|

DAEŞ sonrası Irak ve Suriye

Yeni Şafak ve
04:00 - 2/12/2017 Cumartesi
Güncelleme: 03:25 - 2/12/2017 Cumartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

SERTAÇ CANALP KORKMAZ ORSAM ARAŞTIRMACISI

2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali, 2011 yılında ise Suriye’de başlayan iç savaş her iki ülkenin maddi-manevi kaynaklarının tükendiği ve yaşanan kayıpların telafi edilmesinin oldukça zor olduğu bir süreci beraberinde getirdi. Her iki ülkede devlet aygıtının zayıflaması, uzun yıllardır topraklarında devam eden etnik ve mezhepsel gerilimler ortaya çıkan bu süreçte devlet dışı silahlı aktörlerin zemin kazanıp kendilerini alternatif olarak sunmalarını kolaylaştırdı. Bu boşlukta ise kendisini güçlü bir alternatif olarak sunan iki önemli devlet dışı silahlı aktör öne çıktı: DAEŞ terör örgütü ve kendisini DAEŞ’e karşı mücadelenin alternatif aracı olarak konumlandıran PYD/YPG terör örgütü.

DAEŞ’in sözde hilafetini ilan edip her iki ülkenin topraklarında kontrol sağlaması ve eylemlerini terör üzerine inşa etmesi Irak ve Suriye topraklarındaki kaotik atmosferin şiddetini daha da arttırdı. Ortaya çıkan manzarada milyonlar yerinden oldu, yüzbinler hayatını kaybetti ve demografik dengeler radikal bir şekilde değişti. DAEŞ bir yandan eylemleriyle korku salarken, diğer yandan kendisini alternatif olarak sunup sadece Irak ve Suriye topraklarında yaşayanlar için değil, aynı zamanda dünyanın farklı noktalarında yaşayanlar için de büyük vaatlerde bulundu.

Propagandasını yereldeki gerçekler üzerine inşa edip ütopik vaatler ve apokaliptik temalar ile güçlendiren DAEŞ, bu yöntemle 40 binden fazla kişiyi kontrol ettiği topraklara gelmesi için harekete geçirdi. Ancak terör örgütünün tüm çabalarına ve yapmış olduğu propagandalara rağmen kontrol ettiği topraklar elinden çıktı ve bölgesel olarak sözde hilafet düzeninden geriye bir şey kalmadı. Gelinen aşamada DAEŞ’in topraklarını kaybetmiş olmasının, DAEŞ tehdidinin ortadan kalktığı anlamına gelmediğini belirtmek gerekiyor.

Tüm bu gelişmeler ekseninde karşımızda cevaplanmayı bekleyen iki önemli soru bulunuyor: “DAEŞ’in yaşadığı toprak kaybı ne anlama geliyor?” ve “DAEŞ sonrası süreçte Irak’ı ve Suriye’yi neler bekliyor”.

MUTLAK BİR SON DEĞİL

2014 yılında sözde hilafetini ilan eden ve Ocak 2015’te yaklaşık 90.000 km’lik bir alanda kontrol sağlayan terör örgütünün 20 Kasım 2017 itibarıyla elinde herhangi stratejik bir yerleşim yeri kalmadı. Farklı ülkelerin gerek tek başına gerekse ortak hareket ederek gerçekleştirdiği operasyonlar sonucunda DAEŞ’in kontrol etmekte olduğu alanlar hızlıca eridi. Suriye’nin güneybatısındaki İsrail-Ürdün sınırının kesiştiği noktada bulunan bir alan hariç olmak üzere Suriye-Irak sınırındaki Ebu Kemal’in de ele geçirilmesiyle birlikte DAEŞ’in bu topraklardaki alan hakimiyeti sona ermiş oldu.

Terör örgütünün sahada kontrolü kaybetmesi sonrasında neler olacağına dair tartışılan senaryolar ise herkes için merak konusu. Ancak şunu ifade etmek gerekiyor: Terör örgütünün yaşamış olduğu toprak kayıpları mutlak bir sona ulaşıldığını göstermiyor. Çünkü terör örgütünü gerek Irak ve Suriye topraklarında gerekse bu toprakların dışında kalan yerlerde var eden ve besleyen koşullar hala mevcut. Bu koşullar ortadan kaldırılmadığı müddetçe de DAEŞ açısından sadece militan ve toprak kaybından bahsedilebilir.

