|

Eğitimde sathilikten çıkışın yolu

Bilim diye, objektiflik diye sunulan pozitivist, determinist, materyalist anlayışın zihinleri şekillendirmesine karşı, sağlam bir “ilim” ve “irfan” dersi almak için müfredatta, ders kitapları yazımında kendi okul ve eğitim sistemimizi kurmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

Yeni Şafak ve
04:00 - 7/08/2017 Pazartesi
Güncelleme: 02:16 - 7/08/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

15 Temmuz gecesi büyük bir saldırıya uğradı ülke. Bu ülkenin asil halkı, destansı bir direniş ortaya koydu ve saldırıyı püskürttü. 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile ülkemize yapılan küresel saldırı insanımızda büyük bir zihni dönüşüme kaynaklık etti. Millet olarak adeta yeni bir çağın ve yeni bir miladın başında olduğumuzu hissediyoruz. Özlediğimiz birlik ve beraberlik ruhunu yeniden keşfediyoruz. Birçok ön yargılarımız yok olmaya başladı.

Ülkeyi toptan bir sömürü düzenine tabi kılma teşebbüsü olan darbeyi püskürttük ama darbelere zemin hazırlayan nitelik seviyemizi yükseltecek, bünyemizi sağlamlaştıracak tedbirleri alıyor muyuz? Şunu daha açık şekilde öğrendik ki, hain eller ülkeyi işgal etmek için düzenli ordularla değil maşalarla çalışıyorlar, gizli ve üstü örtülü bir şekilde planlar çeviriyorlar. Algı operasyonları ile ülke insanın toptan yanıltıyor ve yanlış yerlere sevkediyorlar. Bunun aracı da eğitimle kimliksizleştirme ve cahil kılma… Medya yolu ile ahlaki yozlaşma.

ROBOTLAŞTIRAN EĞİTİMDEN KURTULMALIYIZ

Ülkemizde mevcut eğitim yapısı körü körüne şahsa bağlı olmayı ve bir mankurtlaşmayı destekliyor ve ortam oluşturuyorsa yapmamız gereken açıktır. İnsanları kendi aklının sahibi yapabilecek eğitimi ikame etmektir. Aksi halde Kur'an-ı Kerim’in “Allah aklını kullanmayanların üstüne pislik yağdırsın” hakikatı hükmünü icra etmeye devam edecektir. Bilimde teknolojide Batı'ya bağlılığımız sürecektir.

İnsanlarını “kuzu kuzu” yetiştiren bir eğitim sistemi toplumu koyun sürüleri haline getirmektedir. Böyle sürüleri idare etmek için de “işgüzar çobanlar”, hatta dünya çapında “küresel krallar” ve “derin ve parelel-FETO gibi güçler” devreye girmektedir.

Halihazır uyguladığımız “şartlandıran eğitimle” öğrenci istenen hareketi yapmak üzere programlanan ‘robot’ tan bir farkı kalmamaktadır. Unutmayalım ki temeli benimsetme ve şartlanma kültürü olan bu ezberci yapının ‘ıslah ve uyum’ işlevi ve ‘bütünleştirici’ etkisi vardır. Eleştirel bakış yok olmaktadır. Bu eğitimin tezgahından geçen fertler hipnotize edilmişcesine istenilen yöne kolayca çevrilebilmektedir.

Çeşitli nedenlerle biat’tan (bu eğitim yapısından) vazgeçmeyip, darbe eğilimlerini önlemek için okullara dersler koymak, anti-darbe yolunda beyin yıkamak, darbe cezalarını daha artırmak, okulları ve kurumları sivil kurumlara bağlamak ve benzeri önlemler, sonuçta daha da baş edilemez belalara yol açacak ve çözüm getirmeyecektir.

MEDENİYET DEĞERLERİMİZLE BULUŞACAK MÜFREDAT

15 Temmuz zihnen dönüşüm için de bir milat ve dönüm noktası oldu. Mevcut eğitim ve okul yapısının zihni köleleştirmeden öte bir işe yaramadığını daha iyi görmeye başladık. Zihnen özgürlüğümüzü elimize geçireceğimiz, kimliğimizi ve eğitimle insanlığımızı bulacağımız günlerin özlemi içindeyiz. Eğitim ve bilim dünyamız üzerinde gerçeği örten perdeleri daha iyi farkediyoruz şimdi. Algı operasyonu yapan derin kaynaklar artık eski gücünü kaybediyor. İnsanımızın gerçekleri görmesine mani olan büyük perde kalktı. Şimdi büyük uyanışın zamanı; bilimle ve eğitimle; kendi medeniyet değerlerimizle gerçek kalkınmaya geçme ve gerçeklerle/hakikatlerle buluşma zamanı.

Ülkemiz, son birkaç asırdır sürekli Batı’ya bakarak hizaya gelmeye çalıştı. Bu sebeple de başta eğitim olmak üzere hemen her alanda kopyacı ve taklitçi bir anlayış hakim oldu. Peki, “Batılı” olduk mu? Hayır. Çünkü aslında iki alternatif vardı: “Kendi olmak” ya da “bütünüyle kimliğini terk edip başkası olmak.” Bu ikisinin ortası mümkün değildi ve olamayacağı yaşanarak da görüldü. “Batı’nın yalnız ilmini almak” gibi masum bir anlayışın bile pratikte mümkün olmadığı anlaşıldı.

Öyle bir insan düşünün ki bu insan, kendi hayatını ve geleceğini kurabiliyor, kendi gözleriyle görebiliyor. Ruh ve kalbi nefis esaretinden kurtarıldığı gibi, açılan tefekkür ve tahkike dayalı talim ve terbiye ile de fert kendi dünyasında özerk ve özgür beyinlere sahip oluyor. Sonuçta öğrenmede sathîlikten derinliğe geçiyor. Ezber ve taklit yerine, tahkik ve anlama ön plana çıkıyor. İşte özlediğimiz eğitim dünyası budur.

Artık kendimiz olmak, evrensel bilim ve hikmetten beslensek de kendi kültür ve medeniyetimizin gereği olan üslubu bulmak zorundayız. Okullardaki eğitim bunu kazandırmıyor. Bazı olumlu düzenlemeler yapılsa da meselenin özellikle “paradigma” ve “müfredat” boyutuyla ciddi şekilde irdelenmesine ihtiyaç var.

Bilim diye, objektiflik diye sunulan pozitivist, determinist, materyalist anlayışın zihinleri şekillendirmesine karşı, sağlam bir “ilim” ve “irfan” dersi almak için müfredatta, ders kitapları yazımında kendi okul ve eğitim sistemimizi kurmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

MALUMAT YERİNE
KİŞİLİK EĞİTİMİ

Zihinlerin Kuru bir “malumat eğitimi” yerine gerçek bir “kişilik eğitimi” verecek ve okulları “eğriliklerin mekanı” olmaktan kurtaracak teşebbüslerin zamanı geldi ve geçiyor. Milli eğitim reformlarını yap boz tahtasına çeviren gizli eller artık defişre edilmeli.

Önce kendimize has eğitim modeli ve sistemini inşa etmekle işe başlayacağız. Çocuklara ve gençlere fıtri ve doğal öğrenme eğilimlerine aykırı ve baskıcı, aşırı zorlamaya dayalı yöntemlerle, ardışık tekrarlatmalar yoluyla belleğe nakşetmek şeklindeki eğitim metotlarını tarihin çöplüğüne atacağız.

Prof. Dr. Osman Çakmak
#15 Temmuz
#FETÖ
7 yıl önce