|

'Cumhurbaşkanı'nın mazereti vardır...'

Hasan Ali Yıldırım
00:00 - 14/02/1999 Pazar
Güncelleme: 10:29 - 6/11/2013 Çarşamba
Yeni Şafak
'Cumhurbaşkanı'nın mazereti vardır...'
'Cumhurbaşkanı'nın mazereti vardır...'

Fadıl Akgündüz, bugünlerde sıkça gündeme gelen Jet-Pa Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı. Kendisini, sırtını devlete dayamış klasik zengin tipinden ayırıyor. Daha dinamik, çağdaş, halkla bütünleşen, halkla birlikte hareket eden "içeriden" bir işadamı olarak tarif ediyor. Akgündüz, bugünlerde basında hakkında sıkça çıkan olumsuz haberlerle ilgili, "Sistemleri çöktüğü için üzerimize geliyorlar. Yaptığımız işlerde yasalara aykırı hiçbir şey yok" diye konuşuyor. Akgündüz ile, hakkındaki iddialar üzerine, konuştuk. Bu iddialar ile ilgili cevapları, sorularımızın kendisini rahatsız edeceğini bilerek, birinci ağızdan almak istedik. Bu konuşmayı, Akgündüz'e bir cevap zemini ve fırsatı hazırlamak için de yapmadığımızı belirtmeliyim. Fadıl Akgündüz ile, son günlerdeki iddiaları açık açık konuştuk. Bu da bir "Memleket Meselesi" çünkü. Buyrun.

Yalçın Çetinkaya

Dışarıdan bakıldığında, Türkiye'de bugüne kadar alışılmışın dışında şeyler yaptığınız gözüküyor, verdiğiniz izlenim böyle. Bu da yeni ve enteresan bir zengin profili ortaya çıkardı. Böyle bir servete sahip olduğunuza göre, hayatınızın müthiş bir mücadele ile geçmiş olması gerekiyor.

Türkiye'de klasik bir zengin tipi var. Adeta Hulusi Kentmen tipi bir zengin tip. Ama Türkiye artık o tip işadamları ile bir yere gidilemeyeceğini anladı. Daha dinamik, daha genç ve dünya ile entegre olmuş işadamları arıyor. Bugün Hulusi Kentmen tipi babacan görünüşlü klasik işadamları ile çağdaş işadamları arasında bir mücadele var ve bu mücadelede son beş-altı yılda çağdaş işadamını temsil edenlerden biri de ben oldum. Klasik işadamları tarafında da, görünümüne rağmen Koç grubu veya onun başındaki insanlar oldu. Mücadele aslında o. Yani klasik işadamı ile çağdaş işadamı arasındaki mücadele. Klasik işadamı, Türkiye'de kesinlikle ihracatı düşünmemiştir. Gelir dağılım tabloları ortadadır. 60 milyon nüfusuyla Türkiye, sadece 25 milyar dolar ihracat yapabiliyor.

Biliyorsunuz son bir-iki yıldır Malezya'yla ilişkilerimiz var, oraya bakıyorum, 20 milyon nüfusuyla ülke 75 milyar dolar ihracat yapıyor. Yani bir oranlama yaptığımızda 60 milyon nüfusu olsaydı, 250 milyar dolar ihracat yapacaktı. Orada klasik değil, çağdaş işadamı modeli var. Çağdaş bir başbakan var. Ne yazık ki bizim siyasetçilerimiz de klasiktir. Türkiye bugün kabuğunu kırma mücadelesi veriyor ve biz de o mücadelenin sembolleri olarak ortaya çıkmış, bu mücadeleyi yürütüyoruz.

Yani sırtını devlete dayamış, referanstan çok performansı öne çıkaran bir zengin profilini temsil ediyorsunuz.