Topraklarını kaybeden bir terör örgütü -ki DAEŞ bu noktada önemli bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır- kendisini besleyen koşullar var olduğu için muhakkak farklı stratejiler takip ederek hayatta kalmaya çalışacaktır. DAEŞ’in bir zamanlar kontrol ettiği sözde hilafetin toprakları da dahil olmak üzere, bu alanın dışında bulunan yerleşim yerlerinden kontrol ettiği topraklara davet ettiği yabancı terörist savaşçı (YTS) varlığıdır. Terör örgütünün sahip olduğu bu kapasite gelecekteki eylemleri açısından önemli bir militan kaynağı sağlamaktadır.


Geri dönen YTS’lerin bir kısmı DAEŞ’e katılan ama terör örgütünün vaat ettiklerinin gerçek olmadığını fark etmiş ve uğramış olduğu hayal kırıklığı ile geri dönenlerden oluşmaktadır. Bu kişilerin terör örgütünden bağımsız olarak, yaşadıkları hayal kırıklığından hareketle eylem gerçekleştirme ihtimalinden bahsedilebilir. Diğer bir kısım ise DAEŞ tarafından bilinçli bir şekilde militan devşirmek ya da eylem gerçekleştirmek amacıyla geri gönderilen YTS’leri kapsamaktadır. Bahsedilen bu YTS’lerin bir kısmı ise tamamen uyuyan hücre moduna geçip DAEŞ’li ya da DAEŞ’siz bir şekilde eylem gerçekleştirecekleri güne kadar sessiz bir şekilde hayatlarını sürdürecek olan militanları kapsamaktadır. Topraksız DAEŞ’in en önemli gücünü oluşturan YTS’lerin küresel güvenlik mimarisine yönelik nasıl bir tehdit oluşturduğunu da şimdiye kadar dünyanın pek çok farklı noktasında gerçekleştirilen saldırılarda görmek mümkündür.

TERÖR ÖRGÜTLERİNİ BESLEYEN KOŞULLAR

Bir terör örgütünün ortaya çıkışı için yerel şartların temel tetikleyici olduğunu unutmamak gerekiyor. Ancak terör örgütünün ortaya çıktıktan sonra varlığı sürdürüp yaşayabilmesi için gerekenler kaynaklar ise oldukça komplike bir ağ örgüsüne ihtiyaç duymaktadır. PYD/YPG örneğinde ABD’nin sağlamış olduğu destek dikkate alınırsa bir terör örgütünün ulaşmış olduğu askeri kapasitenin yerel, bölgesel ve uluslararası düzen açısından ne kadar tehlikeli olabileceği açık bir şekilde görülmektedir.

Irak ve Suriye toprakları bugün sadece DAEŞ için değil, pek çok terör örgütü için ortaya çıkış ve barınma merkezine dönüşmüş durumda. Bölgede ortaya çıkan terör örgütlerinin motivasyonlarının analiz edilmesi her iki ülkenin DAEŞ sonrası süreci başarılı bir şekilde yönetebilmesi açısından oldukça önemli.

Her iki ülkenin kalkınma ve güvenlik gibi en temel alanlarda yaşadığı sorunların yanı sıra etnik-siyasi gerilimler, işsizlik, yolsuzluk ve otoriter yönetimler gibi diğer unsurları terörün ortaya çıkmasını kolaylaştıran etkenler olarak sıralayabiliriz. Mevcut manzara dikkate alındığında Irak’ın ve Suriye’nin terörü besleyen koşulları zayıflatacak veya ortadan kaldıracak kapasiteden yoksun olduğunu da kolaylıkla belirtebiliriz.

Şüphesiz DAEŞ sonrası süreç için en önemli coğrafya Irak ve Suriye topraklarıdır. Çünkü terör örgütünün ortaya çıktığı ve geliştiği alan bu iki ülkenin topraklarıdır. Terör örgütün ortaya çıkışını tetikleyen ve kolaylaştıran unsurların hala bulunuyor olması gelecekte benzer sorunların tekrardan ortaya çıkmasını kolaylaştırmaktadır.

Altını çizerek belirtmek gerekir ki DAEŞ her iki ülkede de zayıflatılmış olmasına rağmen özellikle Irak’ta daha köklü bir zemine sahip. Bu yüzden DAEŞ’in tamamen ortadan kaldırılmasında Irak’taki mücadelenin daha büyük bir öneme sahiptir. Bunun için her teröristle hem de terörün yarattığı yıkım ile mücadele edebilmek oldukça önemli. Örnek olarak Ninova, Anbar gibi vilayetlerde DAEŞ sonrası süreçte insanların rehabilitasyonu için BM tarafından finanse edilen bazı projeler gerçekleştirilmektedir. Bu projeler merkezin bilgisi dahilinde vilayet meclisleri ve valilikler tarafından uygulanmaktadır. Ancak bu projelerin ne kadar başarılı olacağı ise ilerleyen süreçte görülecektir.

