|

Entelektüel İslamcıların serüvenleri

Okuma Hikâyeleri ve Yazma Hikâyeleri birbirinin devamı çalışmalar. Gençler için ikisi de adeta birer yol haritası. Duran Boz’un harıladığı çalışmalarda Türkiye’nin 60’lardan günümüze kadar ne tür entelektüel duraklardan geçtiğine dair bilgiler yer alıyor. Sosyolojik, tarihsel, düşünsel veya edebi çalışma yapan herkes çok önemli veriler edinecektir.

Yeni Şafak ve
04:00 - 13/12/2017 Çarşamba
Güncelleme: 06:23 - 13/12/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Duran Boz
Duran Boz

Yazma Hikâyeleri; İz Yayıncılık kitapları arasından 2017 yılında çıktı. Editörü ise, Duran Boz’dur. Bunu neden söylüyoruz? Çünkü aynı yıl içinde yine Duran Boz editörlüğünde iki benzer çalışma daha yayımlandı. Birincisi; Mekân Hikâyeleri (Köksal Alver’le birlikte), diğeriyse Okuma Hikâyeleri’dir. Okuma Hikâyeleri 624, Yazma Hikâyeleri 664, Mekân Hikâyeleri ise 567 sayfadır.

Duran Boz bu hacimli eserleri yayımlayarak ne yapmaya çalışıyor? Eserler okunduğunda sıradan birer antoloji veya seçki olmadıkları anlaşılıyor. Üstelik konuyla ilgili Türk edebiyatındaki bütün denemeleri bir araya getirmek gibi bir iddiası da yok. Öyle bir şey olsaydı, rahatlıkla bu bir edebiyat tarihi çalışması diyebilirdik. Fakat öyle değil. Yazılara üstünkörü bir göz attığımızda dahi, onun planlı bir seçmeye tabi tutulduğu hemen fark edilir. Her şeyden önce, yazarların yaş itibariyle en büyüğü 1934 doğumlu Nuri Pakdil’dir. Nuri Pakdil’in yaşamakta olduğu, değişik konularda söyleşi vermeye devam ettiği, çeşitli eserlerinin dergi sayfalarından toparlanarak kitaplaştırıldığı düşünülürse, Duran Boz’un özel bir çalışma içinde olduğu söylenebilir.

HAYATA DOKUNAN KİTAPLAR

Okuma Hikâyeleri’nde 83, Yazma Hikâyeleri’nde 100, Mekân Hikâyeleri’nde ise 61 farklı yazarın konuyla ilgili denemeleri bulunmaktadır. Üç kitabın da konusu, ilgi çekicidir. Okumak, yazmak ve mekânlar… Mekân Hikâyeleri’nde de yine merkez nokta okumak ve yazmaktı. Fakat bunlardan da önce kitapta yazılarını okuduğumuz kişilerin halen kitap yayımlıyor olması, ayrı bir heyecanlandırıcı unsurdur. Çünkü yarım saat önce oturup sohbet ettiğiniz bir kişinin, okumaya dair düşünce ve anılarıyla karşılıyorsunuz Okuma Hikâyeleri’nde. Ya da sizin bir eserinizle ilgili olumlu veya olumsuz bir değerlendirmede bulunan kişinin yazmaktan ne anladığını, ilk yazma denemelerini ne zaman ve nasıl yaptığını, kendine usta edindiği kalemleri okuyorsunuz Yazma Hikâyeleri’nde. O yüzden üç eserin de hayata ve insana dokunan yönleri çok kuvvetlidir.


Mekân Hikâyeleri’ne dair daha önce farklı bir yazı yazdığım için, bu yazımda daha çok Okuma Hikâyeleri ve Yazma Hikâyeleri üzerinde durmak istiyorum. Yeni çıkan son iki kitaptaki denemelerin çoğu, okuma ve yazmaya dair hatıralardan oluşuyor. Hatıra yönü ağır basan yazıların ayrı bir lezzeti olduğunu hemen belirtmeliyim. Diğer yazılarda ise, yazarların okuma ve yazmaya dönük düşünceleriyle karşılıyoruz. Bu düşünceler onların kendi kitaplarında da rastlayacağımız cinsten. Fakat aynı düşünceler bu kitaba girerken daha billurlaşmış, kısaltılmış haldeler. O yüzden onların da ayrı bir tadı var. Yazılar içinde bazıları var ki, yazarın okuma ve yazma üzerine düşüncelerinin hangi yaşantılara dayanarak ortaya çıktığını gösteriyor. Bence kitaptaki en nefis yazılar bunlar. Aklıma ilk gelenler, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Cihan Aktaş, Mustafa Köneçoğlu, Ahmet Murat, Cemal Şakar ve İbrahim Demirci’nin yazılarıdır. Bunu diğerlerine dönük bir eleştiri olarak söylemiyorum. Amacım, dikkatleri kitaba çekmek.

