|

Derin çelişki, derin karmaşa

Niteliklere yabancılaşan, koşullara göre değişen tercihlerin, koşullara göre değişen değerlerin/ilkelerin dünyasında yaşıyoruz, yaşayabiliyoruz. İlkesizliklerimiz, ölçüsüzlüklerimiz algılarımızı çürütüyor. Maddi hayatlarımızı, bürokratik hayatlarımızı, politik hayatlarımızı büyük ahlaki kayıplar pahasına sürdürülebiliyoruz.

Yeni Şafak ve
04:00 - 12/12/2016 Pazartesi
Güncelleme: 01:01 - 12/12/2016 Pazartesi
Yeni Şafak
Atasoy Müftüoğlu


İslam dünyası toplumlarında, bir yanda, akli – zihni düşünce/etkinlik/üretkenlik ve yenilenmenin tahfif edilerek aşağılanması, sezgisel bilgi ve yaklaşımların yüceltilmesi, bir diğer yanda da sömürgeci bilgi/dil/söylem tarafından zihin dünyamızın işgal edilerek ele geçirilmesiyle birlikte toplumlarımız zihinsel sağlıklarını bilinçlerini ve bağımsızlıklarını kaybettiler. Toplumlarımızda çözülme ve çöküş, zihinsel sağlığımızı, bütünlük bilincimizi ve bağımsızlığımızı kaybettiğimizde başladı. Geleneğin “din”e dönüşmesiyle birlikte toplumlarımızda, niteliklerin yerini, kayıtsız şartsız statükolara itaat aldı. Statükolar insan iradesini yok sayarak kaderciliği güçlendirdiler. İlahi iradenin/ölçünün, yasanın sınırları içerisinde kalmaya özen göstererek, bireylerin kendi özgür iradelerini kullanabilecekleri ilkesi unutuldu, unutturuldu.



AŞIRILIKLARDAN KURTULMAK


İnsanlar, İslami dünyaya nitelikli varoluşlarla, nitelikli davranışlarla, nitelikli eylemlerle katılırlar. İslami sosyo-politik düzen ahlaki niteliklerle, ahlaki yoğunluk ve derinlikle somutlaşır. Sosyo-politik eylem, hayatın – toplumun – dünyanın ıslahını amaçlar. Ruhsal /içsel dünyaya yönelik batıni / mistik hareketler, akımlar, yapılar İslam toplumlarının hayati sorunları karşısında gerçek hayat karşısında ilgisiz ve kayıtsızdır. İslami ufuk ibadet ve itikat alanına ilişkin yükümlülüklerle, toplumsal ve siyasal sorumlulukları bir bütünlük içerisinde içerir. Din'i olanla, toplumsal/siyasal olan arasında hiç bir şekilde bir ayrım söz konusu olamaz. Takva, Müslümanlara her durumda amellerinin ve çabalarının niteliğini değerlendirme imkanı sağlarken, aynı zamanda, içtenlikli özeleştiriyle insanın kendi kendisini gözlemleme yeteneği kazanmasını da sağlar.



İslam, insan şahsiyetinin bir bütün olarak korunması konusunda titizlik gösterir. Şahsiyet parçalandıktan sonra, yapılabilecek çok şey yoktur. Sınırsız değişim düşüncesi hangi ölçüde bir aşırılığa işaret ederse, katı muhafazakarlık biçimleri de aynı ölçüde bir başka aşırılığa işaret eder. Sosyo-politik düzene ilişkin dikkati, bilinci ve sorumlulukları ihmal pahasına, inkar pahasına bireysel kurtuluşu esas alan, içsel dünyaya hitap eden batıni gelenekler de farklı bir aşırılık biçimidir.



Modern-seküler zamanlarda, İslam dünyası toplumları maruz kaldıkları çok yönlü seküler-liberal saldırılar, işgal ve istilalar sebebiyle İslami anlamda iman-amel-eylem bütünlüğünü temsil iradesini bütünüyle kaybettiler. Bugün, ne yazık ki, bu bütünlük temsil edilemiyor, bu konuda kuşatma genişleyerek/derinleşerek sürüyor, sürdürülüyor. Bu nedenle İslami kişiliğimiz paramparça olmuştur. Bir parçamız İslama hizmet etmeye çalışırken, daha büyük bir parçamız kapitalizme, bir başka parçamız sekülerizme ya da liberalizme hizmet ediyor. Allah'ın (c.c.) yasaları ihmal edilebilir, savsaklanabilirken; kapitalizmin, sekülerizmin, liberalizmin yasaları hiç bir şekilde ihmale gelmiyor. İçerisinde yaşamakta bulunduğumuz derin çelişkilerin, derin karmaşanın İslami anlamda anlaşılabilir bir açıklaması yoktur.



Varolanın dışında bir şeyin mümkün olup olmayacağını düşünememek gibi, konuşamamak ve tartışamamak gibi, çok büyük bir sorunla, açmazla, tıkanmayla karşı karşıya bulunuyoruz. Başka bir siyasal-toplumsal durumun mümkün olup olmayacağını düşünemeyecek ölçüde büyük zaaflarla malül bulunduğumuzu itiraf etmeliyiz.



NİTELİKLERİMİZDEN KOLAYCA ÖDÜN VEREBİLİYORUZ


Ahlaki bağımsızlığımızı kaybettiğimiz için, bütün koşullarla uzlaşabiliyoruz. İslam toplumları, Müslümanlar yalnızca birbirleriyle uzlaşmak için, bütünleşmek için bir yol bulamıyor. Ahlaki-zihinsel bağımsızlığımızı kaybettiğimiz için, modern-seküler dünya, ideolojik başarılarını-egemenliğini-meşruiyetini modern tarihin başarısı olarak tebcil ve takdis ediyor. İnsanlığın gelişiminin maddi/teknik anlamdaki başarısının bugün geldiği nokta, kapitalist nihilizmin/eşitsizliğin/adaletsizliğin ve diktatörlüğün küresel genişlemesi olmuştur. Akıl dışı maddi tüketim çağında, bugün, her şey gibi “din”de çok bayağı bir şekilde alınıp, satılabiliyor, pazarlanabiliyor. Çıkar mülahazalarıyla, popülist mülahazalarla İslam toplumlarında niteliklerden kolaylıkla ödün verilebiliyor. Niteliklere yabancılaşan, koşullara göre değişen tercihlerin, koşullara göre değişen değerlerin/ilkelerin dünyasında yaşıyoruz, yaşayabiliyoruz. İlkesizliklerimiz, ölçüsüzlüklerimiz algılarımızı çürütüyor. Maddi hayatlarımızı, bürokratik hayatlarımızı, politik hayatlarımızı büyük ahlaki kayıplar pahasına sürdürülebiliyoruz. İslami anlamda, toplumsal değişim talep etme hakkı gibi bir hak'tan hiç mi, hiç söz etmiyoruz. Her şeyi pragmatik olanın tiranlığı belirliyor.



İslami şahsiyetimizi yeniden kazanmak istiyorsak, her şeyden önce, modern-kapitalist-seküler uygarlığın dayattığı önkabullerle ilgili zihinsel-kültürel bir direniş başlatabiliriz. İnsani, ahlaki, vicdan i kayıtsızlıkların dünyasıyla bütünleşemeyiz. Direniş, ancak, varoluşun, hayatın bütün boyutlarını içeren, temsil eden, hiç bir parçalanmaya izin vermeyen, İslami bütünlüğün diliyle harekete geçirilebilir.



#İslam dünyası
#Yabancılaşma
7 yıl önce