|

Dünyayı karşılıklı caydırıcılık kurtarır

Yeni Şafak
04:00 - 19/04/2017 Wednesday
Güncelleme: 22:09 - 18/04/2017 Tuesday
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Sergey Karaganov - Moskova Ulusal Araştırma Üniversitesi

Uluslararası sistemde yönetim şeklinin bozulması, haklı olarak, bugünlerin sıcak tartışma konusu. Kurallara dayalı dünya düzeninin temel dayanakları paramparça oluyor ve uluslararası davranışın temel normları ve ahlakı/nezaketi çürüyor. Adeta kelimenin tam anlamıyla, tehlikeli bir dünyada, hatta savaş öncesi halde yaşıyoruz.


Rusya’nın hem AB hem de AB’nin yakın müttefiki ABD’yle arasındaki ilişkiler gittikçe kırılganlaşıyor. NATO-Rusya askeri ve siyasi bölünmüşlüğü –bu defa Soğuk Savaş’takinin 965 kilometre doğusunda– yeniden canlandırılarak Avrupa’da değişen güç dinamikleriyle baş edilmeye çalışılıyor. Ancak özellikle AB’nin kendi kırılganlığı nedeniyle bu yaklaşım yeni tehlikeler yaratıyor, başarılı olması da mümkün görünmüyor.

Daha genel bir ifadeyle, Amerikan hegemonyasındaki tek-kutuplu dünya düzeni artık ortadan kalkıyor. Tabii ki bu düzen, mükemmellikten epeyce uzaktı. Hatta tam aksine, özellikle dünyanın dört bir yanında rejim değişikliklerine verdiği destekle, geniş ölçekte bir düzensizliğin temel kaynağıydı. Ortadoğu’da tırmanan kaos bu yaklaşımın hatalarına bir örnek teşkil ediyor.

YENİ KÜRESEL DÜZEN UFUKTA BELİRİYOR

Bununla birlikte Amerikan öncülüğündeki düzenin yerine ne geçeceğine dair endişeler söz konusu, dönüşümün nasıl becerileceği kaygısına hiç girmiyorum bile. Bu endişeler, ABD de dâhil birçok gelişmiş ülkenin karşı karşıya kaldığı siyasi kargaşayla daha da yoğunlaşmış durumda. Müesses nizamın mutedil güçlerinin dijitalleşmeden küreselleşmeye dünyayı sürüklemekte olan dinamikleri idrak edip onlara karşılık vermedeki başarısızlığı, gelinen aşamada ahlaki ve entelektüel boşluğa da yol açan bir yönetim boşluğunu beraberinde getirmiş durumda.

Ancak Amerikan düzeninden (Pax-Americana) çok daha istikrarlı ve düzgün işleme potansiyeline sahip yeni bir küresel düzenin ufukta belireceğine inanmak için sebepler var. Böyle bir düzenin kilit bir dayanağı Rusya olacaktır.

Barışçıl şekilde adil ve istikrarlı bir dünya düzeni tesis edilebileceğine dair her ne ümidi varsa hepsini kaybetmiş bir aktör olarak Rusya, son dönemde sert gücünü yeniden devreye soktu. Bu gücünü, öncelikle, NATO’nun Rusya’nın kendi güvenliği için hayati addettiği topraklara yayılmasını engellemek ve böylelikle bu yayılmanın kaçınılmaz olarak beraberinde getireceği büyük çaplı bir savaşa meydan vermemek için kullanıyor. İkincisi, erken davranıp, Batı’nın bu defa da Suriye’de gayrimeşru bir şekilde rejimi değiştirme çabasının önüne geçmek maksadıyla hem askeri gücünü hem de diplomatik maharetini gösteriyor.

Bu adımlarıyla Rusya, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana Batı’nın uluslararası çatışmaları kışkırtan ve kendi ahlaki otoritesinin ve yumuşak gücünün altını oyan o yenilmezlik duygusuna bir darbe vurdu. Bu bağlamda Rusya, küresel düzende dengeleyici bir etki unsuru olarak kendisini yeniden şekillendirdi. (Doğru veya yanlış, Rusya’nın siber taktikler ve propaganda yoluyla Batılı kurumların ve hatta Amerikan demokrasisinin altını oymayı başarabileceğine dair iddialar, bu yorumu sadece daha da pekiştiriyor.)