Bugün birçok sektör, Koç gibi kuruluşların elindedir. Bunlar devlet teşvikiyle bir yerlere geliyorlar. Bizim çıkışımız farklı. Biz devlet ihalelerine girmeden, devletten teşvikler almadan, Koç gibi firmaların bulunduğu sektörlerde bilfiil çalışarak bir yerlere geldik. Onların engellemelerine rağmen ilerlemeye çalışan, dünyadaki işadamı modelini temsil ediyoruz ve bunu Türkiye'ye kabul ettirme mücadelesi veriyoruz.

. Biz dokuz yıl boyunca devletten teşvik almamışız, devlet bankalarından kredi almamışız, özel sektörden kredi almamışız. Bugün bizim hiçbir şirketimizin bir kuruş banka borcu yok, teşvik dosyası yok.

Devletten Tesvik, Bankalardan Kredi Almadık
Bugünlerde hakkınızda "İslâmî titan" gibi söylentiler var. Bu iddiaların kaynağı ne olabilir?

Şunu söyleyeyim, onları yazan gazeteciler ya gazeteciliği hiç bilmiyor, ya ekonomiyi... Ya da patronlarının talimatıyla bu tip haberleri yapıyor. Tahmin ediyorum bunlardan en sonuncusu gerçek olanı.. Bir gazeteci, kendisini patrona bu kadar kullandırmamalı. Bu saadet zinciri dedikleri şey, paranın parayla ilişkilendirildiği bir zincirdir. Bize bunu neden soruyorlar? Efendim biz Avrupa'dan ortak alıyoruz, şirketimizi halka açtık. Eğer bu saadet zinciri ise, borsaya açık olan şirketlerin saadet zinciri ilişkisi ile yönetiliyor olması lâzım. Biz dokuz yıl boyunca devletten teşvik almamışız, devlet bankalarından kredi almamışız, özel sektörden kredi almamışız. Bugün bizim hiçbir şirketimizin bir kuruş banka borcu yok, teşvik dosyası yok. Dokuz yılda böyle bir noktaya gelmişiz ve bir yıldır da Avrupa'daki şirketimizi halka açmışız. Halk da şirketimizin, grubumuzun geldiği bu noktadan sonra büyük projelere katılmak üzere finans getirmiş. Bunun neresi saadet zinciri, anlamıyorum.

Otomobilde Koç'u devirmiş bir şirketiz, inşaatta Emlak Bankası'nı devirmiş bir şirketiz. Sektörlere standart getiren bir amaçla çıkıyoruz. Bu bile şunu gösteriyor ki, ellerinde hiçbir belge ve bilgi yok, bu sektörlerde uğradıkları zaafiyet ve kayıpları, bize karşı kullandıkları, o da sadece her nedense Doğan Grubu Medyası ve Cumhuriyet Gazetesi'nin ürettiği gerçek dışı haberler. Birşeyler anlatmaya çalışıyorlar ama, gerçekle uzaktan yakından ilgisi yok bunların. Halkımız bazı şeyleri çok iyi görüyor ve anlıyor. Bu bir saadet zinciri ise, bu zincir son bir haftada üç büyümüştür.

Jet-Pa'nın Almanya'dan %30-40'larla mark topladığı ileri sürülerek, vaadlerinizi yerine getirememek gibi kritik bir durumla karşı karşıya olduğunuz söyleniyor.

Bunu söyleyenlerin, sistemi hiç iyi incelemediklerini söyleyebilirim. Bizim ortaklarımıza dağıttığımız kâr, bir tür kâr-zarar ortaklığı neticesinde dağıttığımız kârdır. Üç günden başlayıp 60 aya kadar sürelerle parasını geri çekme hakkı vardır. Parayı istediği kadar tutar bizde. Bu sürelere göre ortaklarımızın kârdan alacağı pay, önem arzetmektedir. Bunun ortalaması da yüzde 16-20 civarındadır. Bizim altından kalkılmaz vaadler vermemiz sözkonusu değildir. Vergilerimizi ödüyoruz, ortaklarımızın kâr paylarını da, vaad ettiğimiz ölçülerde ve zamanında ödüyoruz.