Okuma Hikâyeleri ve Yazma Hikâyeleri’nde üç aşağı beş yukarı aynı isimlerle karşılaşıyoruz. Bu, bence önemli bir veridir. O isimlere dikkat ettiğimizde yine üç aşağı beş yukarı aynı gelenekten geldiklerini fark ederiz. Tabii hepsi değil. Farklı gelenekten gelenler de var. Farklı ideolojik görüşlere sahip yazarlara da kitapta söz hakkı tanınmış. Onlar kitaba ayrı bir renk ve boyut kazandırmışlar. Fakat çoğunluğa göre düşünüp fikir yürütecek olursak, onların Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera geleneği içinde yetişerek edebiyatçı veya araştırmacı olduklarını görürüz. Zaten yazarların birçoğu rastgele okumalardan ciddi okumalara geçtiğinde Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, İsmet Özel ve Nuri Pakdil’den etkilendiğini söyler. Bu isimler onlar için yol gösterici olmuşlardır. Yazımızın başına dönecek olursak, Duran Boz’un bu üç hacimli kitapla ortaya koymak istediği şeyin, sanki Türk düşünce ve edebiyat tarihindeki bu İslamcı damarın entelektüel hikâyesini yakalamak, daha geniş manada düşünürsek, entelektüel tarihini kayıt altına almak olduğunu söyleyebiliriz. Diğer ifadeyle 1960’lardan günümüze İslamcı düşünce ve edebiyatın ne tür duraklardan geçtiğini, bu üç çalışma içinde denemelerine rastladığımız, kaliteli kalemlerin okuma ve yazmaya dair düşünce ve anıları üzerinden okuyabiliriz. Bu yüzden diyebiliriz ki Okuma Hikâyeleri ve Yazma Hikâyeleri hem sosyoloji, hem edebiyat, hem de tarih çalışmasıdır. Üç türlü okumayla değerlendirilip yorumlanabilir.


SANCI İYİDİR, DERİNLEŞMEYİ GETİRİR

1960’lardan günümüze diyoruz ama dile kolay, neredeyse beş ayrı kuşağın entelektüel hikâyesiyle karşı karşıyayız Okuma Hikâyeleri ve Yazma Hikâyeleri’nde. Özellikle Türkiye’nin 1980’den sonra maruz kaldığı hızlı değişimi yazarların anılarından çıkarmak mümkündür. Üstelik Duran Boz, her önüne gelen kişiden yazı almamıştır. Yazdıklarıyla bir varlık gösterebilen, belli bir kalitenin üzerine çıkan, düşünce derinliği olan kişilere yer vermiştir. Bu yazarlar gelecek kuşaklar için de örneklik teşkil edecek güçtedirler. Duran Boz’un bu hacimli eserleri hazırlarken hedeflediği noktalardan biri de bu olsa gerek. Öyle olduğu için, Yazma Hikâyeleri’nin sonuna “Sanat-Edebiyat Yazı ve Yazmaya Dair Kitaplar” listesi, Okuma Hikâyeleri’nin sonunaysa “Sınıf Seviyelerine Göre Kitap Önerileri” listesi hazırlayıp koymuştur. Demek ki bu yazıları okuyan kişiler, eğer konuyla ilgili daha çok derinleşmek isterlerse, onlara da nereden devam edeceklerini bu şekilde göstermek istemiştir.

Yazarlar, okuma serüvenlerini anlatırlarken daha rahat hareket etmişler gibi. İş, yazma serüvenlerini anlatmaya gelince, diğerine nazaran biraz daha zorlanmışlar. Bu bence Müslüman kimlikleriyle ilgili bir durum. Çünkü Müslüman yazarlar, aslında kendilerinden söz etmeyi çok da sevmiyorlar. Sanki okudukları bazı kitapları söylerken çekinir gibidirler. Ya da ilk yazma tecrübelerini anlatırken, çoğu şeyi saklama gereği duymuşlar. Bu yüzden sanki okuma ve yazma tecrübelerinin sadece gençlere örnek olarak gösterilebilecek yönlerini anlatmak, onları ön plana çıkarmak gayreti içindedirler. Tabii işin içinde kendini yüceltmek, nefsini okşamak ve kabartmak da vardır. Bunlar Müslümanlara hoş gelmeyen şeylerdir. Yazarlarımızın özellikle yazma serüvenlerini anlatırken yaşadıkları tutukluk bu yüzden olabilir. Fakat genel olarak zannımca yazarlar, yazma serüvenlerini anlatırlarken sanki bir kez daha kendilerini, hayatlarını, geçmişlerini, eserlerini sorgulama gereği duymuşlardır. Bu yüzden Yazma Hikâyeleri’ndeki denemeler Okuma Hikâyeleri’ndekilere kıyasla daha sancılı doğmuştur. Sancı iyidir, derinleşmeyi getirir beraberinde. Bir de bu sancının, sanki İslamcı edebiyat ve düşüncenin, daha doğrusu İslamcı entelektüel faaliyetlerin bir varoluş göstergesi olduğunu da hesaba katmalı.

Bu renkli, derinlikli, çok yönlü ve zengin çalışmalarından dolayı Duran Boz’a ne kadar teşekkür etsek azdır.

#Okuma Hikâyeleri
#Yazma Hikâyeleri
#Kitap
#Duran Boz
6 yıl önce
default-profile-img