|

Darbeler bizi anlatır

Dönemin generallerinin “Bin yıl sürecek” dediği bu sürecin, Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz, Fadime Şahin tiyatrolarıyla nasıl tezgâhlandığı, bu tezgâhın hangi ‘think-tank’lerde kotarıldığı üzerinde düşünmek gerekir. Darbeler zincirinin son halkası olan 15 Temmuz ihanet kalkışmasında iç-dış istihbarat güçlerine bilgi toplama kanalı olarak kullanılan ‘think-tank’lerin payının büyük olduğu gözardı edilmemelidir.

Yeni Şafak ve
04:00 - 20/06/2017 Salı
Güncelleme: 08:05 - 20/06/2017 Salı
Yeni Şafak
Darbeler bizi anlatır
Darbeler bizi anlatır
ARİF AY

1997’DE SİNCAN ÜNLEMİ

Dururken de yürümüyor mu ki Think

Tank derisi tıkalı insanlara

Nuri Pakdil, bu beyitte üç önemli konuyu gündeme getiriyor ve bu üç konu üzerinde düşünmemize kapı açıyor. Bu konulardan birincisi 28 Şubat darbesi, ikincisi, ‘think tank’ adıyla bilinen düşünce kuruluşları, üçüncüsü de insanların yaşadıkları süreç içinde olup bitenlere karşı duyarsız oluşları yani algı kanallarının tıkalı oluşu.

OSMANLI’NIN YIKILIŞI BİR DEPREMDİR

Ülkemizde darbelerle ne yapılmak istendiğini, neden darbe yapıldığını, darbelerin ne anlama geldiğini anlayabilmek için Osmanlı’nın yıkılışına ve Cumhuriyet’in kuruluşuna bakmak gerekir. Osmanlı içerden ve dışardan çeşitli güçlerin büyük oyunlarıyla yıkılırken, Cumhuriyet hangi temeller üzerine kuruldu? Bunlar üzerinde düşünmeden darbeler anlaşılamaz. Her on yılda bir gerçekleştirilen darbeler aslında Osmanlı’nın yıkılışından bağımsız hadiseler değildir.

Osmanlı’nın yıkılışı tüm siyasi, sosyal kültürel yapıyı altüst eden büyük bir depremdir. Binlerce yıllık medeniyetimize ait tüm değerlerin taş taş üstünde kalmamacısına yerle bir edildiği bir depremdir. Ardında yorgun, bitkin bir toplum bırakmıştır.

İşte her on yılda tekrarlanan darbeler bu büyük depremin artçı sarsıntılarıdır. Artçı depremlerle toplumun bir daha toparlanması, kendine gelmesi, geçmişe dair bir bellek oluşturması engellenmek istenmiştir. Ayrıca, bu engellemeler toplum üzerinde bir baskı ve korku oluşmasına sebep olmuştur. Bu durumun sonucu olarak da toplum, düşünmeyen, sorgulamayan, duyarsız bir hale getirilmiştir.

Nuri Pakdil’in “Dururken de yürümüyor mu ki” sözü tam da bu baskı ve sindirmeye bir göndermedir. Bunun bilinmesi için ille de tankların Sincan’da yürütülmesi gerekmezdi. Tankı yürüten düşünce, yürüten irade yani ‘think’ hep vardı zaten. Bu düşüncenin, bu yapının, bu iradenin varlığının bilinmemesi algı tıkanıklığından kaynaklanmaktadır. Dolaysıyla, algı kanalları tıkalı olunca, tank yürütülse de toplum buna karşı bir tepki ortaya koyamıyor. Toplumun 15 Temmuz darbe girişimine karşı direnişi, 14 yıllık AKP iktidarının toplum üzerindeki baskıyı, sindirmeyi ve zulmü kaldırmasının bir sonucudur.

Yukarıdaki beyit bağlamında ‘think tank’ diye adlandırılan düşünce kuruluşlarına baktığımızda bunların yirminci yüzyılın başlarında Batı’da, özellikle ABD’de ortaya çıktığı görülmektedir. Siyasi, ekonomik, savunma ve kültürel alanlarda düşünce üreten, stratejiler ortaya koyan ve bunların devlet politikasına dönüşmesini sağlayan bu kuruluşların iki bin civarında bir sayı ile en çok ABD’de, bin beşyüz civarında Avrupa’da, beşyüz civarında Çin’de, üçyüz civarında İngiltere ve Hindistan’da, ikiyüz civarında Fransa ve Almanya’da olduğu bilinmektedir. Türkiye’de ise kâğıt üzerinde yüz civarında olduğu görünse de aslında bu sayı otuzu, kırkı geçmez.

ABD ve Avrupa’da bu kuruluşların çok büyük yıllık bütçelere sahip oldukları bilinmektedir. Örneğin Amerika’daki Rand Corporation-Santa Monica’nın yıllık bütçesi 251 Milyon Dolar. İngiltere’deki Adam Smith Institute’nün yıllık bütçesi 500.000 Dolar.

ZİNCİRİN SON HALKASI

Bugün dünyada olup bitenlere baktığımızda, özellikle Ortadoğu ve diğer İslam coğrafyalarında Batı’nın oynadığı vahşi oyunun senaryolarının bu ‘think-tank’ kuruluşlarınca hazırlandığını görmemek için kör olmak gerekir. Dolaysıyla, ‘think-tank’ler “düşünce kuruluşu” gibi masum bir isme sahip olsalar da bu kuruluşların yüzde doksanı, masum ülkeleri sömürmek için, onlar üzerine bombalar yağdırmak için planlar, stratejiler hazırlayan fitne ve zulüm kuruluşlarıdır. 28 Şubatta tankların yürütülmesi de, 15 Temmuz ayaklanması da, Batı’nın bu ‘think-tank’ kuruluşlarının ülkemize ilişkin planlarının bir parçasıdır.

ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜNÜ
SAĞLAMAK GEREKİYOR

Dönemin generallerinin “Bin yıl sürecek” dediği bu sürecin, Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz, Fadime Şahin tiyatrolarıyla nasıl tezgâhlandığı, bu tezgâhın hangi ‘think-tank’lerde kotarıldığı üzerinde düşünmek gerekir.

Darbeler zincirinin son halkası olan 15 Temmuz ihanet kalkışmasında iç-dış istihbarat güçlerine bilgi toplama kanalı olarak kullanılan ‘think-tank’lerin payının büyük olduğu gözardı edilmemelidir.

Bu darbe geleneğini kırmanın yolu, ekseninden çıkartılmış toplumu tekrar tarihi eksenine oturtmaktan geçer. Bu da öncelikli olarak toplumda zihniyet dönüşümünü sağlamakla, zihnimizi bize ait olmayan kavram ve düşüncelerden arındırmakla mümkündür. Bunun için de eğitim sisteminin kökten değiştirilmesi, sanat-kültür faaliyetlerine öncelik verilmesi acilen yapılması gereken düzenlemelerin başında gelmektedir. Ancak o zaman Nuri Pakdil’in sözünü ettiği bilince ve duyarlığa sahip olabiliriz.

#Ali Kalkancı
#Müslüm Gündüz
#15 Temmuz
#Darbeler
7 yıl önce
default-profile-img