmakla itham edilmesi de bu kampanyanın geleneksel parçaları arasındadır. Ayrıca Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından aktarılan ve Antalya'nın Muratpaşa ilçesinde “evet" standı açan başörtülü gençlere saldırıldığı yönündeki ifadeler de hayır kampanyasının CHP liderinin söyleminin çok ötesine geçen radikal şiddetini göstermektedir. Bu söylemin hedef kitlesini ise doğrudan klasik CHP seçmeni ve MHP'nin ulusalcı kanada yakın tabanı oluşturuyor. Sürekli korku pompalanarak hayır oyu verilmesi için yürütülen bu çalışmalarda hedef tabanın kemikleşmesi ve konsolide edilmesidir.



Dolayısıyla ikili stratejide ikna edici iletişimin dili olarak genel merkez iyi polisi oynarken ideolojik olarak CHP ile aynı düzlemde olan isimlerse kötü polisi oynuyorlar. Böylece iki tarafı da etkileme potansiyelinin canlı tutulduğu görülüyor. Kuşkusuz bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür. CHP açısından stratejik bir tercih olarak uygulamaya konulan bu ikili yaklaşım Kemal Kılıçdaroğlu'nun söylemlerindeki taktik yumuşamanın arızalı ve geçici olduğunu gösteriyor. Kamuoyu araştırmalarından yansıyan sonuçlara göre oy verme davranışlarının geleneksel çizgisini koruyarak Türkiye'nin siyasal ve toplumsal dokusu ile uyumunu koruduğunun görünmesi, CHP'nin iki boyutlu kampanya stratejisinin seçmen tarafından satın alınmadığına işaret ediyor. Eğer CHP değişmek istiyorsa gerçekten değişmeli ve bir yandan değişmiş gibi yaparken diğer yandan kendi ezberlerini toplumun gözünün içine baka baka tekrarlamamalıdır.



#CHP
#16 Nisan 2017
#Anayasa referandumu
#MHP
#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
7 yıl önce