|

Güzel insanlara ayna tutmak gerekiyor

Yazar Saadettin Acar’ın 30 yıla yaklaşan dostlukları ve kitap yoluyla tanıdığı isimleri anlattığı yeni kitabı “Güzel Şahitlik” Profil Yayınları arasından çıktı. Acar, “Güzel insanlara ayna tutmak gerekiyor. Müslüman’a yakışan işaret etmek, iyi olanı göstermektir” diyor.

Yeni Şafak
00:36 - 12/07/2017 Çarşamba
Güncelleme: 00:55 - 10/08/2017 Perşembe
Yeni Şafak
FOTOĞRAF: SEDAT ÖZKÖMEÇ
FOTOĞRAF: SEDAT ÖZKÖMEÇ

Fikir dünyamıza etki eden kalemlerin ve tanıyıp birlikte yürümeyi göze aldığımız isimlerin sayısı gittikçe azalırken Saadettin Acar’dan “Güzel Şahitlik” başımızı öne eğip düşünmemize sebep oluyor. Kitapta 30 yıla yaklaşan tanışmalar ve okumaların ışığında Aliya’dan Yusuf Kaplan’a, Turgut Cansever’den Fatma Barbarosoğlu’na kadar edebiyat, siyaset, sanat dünyasından isimler hakkında portre yazıları, analizler, anılar ve röportajlar bulunuyor. Acar ile bakmak ve görmek arasındaki farkı, Sezai Karakoç’u ve eski günleri konuştuk.

 ”Güzel Şahitlik”teki 20 yıla yayılan yazılar nasıl bir araya geldi?

Kitapta dönemsel okumaların etkisiyle kaleme aldığım ve epeydir elimde olan metinler vardı. Onların, o günkü duygularıma dokunmadan yayınlamak istedim. Yazdıklarımın edebi kıymeti varsa bunu Kırklar dergisine borçluyum. Doğrusu bir kitap düşüncesiyle yazılmadılar ama netice olarak yazan herkes de yazdıklarını yayınlamak ister. Bizimki de öyle oldu. İbrahim Tenekeci ağabeyin desteğiyle toparladım, bazılarını yeniden yazdım, sonuç olarak yazılar kitap halini aldı.

 Sezai Karakoç’a “Üstad” ara başlığıyla özel bir bölüm açmışsınız. Öteden beri sizin Karakoç ilginiz de biliniyor. Onu sizin için özel kılan nedir?

Üstad Sezai Karakoç’un çabasını, ortaya koyduğu fikirleri yükseltmek, bıraktığı yerden alıp daha ilerilere taşımak hepimizin boyun borcudur. Onun üzerimizde çok hakkı vardır. Edebiyatla, sanatla, düşünceyle az çok teması olan her Müslümanın bir şekilde yolu Sezai Karakoç’tan geçmiştir. Bunu itiraf edenler büyüklük gösterip bir hakkı teslim ediyor, söylemeyenler ise kibrinden susuyordur. Üstad’a hak ettiği saygıyı ve hürmeti gösterip onu gelecek nesillere taşımamız gerekiyor.


 Kitapta Karakoç’u sanatçı ve düşünür olarak ikiye ayırıyorsunuz. En uzun yazı da onunla ilgili. Neden?

Sezai Karakoç’un düşünür ve sanatçı yanları iki kanat misali birbirini tamamlar. Birçok kimse onu, Cemal Süreya, Turgut Uyar gibi -kendisi ne kadar kabul etmese de- İkinci Yeni şairleri arasında anar. Ayrıca Türkiye’de modern şiirin kurucu isimleri diyebileceğimiz birçok sanatçının Karakoç hakkında övgü dolu sözleri var. İlhan Berk’in “Karakoç’un şiirleri resullerin sözleri gibidir” dediğini biliyoruz. Modern şiirde adeta bir uçbeyiyken, “Hızırla Kırk Saat”i yazan da odur. “İslam’ın Dirilişi”, “Ruhun Dirilişi” gibi güçlü fikirleri olan kitapların altında da onun imzası var. Sezai Karakoç her kesimden edebiyatçının takdirini ve saygısını kazanmıştır. İslam’ın, bırakın bir toplum modeli ve yönetim şekli olarak; sosyal hayat içinde bile yer almasının çok zor olduğu bir devirde, Sezai Karakoç Allah demiş, din demiş, bir sistem olarak İslam’ı yazmıştır. 60’lardan itibaren onun merkezinde yer aldığı, bu kültür-sanat fikrinin halka halka genişlediğini görüyoruz. Diriliş fikrini sürdürmek için yayınevi açmış, gazete çıkarmış, siyasi parti kurmuş birisi. Yani inandığı davanın tamamlayıcısı olarak gördüğü bütün enstrümanlara başvurmuş kıymetli bir şahsiyet. Allah kendisine uzun ömürler versin.

KAPİTALİST MEDENİYETE
MECBUR VE MAHKUM DEĞİLİZ

 Yakın zamanda kaybettiğiniz babanız Molla Ferhan Acar’a dair şahitliğiniz de kitapta yer alıyor. Onu, eşine az rastlanır biri yapan özellikleri neler?

