|

Haddimizi bilmiyoruz

Psikiyatrist yazar Mustafa Ulusoy, toplumdaki kötülüklere sessiz kaldığımızı ve ortak ses çıkartamadığımızı söylüyor. Bireysel olarak nefsimizi terbiye etmemiz gerektiğini belirten Ulusoy, "Ciddi bir haddini bilmeme sorunu yaşıyoruz" şeklinde konuşuyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 10/12/2017 воскресенье
Güncelleme: 01:02 - 10/12/2017 воскресенье
Yeni Şafak
 Psikiyatrist yazar Mustafa Ulusoy
Psikiyatrist yazar Mustafa Ulusoy

İster istemez yaşadıklarımıza “Sizden herhangi biriniz bir kötülük gördüğünde onu eliyle değiştirsin. Eğer buna güç yetiremezse diliyle değiştirsin. Buna da güç yetiremezse kalbiyle (buğz etsin). Bu ise imanın en zayıf mertebesidir” hadisi çerçevesinden bakıyoruz. Bazen bir kötülük karşısında elimizden bir şey gelmeyebiliyor. Bazen de nedendir bilinmez seyirci kalıyoruz. Tıpkı geçtiğimiz günlerde medyayı meşgul eden iki şiddet olayında olduğu gibi. Neydi bu olaylar? Birincisi Erzincan’da bir askerin bir kediyi arkadaşlarının yanında tekmeleyerek katletmesi. Diğeri de Mersin’de genç bir kızın dolmuşta yolcuların arasından kaçırılması. Bu haberlerden yola çıkarak kötülüğe toplum olarak neden sessiz kaldığımızı psikiyatrist, yazar Mustafa Ulusoy ile konuştuk. Ulusoy’a göre kötülüğe sessiz kalmamızın altında ideolojik düşüncelerimiz yatıyor.

* Bir psikiyatrist olarak baktığınızda toplumun halet-i ruhiyesi için ne dersiniz?

Nefret, öfke ve kızgınlığın arttığını kaygı ve endişenin insanları yiyip bitirdiğini ve bunların doğal sonucu olarak bireylerin bir arada yaşamanın yani ‘’toplum’’ olabilmenin en önemli gereklerinden biri olan “tahammül gücü”nde bir azalma olduğunu söyleyebilirim.

* Bu artan duygularla şiddet arasında bir ilişki var mı?

Şiddetle nefret arasında doğrudan bir ilişki var.

* Toplum önünde şiddet uygulayan insanın psikolojisinin temeli nefret mi o zaman?

Evet, nefret, şiddetin en önemli motivasyonudur. Nefret karmaşık bir saldırganlık duygusudur ve bir varlığı yok etmenin en önde gelen saikidir.

* Bunu, kediye işkence eden bir insan üzerinden nasıl örneklendirebiliriz?

Kedi ile yaratıcısı arasında bağı koparan insan, yani kediyi Allah’ın bir mübarek hayvanı olarak göremeyen insan ontolojik şiddet içindedir. Bu ileri bir noktada vicdanda merhamet ve şefkatin yok olması neticesini verirse bu da kainattaki varlıklara, kainattaki her güzel şeye, iyiliğe haset duygusunu doğurur.

  • BAZI KÖTÜLÜKLER
    İNSANIN GÜCÜNÜ AŞIYOR
  • * Mersin ve Erzincan örneğine baktığımızda insanların şiddete seyirci kaldığını görüyoruz. Toplum olarak neden sizce bu kadar duyarsızlaştık?
  • Toplum olarak duyarsızlaşma hem var hem yok gibi görünüyor benim açımdan. Mesela bizim apartmanda Kemalist bir hanımefendi var. İnanılmaz vicdanlı birisi. Sabahın köründe kedileri beslemek için sıcak yatağını terk edebiliyor. Hayvanlara şiddet söz konusuysa oturup ağlıyor, çeşitli mecralarda tepki veriyor. Bu güzel. Ama sorun şurada başlıyor. Aynı Hanımefendi idelolojik olarak karşıda bulunan insanların başına bir şey geldiğinde, onlar şiddete, haksızlığa maruz kaldığında dilsiz kesilebiliyor. İşte bu vahim bir durum ve bu vahim durum yanlış anlaşılmasın Kemalistlere özgü bir durum falan da değil, hemen her sosyolojik kesim bu hastalıklı durumdan mustarip. Narsistik arzu çağını yaşıyoruz ve acılar karşısında bile narsizm kendini belli edebiliyor.
* Bir insan sizce kötülüğe neden ve nasıl sessiz kalır?

