|

Her şey hep aynı kalıyor

Yeni Şafak
04:00 - 11/04/2016 Pazartesi
Güncelleme: 23:29 - 10/04/2016 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
-Atasoy Müftüoğlu


Bugünün tarihinin biyolojik olaylar süreci mi, aklın yön verdiği bilinçli bir kurgu mu, yoksa, ideolojik ve ekonomik ihtirasların, karşıtlıkların yön verdiği ideolojik bir kurgu mu olduğunu anlamakta güçlük çekiyoruz. Zamanın ve tarihin dışında kalan şeylerle ilgilenen, zamanın ve tarihin sorumluluklarından kaçan bir kültür ve gelenek nasıl bir dünyada yaşadığımızı, nasıl bir dehşet çağında yaşadığımızı gereği gibi farketmiyor. Daha çok romantizme ve nostaljiye açık, romantizme ve nostaljiye ilgi duyan bir kültür, bugün kültürel bir şizofreniye dönüşmüş bulunuyor. Modern/seküler uygarlık yıkım ve kıyımlarla ilerlediği halde, bütün toplumlar bu uygarlığa öykünüyor.



Avrupa'nın kuruluşunun keşifler ve kolonizasyon süreçleri aracılığıyla yerli halkların soykırıma tabi tutulmalarıyla birlikte gerçekleştirildiğini hatırlamak gerekiyor.



HER ŞEYE AYNI GÖZLÜKLE BAKIYORUZ


Sıra dışı olana yabancı, sadece alışılmış olana aşina olan bir kültür iklimi/dünyası yakıcı bir bozgunla karşı karşıya bulunuyor. Yenilenmeyi, yeniden inşa'yı reddeden bir kültür, koşulları aşmayı, dönüştürmeyi düşünmeyen bir kültür, her tür statükoyu körü körüne sürdürüyor. Acımasız bir tarihsel akış karşısında büyük bir kayıtsızlık sergiliyoruz, bugünü kurtarmaya çalışıyoruz. Her kayıtsızlığın büyük bir yanılsama olduğunu düşünmüyoruz. Bencilliklerimiz, kabileciliklerimiz, mezhepçiliklerimiz her şeyi kesintiye uğratıyor, her şeyin yarım kalmasına neden oluyor. Hizipçi, kabileci, milliyetçi, partizan, mezhepçi bir dil kullandığımız için, İslami bütünlük mücadelesi veremiyor, İslami bir toplum oluşturamıyoruz. İslam'ın temel insanlık değerlerini, varoluşa, hayata ve tarihe kazandıramıyoruz. Etnik, mezhepçi, ideolojik nihilizmler yüzünden her şey, hep aynı kalıyor, kavramlar, kurumlar, fikirler, bilinçler, yaklaşımlar, İslami anlamda dönüştürülemiyor.



Evrensel değerleri temsil etmesi gereken insanın yerini, örgüt çıkarları için, cemaat çıkarları için savaşan örgüt insanları alıyor. Zihinlerimizin ele geçirilmiş olması yetmiyormuş gibi, şimdi de, bütün varoluşumuz ve hayatımız nesneler tarafından ele geçiriliyor. Geçici ilgiler, hazlar, güncel tartışmalar, polemikler derinliklere geçit vermiyor. Günümüz dünyasında İslam ve Müslümanlar yanlış anlaşılma nesnesi haline getirildiler.