Babam fahri bir köy imamıydı. 50 yılını insanlara dinlerini öğreterek geçirdi. Maaş almadan, köylülerin verdikleri zekatla çocuklarını büyüttü. Bu dünyaya ait değildi. Dünyanın kıyısında yaşadı. Dini ve hayatı anlaması karmaşık değildi. Tasavvufla ve insanlarla iç içeydi. Vefatına kadar bine yakın insana Kur’an okumayı, dinin ilmihalini öğretti. İlk olarak tabii böyle bir babanın oğlu olarak vefa duygusuyla yazdım bu yazıyı. Bir de hâlâ Anadolu’da onun gibi nice insanlar, alimler var. Böyle bir hayatı sürdürmenin mümkün olduğunu göstermek istedim. Evet, kapitalist medeniyetin dayattıklarının dışında da yaşamak mümkün. Teknolojiye, bankalara mecbur ve mahkum değiliz. Babamın hiçbir zaman kredi kartı, e-posta adresi, akıllı telefonu olmadı. Bunları tanımamakla ne kaybettiğine dönüp bakıyorum: Hiç. Sadece hiç.

 Kitaptaki isimlere baktığımızda uzun yıllara yayılan dostluklar görüyoruz. Bu isimlerden bahseder misiniz?

Edebiyat çevresine Ahmet Kekeç ağabey sayesinde dahil oldum. Daha sonra 2000 yılının başlarında İbrahim Tenekeci ağabeyle tanıştıktan sonra, yepyeni bir dünyayla da tanışmış oldum aslında. Ahmet Murat, İsmail Kılıçarslan, Suavi Kemal Yazgıç ile tanıştım. Bugünkü gençler nasıl İtibar için koşturuyorsa biz de o zamanlar Kırklar için koştururduk. Beraber büyüyorduk. Süleyman Çobanoğlu, Hüseyin Atlansoy gibi ağabeyler vardı yine. Günümüzde şiire devam etmesini beklediğim, dilediğim Levent Dalar ve Mehmet Öğütçü gibi arkadaşlarımız da vardı. Bunları yazmak istedim o vakitler. Bugün de o ilk halleriyle yayınlamak istedim. Hem yaşadıkça insanlara dokunuyoruz. Her temas beraberinde bir hak doğurur. Bunları o hakkı ödeme gayreti olarak da görmek imkan dahilinde.


İSİM ANARKEN CİMRİ DAVRANIYORUZ

 Yazmak istediğiniz başka isimler var mıydı?

Bazen enteresan şeyler oluyor ve kaleminiz gitmiyor, yazmaya cüret edemiyorsunuz. Öyle isimler var hayatımda. Merhum Akif Emre bunlardan biriydi. Güzelliğine yakinen şahitlik ettiğim insanlardandı. Ancak hayatında yazmadım, yazamadım, vefatından sonra hakkında yazmak nasip oldu. Doğrusu arkasından yazmak istemezdim. Ayşe Şasa da bunlardan biriydi. 7-8 yıl boyunca, birçok insanla yaptığı gibi, benimle de telefonla bir iletişim kanalı kurmuştu. Bize ablalık yapar, kitap tavsiye eder, yol gösterir, soru sorardı. Adeta ailemizden biriydi. Sibel Eraslan, Tuğrul İnançer, Kemal Sayar, Cihan Aktaş, Mehmet Görmez, Yıldız Ramazanoğlu, Tarık Tufan’la ilgili de hiçbir şey yazmamışım. Ömer Lekesiz için de öyle. Ve daha başka isimler de var. Genç kardeşlerimden Mustafa Akar, Furkan Çalışkan, Said Yavuz, Ahmet Edip Başaran da yazmak istediğim isimler. Allah ömür verirse yazarım bir gün inşallah.

 Kitabın bir hedefi var mı?

Güzel insanlara ayna tutmak gerekiyor. Müslüman’a yakışan işaret etmek, iyi olanı göstermektir. Büyüklerimin ve arkadaşlarımın güzel gördüğüm taraflarına şahitlik etmeye çalıştım yazı hayatım boyunca. İyi yanların da anlatılması gerekiyor. Şu da var: İnsanlar isim anarken cimri davranıyor. Belki okurun, yan yana koymakta zorlanacağı isimler olabilir ama bu insanların ortak noktası benim hayatıma dokunmuş olmaları. Ben, gönül ve zihin dünyama temas eden isimleri yazdım. “Sıkı Adamlar”da da bunu yapmıştım. Allah ömür verirse bundan sonra da, büyük İslam davasına hizmet eden isimleri yazmaya devam edeceğim. Karınca kararınca inandığımız yola bu şekilde hizmet etmeye çalışacağız. Allah ayaklarımızı sabit kılsın. Şunu da ekleyeyim: Güzel şahitlik, hüsn-ü zan yaptığımız için öbür tarafta başımız ağrımaz ama su-i zan ve ihlassız yazdığımız her şey aleyhimize delil olarak kullanılabilir. Son olarak İsmet Özel’den duyduğumuz gibi “Parmak ayı gösterdiği zaman parmağa değil aya bakmak gerekiyor.”

İLKER NURİ ÖZTÜRK
#Sezai Karakoç
#Saadettin Acar
#Güzel Şahitlik
7 yıl önce
default-profile-img