Mesela kaybetmekten korkuyordur. En çok da kötülüğe karşı çıktığından dünyevi bir menfaati kaybetmekten korkuyordur veya dediğim gibi ideolojisinin çarpıtmasıyla başkasının acısına duyarsızdır, ondan sesinin çıkarmaz. En vahimi de vicdanı ve kalbi bozulup çürümüştür. İyimser düşünürsek de kötülük o kadar büyüktür ki insanın gücünü aşıyordur. Bazen insan ne yazık ki sadece seyreder. Mesela Yemen’de şu an ciddi açlık var ve insanlar yiyeceksizlikten ölüyor. Birey olarak bilmem ne derneğine bir miktar para yollamaktan öte çoğumuzun elinden bir şey gelmiyor.


Haddimizi bilmiyoruz
* Bu toplum psikolojisinden sizce nasıl çıkabiliriz?

Nefsi emmareye teslim olduğumuz sürece kalbimiz ve vicdanımız ve aklımız karışmaya, kirlenmeye, bozulmaya başlar. Kalbimiz merhametin yuvası olmak yerine öfke, nefretin daimi yuvası olur. Ortada ciddi bir nefislerimizi terbiye sorunu yaşadığımız kanaatindeyim. Mesela sadece mealen ‘’Birinin hatasıyla başkası mesul olamaz’’ olan ayetinin hakikatine sımsıkı yapışsak, bu ayetin hakikatini nefsi emmaremize kabul ettirsek, inanın hem bireysel hem toplumsal sorunların en az yarısı bu ayete uygun yaşayarak ortadan kalkar.

* Ne diyor bize bu ayet?

Bu ayet bize insanlara ve olaylara yaklaşırken adil olmayı, hükmü bütün üzerinden değil de cüz ve parçalar üzerinden vermeyi emrediyor. Mesela, yalan söyleyen bir insana "yalancı" diyemezsiniz bu ayete göre. "Şu konuda yalan söyledin" diyebilirsiniz ancak. Bir mahalleyi, bir gurubu, bir milleti ve bir insanı hemen tekfir edemez, aşağılayamaz, değersizleştiremezsiniz. Bu tam tamına adalettir. Adaletli olabilmekse haddini bilmekle mümkündür. Ciddi bir haddini bilmeme sorunu yaşıyoruz ve haddini bilmekle nefislerimizi terbiye etmek de sıkı sıkıya bağıntılıdır.


Şerrin dağılımını sosyal medya hızlandırdı
* İnsanın nefret dolu hale gelmesinde teknolojinin, sosyal medyanın tesiri var mı?

Varoluşçu bir psikiyatrist olarak insanı teknoloji ya da internetle açıklamak bana yüzeysel gelmiştir hep. İnsan denilen varlık sınırsız iyilik yapabilme ile sınırsız kötülük yapabilme potansiyeline haizdir. Ne sınırsız kötülük yapan Hitler ne de kötülükle insanların hayatını yerle bir eden Moğollar döneminde sosyal medya vardı. Dünya zıtların çarpışma yeridir. Hayır-şer, güzel-çirkin, yarar-zarar, kemal-noksan, ziya-zulmet, hidayet-dalalet, iman-inkâr, tâat-isyan, nur-nâr, havf-muhabbet arasında hep bir gerilim olmuştur ve olacaktır. Buna İslam alimeleri “kanun-u mübareze” demişler. Bu gerilim modern zamanlarda belki en şiddetli şekilde cereyan ediyor olabilir ama sadece bizim zamanımıza özgü bir savaş değil bu. Ama şu söylenebilir, medya, internet, sosyal medya kötülüğün yayılmasını, şerrin dağılımını hızlandırdı.

#Mustafa Ulusoy
#Şiddet
#Toplum
6 лет назад