Değirmenin Suyu Halktan Geliyor
Büyük bir değirmen işletiyorsunuz. "Bu değirmenin suyu nereden geliyor ?"

Bu soruyu soruyorlar. Şunu açık söyleyeyim; söylediğim gibi dokuz yıldır kendi aktivitelerimizden para kazanarak işin içine kattık. Bir yıldır, halkın da buna katıldığını görüyoruz. Dünya ölçülerinde baktığımız zaman, henüz çok küçüğüz. Tahmin ediyorum 1999 yılı içerisinde birkaç milyar mark, Avrupa'dan bu projelerimize akacak. Bundan ülkemiz kazançlı çıkacak.

Ne gibi projeleriniz var ?

Esasında bu girişimlere başlarken, önümüzdeki ilk proje otomotiv sanayiindeki projemizdi. Yaklaşık 3 milyar dolarlık bir projeydi bu. Bunu bankalara finanse ettirmek yerine, halka arzedelim dedik. Halk da bunu kabullendi. Hatta ne zaman temeli atılacak, o zaman büyük paralar akıtalım diyorlar. Eğer biz saadet zincirinde olduğu gibi parayı toplayıp bırakalım düşüncesinde olsaydık, şu anda otomobil fabrikasının temelini atmak kadar kolay bir şey yoktu. Temeli atardınız, milyarlar gelirdi. Ama biz, yapacağımız işleri söylüyoruz. Kimseyi sûiistimal etmek niyetinde değiliz. Değirmenin suyu, bu halktır. Bir site projemiz vardı, daha temeli atmadan halkımız güvenerek para ödedi. Bir de benim bugün sahip olduğum portföy ortadadır. 40 yaşında bir insanım. İnsanları dolandırıp birşeyler kazanma ihtiyacım da yok. Sahip olduğum şeyler bana da yetiyor, aileme de yetiyor. Siirtliyim. Bugün memleketimde aç insan yok. İnsanlara hizmet etmek için çabalıyoruz, onları dolandırmak için değil.

Neden üzerinize geliniyor peki ?

Çöktükleri için. Sistemleri çökecekti, bunu biliyorlardı. Ama böylesine hızlı çökeceğini tahmin etmiyorlardı. Şimdi bu çöküşü ne kadar geciktiririz diye düşünüyorlar ve bunun telaşına düşmüşler. Yılların değil, ayların hesabını yapıyorlar. Üç ay daha şu sektörde nasıl kalabiliriz diye hesaplar yapıyorlar. Ama biz projelerimizi, hedeflerimizi önlerine koyuyoruz. Bu hedeflerimizi realize ettiğimizi de görüyorlar. Onlara da hak vermiyor değiliz. Mevcut bir düzenleri var, yıkılıyor.

Türkiye'nin şiddetli bir biçimde dövize ihtiyaç duyduğu bu ortamda, özellikle Almanya'daki birikimin ülkemize girmesi sanki engellenmeye çalışılıyor diyebilir miyiz ?

Türkiye'nin büyük miktarda dövize ihtiyacı var, doğru. Birbuçuk-iki yıl önce bedelsiz ithalat kanunu ile, döviz geliri bekleniyordu. Devlet güvencesi olduğu halde, beklenen döviz gelmedi. Bugün bir firma çıkmış, insanlara projelerini anlatıyor ve insanlar bu projelere büyük paralar yatırıyor. Üstelik devletin de hiçbir güvencesi olmadığı halde. Bugün banka yoluyla vatandaştan para toplarsanız, devlet güvencesi olduğu için, başarısızlığınız neticesinde kaybolacak paranın devlet tarafından vatandaşa ödenmesi sözkonusu. Fakat bizim bu modelimizde halk yine halkın içinden çıkan birilerine güveniyor ve bize "Ben size parayı veriyorum, git projelerini gerçekleştir" diyor. Halk böyle dedikten sonra kime ne oluyor?