TEK BOYUTA DAYALI BAĞNAZLIKLAR


Müslüman varoluşların, halkların ve hayatların, içerden ve dışarıdan maruz kaldığımız saldırılar sebebiyle, metalaştırılmış olması, birlikte yaşama ahlakını, kültürünü, terbiyesini kaybetmemize neden oldu. Birlikte yaşama kültürünün yerini, birbirlerine benzeyen hizipler ve kabilelerin tek akla, tek yoruma, tek boyuta dayalı bağnazlıkları aldı. Bu bağnazlık, her tür ahlaki/insani esnekliği yok ediyor, katılığı öne çıkarıyor. Her tür bağnazlık ve fanatizm insanları nesnel düşünceye yabancılaştırıyor. Tek akla, tek yoruma, tek boyuta, tek cemaate, tek lidere kapanan genç kuşaklar, tekdüze ve sığ, romantik/ütopik klişe ve sloganlarla konuşan, sıfır noktasında bulunan topluluklar oluşturuyor. Bu topluluklar, akletmeyen, düşünmeyen, tartışmayan aparatçıklar haline getirildikleri ve kendilerini geleneğin sınırları içerisinde konumlandırdıkları için, bugüne ilişkin hiç bir çözümleme yapamıyor, bugünü etkileyebilecek bir dil geliştiremiyor.



GENÇ KUŞAKLARA YAPILAN KÖTÜLÜK


Genç kuşakları bugünün gerçekliklerinden uzaklaştırarak gelenekçi, görenekçi, romantik, popülist, milliyetçi ve mezhepçi bir hamasetle yönlendirmenin büyük bir insanlık suçu olduğunu anlamak gerekir. Tek akla, tek yoruma, tek boyuta, tek cemaate kapatılan genç kuşaklar, kendi zamanlarına ait bilgi, ilgi, tartışma, gündem ve sorumluluklara bir bütünlük içerisinde nüfuz edemiyor. Yeni sorunların yeni fikirlerle çözümlenmesi gerektiği halde, genç kuşaklara geçmişe doğru düşünmeleri, politik gündemle sınırlı, konjonktürel düşünceler ve ilgiler telkin ediliyor.



Etnik, mezhepçi, ideolojik bencillikler birlikte yaşama bilincini, kültürünü, ahlakını terbiyesini yok ediyor. İslam'ı ideolojik, etnik ve mezhepçi bir çerçeveye hapsetmeye çalıştığımızda, İslam'ın kapsayıcı niteliğini reddederek, dışlayıcı bir yöntemi seçmiş oluyoruz. Günümüzde birbirleriyle rekabet eden, çatışan unsurlar (Türk-Kürt-Arap-Fars vb. gibi) tarih boyunca iç içe geçmiş kültürler içerisinde, müşterek hayatlar ve müşterek tarihler yaşadılar. Hiçbir şekilde çatışmaya izin vermeyen birliktelikler içerisinde oldular farklı mekanlarda, camilerde, cuma ve bayram namazlarında, hacda ortak duyarlılıkları birlikte temsil ettiler, bugün de temsil etmeye devam ediyorlar. Her yerde gündelik hayatın içerisinde kozmopolit beraberlikler içerisinde bulunuyoruz. Bilmek ve anlamak gerekir ki, ancak birlikte yaşamayı başardığımızda, yeni bir başlangıç yapabilir, yeni bir ufuk açabilir, yeni bir irade oluşturabilir, yeniden tarihe etkili bir şekilde katılabiliriz.



DOĞRU DİLİ KULLANMALIYIZ


Her tür fanatizm, bencillik ve bağnazlık temel İslami erdemleri bayağılaştırıyor. Fanatizmlerin, bencilliklerin ve bağnazlıkların oluşturduğu dil yalnızca dışlamalar ve indirgemelerden ibarettir. Bu dil, hangi cemaate, oluşuma, partiye mensup olurlarsa olsunlar sadece aparatçıkları mutlu ediyor. Ahlaki bilince, dikkate, inceliğe ve yoğunluğa yabancı olan bu dil asla savunulamaz. Bu dille bugünü çözümleyemez, açıklayamaz, dönüştüremez, bugüne yönelik üretkenlikleri asla gerçekleştiremeyiz. Statükoyu seçmek, statüko ile bütünleşmek edilgenliği seçmek anlamı taşır. Küreselleşen genç kuşaklara statükonun içerisinde kalarak hiç bir iyi şey kazandırılamaz.





#fanatizm
#bencillik
#bağnazlık
8 yıl önce