|

Dicle'nin kıyısında hayaller kurardım

Diyarbakır'da geçen çocukluk yıllarını özlemle anan Gıda Tarım ve Hayvancılık Eski Bakanı ve Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Mehdi Eker "Bizim zamanımızda Sur sokaklarında birlik ve kardeşlik vardı. Şehrin surları Çin Seddi gibi sadece duvardan ibaret değil. Her biri burçlardan oluşan birer sanat eseri. Sur'un her yerinde anılarım canlanıyor" diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 14/02/2016 Pazar
Güncelleme: 03:01 - 14/02/2016 Pazar
Yeni Şafak

Karargaha çevrilen camiler, ateşe verilen okullar, evlerinden göç etmek zorunda kalan aileler ve teröre verilen binlerce şehit...Tüm bu olaylar şu günlerde hafızamızda tek bir yeri canlandırıyor: Sur... Binlerce yıllık tarihi eserleri gün geçtikçe tahrip edilen Diyarbakır'ın bu nadide ilçesi, daracık sokakları ve yükselen bomba sesleriyle tam bir ölüm labirentine benziyor. Bugün terörle anılan Sur'da türlü anılar biriktiren ve özlemle andığı çocukluk ve gençlik dönemi geçiren Gıda Tarım ve Hayvancılık Eski Bakanı ve Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Mehdi Eker'le bir araya geldik. "Çocukluğumda Diyarbakır'da faytonlar vardı. Sur içinde o daracık sokaklarda sadece faytonlar dolaşırdı. İnsanlar bir yerden bir yere bu faytonlarla seyahat ederdi. Bir de devamlı akan çeşmelerimiz vardı bizim. Bu çeşmelerin başına asılan bakır taslardan hep beraber kana kana su içerdik" diyen Eker ile çocukluğundaki Diyarbakır'ı konuştuk.





Çocukluğunuzu Diyarbakır'da geçirmiş biri olarak Diyarbakır'ı dünü ve bugünü mukayese edecek olursak nasıl bir tablo çıkar karşımıza?

Her dönem kendi bütünlüğü içerisinde ele alınır. Bu manada dün ile mukayese edecek olursak o günlerin sosyal şartları ile kültürel atmosferi şu ankinden çok farklıydı. Diyarbakır'da fakir ile zengin, Müslüman ile gayrimüslim, Ermeni, Süryani, Türk, Kürt, Arap, Çerkes hep bir arada yaşıyordu. Biz kültürel çeşitliliği pratiği ve teorisiyle yaşayan, yaşatan ve benimseyen bir kültür olmuşuz tarih boyunca. Örneğin baharda mesire yerleri, kışın kıraathaneler, çayhanelerimiz vs vardı. Bizler oralarda toplanılırdık. Okullarda yapılan etkinlikler de şimdikine nazaran çok daha iyiydi. İnsanların hayatında bugünkünden daha fazla edebiyat vardı. Bu çok önemli bir şey idi. Çünkü edebiyat insanların hayatını zenginleştiren bir şey. Okulların her birinin kültürel etkinlikleri vardı. Okullarda münazaralar, bilgi yarışmaları, tiyatro çalışmaları vardı. Tabii bunların Diyarbakır'da olması da ayrıca önem taşıyor. Ortaokul ve liseyi okuduğum yıllarda bizim hayatımızı zenginleştiren birçok kültürel unsur vardı. Şimdiki gençlere oranla dünyadan daha fazla haberdardık.





DİYARBAKIR'A YENİDEN KAPILARDAN GİRELİM

Bir Diyarbakırlı olarak ve uzun yıllar bu şehrin milletvelliğini yapmış biri olarak şehrin o çocukluğunuzdaki gibi eski vasıflarını kazanması için neler yapıldı? Başbakanımız Sur'u İspanya'nın Toledo şehri gibi yapmak istediklerini söylemişti. Sizce bu mümkün mü?

Mümkün. Biz 2009 yılından beri Diyarbakır'ı rehabilite etmeye çalışıyoruz. Bu nedenle ilk defa 2008 yılında bölgedeki derme çatma binaları temizleyip Diyarbakır'ı aslına uygun hale getirmeye çalıştık. Sur'da bine yakın ev var. Bunların 550 tanesi tescilli. Bu konutların hepsi avlulu. O avlunun etrafında 8-10 tane bazılarına ise 15 tane oda bulunuyor. Bu odaların her biri birer hane. Bunların planı ve kaydı olan evlerin dışında bir de tescilli olmayan ama bölgenin mimarisine uygun evlerimiz var. Biz, eğer belediyeleri alabilseydik, oralara bu planları uygulayacaktık.





KADİM ŞEHRİ GELECEK NESİLE BIRAKMAK

Sur'un eski çehresine kavuşabilmesi için başka neler yapılabilir?

Şehrin surlarını tamamlayabiliriz. Bizim planımız Dağkapı'yı da inşa edip şehri bütünüyle sur içine almaktı. Şehre tekrardan kapılardan girelim istedik. Biriken tuğlalı binaların tümünü temizlemek istiyoruz, böylece Sur eski çehresine kavuşabilir. Biz, Diyarbakır'ın aslına dönmesini istiyoruz. Tescilli olmayan yapılar için de yine dış cephesi itibariyle Diyarbakır'a uygun dokuyu bozmayacak çok katlı yapılara fırsat vermeden şehri yeniden inşa etmek istiyoruz. Bu son derece yapılabilir bir şey. Tüm bunlar oradaki terör eylemlerinin sona ermesiyle mümkün olabilir. Şehrin yaşatılması, tekrar var edilmesi, yıkık dökük harabelerden kurtarılması, yani bir Toledo bir Oldenburg'a dönüşmesi için restorasyon gerekiyor. Diyarbakır'ın kadim kültürü ancak bu şekilde gelecek nesillere aktarılabilir.