Terör örgütü DAEŞ’in asıl doğduğu ülke olan Irak’a baktığımızda ülkedeki siyasal ortamın hala gereken istikrarı yakalayamadığını kolaylıkla söyleyebiliriz. Ülkedeki siyaset sahnesinde ve mevcut toplumsal hayatta kimlik eksenli siyasetin birbiriyle çatışıyor olması, bu kimliklerin sahip oldukları sorunlara referans vererek kendisini inşa eden terör grupları açısından önemli bir zemin sağladığını unutmamak gerekir. İran’ın Irak üzerinde sahip olduğu artan nüfuz gücü dikkate alındığında, Sünni merkezli bir tabana sahip olan DAEŞ’in tekrardan güçlenmemesi ya da farklı bir terör örgütünün zemin kazanmaması için ülkedeki etnik ve mezhep merkezli sorunların sona ermesi gerekmektedir.

TÜRKİYE’YE DİREKT TEHDİT

DAEŞ sonrası süreçte Suriye açısından en temel sorun ise sahada mücadele eden yerel ana aktörlerin arasındaki çekişmenin ne yöne evirileceğidir. DAEŞ’in topraksal olarak Suriye’de oyun dışına çıkarılmasına rağmen çatışmaların biteceğini düşünmemek gerekir. Çünkü önceden DAEŞ’in kontrol ettiği alanların önemli bir kısmının ABD tarafından açık bir şekilde desteklenen PYD/YPG terör örgütünün eline geçmiş olması ülkedeki çatışma ortamının tamamen sona erip bir geçiş sürecinin ortaya çıkması açısından büyük bir engel teşkil etmektedir.

PYD/YPG’nin sahip olduğu tartışmalı konum ve Esad yönetiminin bu terör örgütüne yönelik tutarsız yaklaşımı ülkede istenilen ve hedeflenen düzenin tesis edilmesini engellemektedir. DAEŞ’in askeri olarak en azından Irak ve Suriye topraklarındaki etkinliği şimdilik bitirilmiş olmasına rağmen, ABD tarafından PYD/YPG terör örgütüne yönelik zırhlı askeri araç desteğinin hala devam ediyor olması ise siyasi çözüm tartışmaların yaşandığı esnada kafaları karıştırmaktadır.

Halihazırda PYD/YPG’nin ülkenin doğusundaki petrol yataklarını, Menbiç’te ise Fırat Kalkanı bölgesini besleyen su ve elektrik kaynaklarını elinde tutarak Suriye’nin geleceğinde etkin bir konuma ulaşmak için hareket ettiği görülmektedir. Böyle bir manzara ise Suriyeli muhalifler açısından asla kabul edilebilir bir durum değildir.

Her iki ülkenin geleceğini ilgilendiren bazı ortak problemler de bulunmaktadır. Bu problemlerden ilki her iki ülkenin fiziki olarak yaşadıkları tahribatın giderilip, ardında da yeniden inşa süreçlerinin başlatılması meselesidir. Çatışma sonrası yeniden inşa süreci iki önemli şeye ihtiyaç duymaktadır: Finansman ve süresiz ateşkes. Süresiz bir ateşkes sağlanıp gereken politik zemin oluşturulsa bile, finansman noktasında büyük sorunların yaşanması kaçınılmazdır. Çünkü savaş ekonomisiyle gittikçe daha fazla bütünleşen büyük güçler, elde etmekte oldukları kazancı barışın inşası ve sürdürülmesi noktasında harcarken çok istekli olmayacaklardır. Bu noktada da yeniden inşa sürecinin sadece bölgesel aktörler tarafından sağlanabilir olması mevcut ekonomik kapasiteleri dikkate alındığında pek gerçekçi değildir.

İkinci mesele ise yerinden edilmiş milyonlarca insanın durumu ve bozulan demografik dengelerdir. Irak ve Suriye topraklarında çatışmasız bir gelecek inşa edilebilmesi için yerlerinden edilen insanların eski yerlerine sorunsuz dönebilmesi oldukça önemli. Çünkü insanın alışık olmadığı bir çevreye taşınması, sahip olduklarını kaybetmesi ya da sahip olduklarına el konulması bireyi içerisinde yer aldığı toplumla çatışır hale getirme noktasında etkin faktörlerdir.

Sonuç olarak tüm bu sorunlar dikkate alındığında, DAEŞ sonrası sürecin Irak ve Suriye açısından kolay bir şekilde halledilemeyeceği oldukça açık ve net bir şekilde masanın üzerinde durmaktadır.

#DEAŞ
#Suriye
#IRAK
6 yıl önce