SPK'nın konuya müdahale edebilmesi için, Türkiye'deki şirketlerde ortak sayısının yüz kişiyi aşması lâzım. Bizim bir şirketimiz Avrupa'da. Avrupa'daki kanunlara göre çalışıyor. Avrupa hükümetleri buna legal bir gözle bakıyor. Ama ne yazık ki Türkiye'deki bazı etkin ve rakip güçler bunları üzerimize göndermeye çalışıyor. Geliyorlar, bakıyorlar, inceliyorlar. Onlar da basının bu tür haberlerinden ve kışkırtmalarından rahatsızlık duyuyorlar.

Koç'un Rahatını Bozduk
Siz de kendinize seçe seçe Koç'u rakip seçtiniz. Her defasında reklamlarınızda "Koçlar kurban olsun sana" diye göndermeler yaptınız. Neden Koç'u rakip seçtiniz ?

Rakip seçmedim. Koç'la rakip haline geldik. Biz Türkiye için faydalı işler yapmaya çalışıyoruz. Böyle düşünür ve çabalarken, karşımıza Türkiye için değil, kendisi için çalışanlar çıkıyor. O da Koç. Bizim karşı karşıya gelmemiz buradan kaynaklanıyor. Hangi konuda karşı karşıya geldiysek, devleti arkasına almış yılların Koç'u karşısında önemli başarılar elde ettik. Girdiğimiz sektörlerde Koç ve Koç gibi şirketler etkilendi ve zarar gördü. Biz "Aman bu şirketleri engellemeyelim, onların sahalarına girmeyelim" diye düşünecek olursak, iş yapamayız. Koç da otomotiv sahasında çökerttiğimiz en önemli kuruluştur. Beyaz eşyada, elektronik sektöründe ve diğer alanlarda üretici olarak giriyoruz yakında. Onların fiyat olarak inebildikleri noktayı gördük, kalite olarak çıkabildikleri noktayı da gördük.

Proton satışları nasıl gidiyor ?

Proton satışlarında çok iyiyiz. Taksicilerin özellikle dizele yönelmeleri neticesinde şu anda Mayıs ayına kadar dizel otomobil satışlarımız dolmuş vaziyette. Türkiye'deki krizin piyasayı etkilemesinden dolayı hedeflerimizi ciddî ölçüde kontrol altına aldık. Şu anda günde ortalama 30 civarında satış geliyor ki, bu önemli bir rakamdır. Biz talebi kısma operasyonu içerisindeyiz. Talebi açarsak sanıyorum günde 100 araç satışını çok rahat bir şekilde gerçekleştirebiliriz. Piyasanın kendine gelmesini bekliyoruz.

İzmir'e gidiyorum, oradaki yerel derneklerin birleşme talepleri var. Başka bazı illerimizde de yine sosyal derneklerden birleşme ve birlikte üretim talepleri var. Bütün bunlar memnuniyet verici.

Biz de Malezya'ya Destek Veriyoruz
Hakkınızda ciddi bir spekülasyon var. Arkanızda Malezya'nın olduğu, Malezya Başbakanı'nın sizi desteklediği söyleniyor.

Şu kadarını söyleyeyim, biz de Malezya'ya çok destek veriyoruz. Onların bu millî otomobilini dünyaya tanıtıyoruz. Bu da onların gözünden kaçmıyor. Malezya'da Malezya Başbakanı bu olayla bizzat ilgileniyor. Geçen hafta oğlu buraya geldi. Sadece Proton değil, diğer ürünlerini de bu bölgede nasıl satacağımıza dair görüşmelerimiz var. Şunu açık olarak söylüyorum: Finansal hiçbir destekleri yok.