Ara ara uçuş yapıyorum

Peki gerçekleşti mi bu hayalleriniz?

2014 yılı Mayıs ayında Türk Hava Kurumu (THK) Üniversitesi'nde uçuş eğitimlerini tamamlayıp Türkiye'nin ilk “Pilotaj Yüksek Lisans” derecesine sahip olarak pilotaj diplomasını aldım. Çok büyük uçaklar olmazsa bile tek ve çift motorlu uçakları kullanabiliyorum. Zaman zaman fırsat buldukça uçuyorum. Eğitim sürecinde sivil havacılık kuralları gereği yalnız uçuş yapmadan lisans alamazsınız. Uzun yalnız uçuşlar yaptım. Yanımızda bir yardımcı pilot oluyor. Güzel sanatları çok seviyorum. Resim, kaligrafi, hattı ve tüm sanatları çok seviyorum. Bir ara hatta başladım ama vakit olmadığı için sürdüremedim. Vaktim olsa hat yapmayı ve yeni lisanlar öğrenmeyi çok isterim. Şu an babamdan aldığım medrese tahsilinin etkisiyle kısmen Arapça ve Farsça, iyi derecede İngilizce ve Kürtçe bilmekteyim. Bildiğim lisanları geliştirmek de isteklerim arasında. Daha çok okumak, hayatı daha iyi daha doğru anlamak çok önemli. Bir de güzel yemekler yapmak isterim. Milletvekili olmadan önce Hint yemekleri yapardım. Hint yemeklerine de merakım var.





Surların silüeti bile yetiyor

Sur ilçesiyle ilgili çocukluk zamanlarınızdan hatırladıklarınız neler?

Çocukluğumda Diyarbakır'da faytonlar vardı. Sur içinde o daracık sokaklarda sadece faytonlar dolaşırdı. İnsanlar bir yerden bir yere bu faytonlarla seyahat ederdi. Bir de devamlı akan çeşmelerimiz vardı bizim. Bu çeşmelerin başına asılan bakır taslarla hep beraber kana kana su içerdik. Diyarbakır surlar ve surların içerisindeki her yer anılarımı canlandırıyor. Surların silüeti yetiyor bana. Bütün mabetler, sokaklar, çayhaneler... Şehre hangi kapıdan girersem gireyim ister Mardin Kapısı'ndan ister Dağ Kapısı'dan her zaman aynı hisleri yaşıyorum. Şehrin surlarının hepsi birer yaşam alanı. 5 km uzunluğunda olan bu surlar Çin Seddi gibi sadece bir duvardan ibaret değil. Surların üzerinde 90'a yakın burç bulunuyor. Hepsinin içerisinde galeriler bulunuyor. Bunların her biri birer sanat eseri. Özellikle Dicle Nehri beni çok etkiler. Ben doğduğumda beni ilk Dicle Nehri'nin suyuyla yıkamışlar. Çocukken Dicle Nehri'nin kıyısında hep hayaller kurardım. Dicle medeniyetleri emzirmiş, beslemiş ve onları büyütmüş. Dicle berekettir. Diyarbakır deyince bir de Dicle'yi öğrenmek lazım.



Şiire ve edebiyata olan merakınızla da biliniyorsunuz. Bu merakınızın oluşmasında Diyarbakır'ın büyük katkısı oldu diyebilir miyiz?

Tabii ki. Şiire ve edebiyata olan merakım işte böyle atmosferde oluştu. Bu özelliğimin oluşmasında Diyarbakır'ın payı oldukça yüksek. Diyarbakır'da Dicle Nehri kıyısında bir köyde bir kerpiç evde Diriliş Dergisi'ne de ulaşıyordum. Birçok edebiyat yayınlarını da buluyor ve okuyordum. İlk okuduğum roman Peyami Safa'nın “Yalnızız” romanıydı. Bu ilk okuduğum romandan sonra bir roman yazmaya kalktım. Biraz yazdım ama sonra boyumdan büyük bir işe kalkıştığımı anlayınca bıraktım.Edebiyat insanın hayatında daha çok olunca bir çocuğun ya da bir öğrencinin dünyasını daha da zenginleştirdiğini ve güzelleştirdiğini düşünüyorum. Bizim zamanımızda şimdiki gibi bilgisayar, cep telefonu vs yoktu. Belki şimdi görece malumata ve enformasyona daha fazla ulaşıyoruz ama aslında ulaştığımızı zannediyoruz. Bir kişinin kendi iradesiyle kurduğu ve dolayısıyla sorular sorduğu ve bu soruların cevabını alarak bilgiyi içselleştirdiği bir bilgi alma ve bilgi verme sürecinde değiliz artık ne yazık ki. Benim Diyarbakır'da bir kütüphanedeki kitaptan elde ettiğim bilgiler bugünkünden daha az değil. Bugünkülerin internetle ulaştığı şeyler aslında onlar değil. Demek ki mesele sadece o fiziki şartlarla ilgili değil.



Hayallerinizi merak ediyorum. Neler yapmayı düşlerdiniz?

Tabii insan hayatında birtakım şeyler yapmak istiyor. Ben çok küçükken Dicle kıyısında iki şeyi düşlerdim. Birincisi uzak diyarlardaki insanlarla konuşabilmeyi, onları keşfetmeyi isterdim. Keşif ve merak duygularım vardı. Bunun için de herkesin konuştuğu dili bilmek isterdim. Herkesin dilini konuşmak isterdim. Bir de uçabilme yeteneğim olsun isterdim. Böyle bir çocuktum ben.


#Gıda Tarım ve Hayvancılık Eski Bakanı
#Mehmet Mehdi Eker
#Dicle
8 yıl önce