Tabii ki Batı’nın yenilmezlik duygusu, –Soğuk Savaş sonrası stratejik gündemi belirleyip yürüten müesses nizamın elitlerine yönelik siyasi meydan okumaların baş göstermesi örneğinde de görüleceği üzere– zaten içeride bir kuşatma altındaydı. SSCB’nin çöküşüyle elde ettikleri ideolojik zafer kalıcı değildi.

RUSYA-ÇİN İTTİFAKI

Bu, bugün Rusya için de bir uyarı olmalı. Zira Rusya bugün (SSCB’nin hiçbir zaman iddia edemediği şekilde) “tarihin doğru tarafında” gibi görünse de, karşı tarafın moralini bozmak amacıyla zafer gösterisi yapmak bir hatadır. “Tarihin sonu” diye bir şey yoktur. Ve hatta en azimli aktör dahi istikrarlı, barışçıl ve sürdürülebilir bir küresel düzeni kendi başına inşa edemez.

İşte bu yüzden son dönemde Rusya ile Çin’in gittikçe sağlam bir ittifak kurmaya çalışması iyi bir haber. Ve yine işte bu yüzden Rusya ile –hegemonyasını yitirse de hayati bir jeopolitik aktör olmaya devam eden– ABD arasındaki derin güvensizliğin üzerine gidilmesi gerekecek.

Dünyanın en büyük üç gücünün, yani “büyük üçlü”nün yeni ve daha istikrarlı bir dünya düzenine barışçıl bir şekilde geçişin şartlarını oluşturmak için bir araya gelmeleri şart. Bu fikir yeni de değil; o veya bu şekilde bir büyük üçlünün oluşumu, Henry Kissinger ve Zbigniew Brzezinski gibi isimler tarafından da teklif edilmekteydi. Üç taraflı bir düzenleme, ikili ilişkilerdeki gerginliklerin etkisiz hale getirilmesine de yardımcı olabilir.


ÜÇLÜ DİYALOG BAŞLAMALI

Bugün başarının anahtarı, etkisizliği defaatle ispatlanmış olan silahların kontrolü anlaşmalarıyla ilgili saplantıdan vazgeçmek ve bunun yerine uluslararası stratejik istikrarın nasıl geliştirileceğine dair zorlu ve fakat hayati bir üçlü diyalogu başlatmaktır. Karşılıklı çok taraflı caydırıcılığı güçlendirme hayati hedefi çerçevesinde, nükleer silahlardan siber güvenliğe ve politikaya kadar güvenliğin tüm unsurları üzerinde düşünülmeli.

İleriki aşamada bu üçlü, yeni bir “uluslar uyumu”na diğer hakiki ve egemen aktörler de dâhil edilecek şekilde genişletilebilir. Başarısızlığa uğrasa da bu tür bir uyum, en son 19. yüzyılda tesis edilmiş, nispeten barışı sağlamış ve neredeyse bir yüzyıl boyunca çarpıcı bir ilerlemeye destek olmuştu. 21. yüzyıl uluslar uyumu da benzer bir etki doğurabilir, tabii bunun çok-taraflı karşılıklı nükleer caydırıcılıkla da desteklenmesi gerekir.

Yeni bir dünya düzeni gelişmeye başladı bile. Ancak bu süreç şimdiye değin yavaş, kaotik ve risklerle doluydu. Bu tehlikeli dönemde, daha evvel başka tehlikeli dönemleri nasıl sağ salim atlattığımızı hatırlamamız lazım. Bugün, tıpkı Soğuk Savaş’ta olduğu gibi, dünyayı ancak karşılıklı caydırıcılık kurtarabilir.
Tercüme: Zahide Tuba Kor
#Dünya
#NATO
#Rusya
7 years ago