Şu anda dünyada otomobil üretme teknolojisine sahip 7 ülke var. Bunlardan bir tanesi de Malezya. Malezya, bu teknolojisini Türkiye'ye vermek gibi önemli bir destek kararı almış. Bu desteğin parayla ölçülmesi mümkün değil. Buna paralel olarak tahmin ediyorum önümüzdeki ay Malezya Başbakanı Türkiye'ye gelecek ve Malezya ile özel otomobil yatırımı ile ilgili anlaşmayı imzalayıp resmen deklare edecek. Daha da fazla bir destek beklemek doğrusu ayıp olur. Çünkü bizim hükümetimiz bırakın destek olmayı, köstek olmaktan başka bir iş yapmadı şu ana kadar.

Dışa Açılmadan Önce, İçe Açılma
Siz dışa açılmadan önce, sanıyorum içe açılmayı hedeflemişsiniz.

Tesbitiniz pek de yanlış sayılmaz. Türkiye'de sanayileşme Marmara Bölgesi ağırlıklıdır. Böyle bir durum, Türkiye için çok dengesiz bir durum. Türkiye'nin homojen kalkınamaması bir engel teşkil ettiği için, bütün bölgelerin kalkınmasına katkıda bulunmak istedik. Memleketim olması hasebiyle, tabii biraz duygusal tarafı da var işin, Siirt'i pilot bölge seçtik. Ama halkımızı da bu üretime katmayı düşündük. Siirt bir sembol ve önceliktir sadece. Ne var ki, Siirt ve Batman'a yaptığımız gezilerde, memleketim olduğu için söylemiyorum, o bölgede projemizi gerçekleştirebileceğimiz kuvvetli bir sosyal zemin bulduk diyebilirim. İnanın bugün bütün illerimizden birleşme talepleri geliyor. İzmir'e gidiyorum, oradaki yerel derneklerin birleşme talepleri var. Başka bazı illerimizde de yine sosyal derneklerden birleşme ve birlikte üretim talepleri var. Bütün bunlar memnuniyet verici. Bütün bunları halkın Ankara'ya bu rejime sahip çıkma çerçevesi içerisinde gerçekleri göstermesi maksadıyla sağladık, organize ettik. Geçenlerde bir gece organize ettik, Siirtliler Gecesi'ydi. Bütün siyasiler geldi.

Gelmeyenler de vardı. Cumhurbaşkanı gibi, Deniz Baykal gibi.

Cumhurbaşkanı gelmedi. Deniz Baykal da gelmedi ama, bir temsilci gönderdi. Bizim yapmak istediğimiz, bu rejime sahip çıkmaktır. Herkesin biraraya gelerek dayanışma içerisinde olması gerektiğini savunuyoruz. "Doğu hayat bulacak, Türkiye kalkınacak" diye bir slogan ile hareket ettik. Doğu hayat bulmadıkça Türkiye kalkınamaz, bu bir gerçek. Oraya gelen sağcı, solcu herkes ortak bir noktada buluştu. Orada bir tek Cumhurbaşkanı yoktu. Onun da bir mazereti vardır dedik.

Mazereti var ve biraz da asabî galiba sizin gibi kuruluşlara karşı. Sayın Cumhurbaşkanı'nın hem mazereti var, hem de bu tür hamlelere karşı biraz asabi olmalı.

Vallahi o da alışacak. O da dünyayı gören bir Cumhurbaşkanı. Bizim gibi görürse dünyayı... gördüğüne inanıyorum da, onu etkileyen kimseler var diye düşünüyorum.

Biraz şov yapmıyor musunuz ?

Şov yaparsam, herhalde çok farklı bir şov olur. Kafamızı şovla meşgul etmiyoruz. Bizim şu anda yaptıklarımızı aynı Jet-Pa Almanya'da, Japonya'da, Malezya'da, Amerika'da, İsviçre'de yapmaya kalksa hiç dikkat çekmez. Çünkü orada bir sürü Jet-Pa var. Burada hem kendi halkımıza hizmet etmeye çalışıyoruz, hem de uluslararası bir lisan kullanmaya gayret ediyoruz.


25 yıl önce