Minimal öykülerin başarılı temsilcisi Bünyamin Demirci ilk kitabı Kelebeğe Tapan Adam'dan 2 yıl sonra tekrar edebiyatseverlerle buluştu. Yeraltı Bulutları isimli eser, farkında olmadan sizi içine çeken hikayelerle dolu. Bir sel baskınında köy mezarlığı sele kapılsa ne olur? Köyü yılanlarla beraber cesetler de bassa ne olur? Peki o cesetlerden bir tanesi tıpatıp size benzese ne olur? İnsana zor sorular soran kitabın yazarına biz de sorularımızı yönelttik.
Sanki iki ayrı kişinin kitaplarını okumuş gibiyim.
Kendimi tekrar edemezdim. Sadece başkalarına değil kendimize de benzemememiz gerekiyor. Kurgunun öne çıkması için müziğin sesini kısmalıydım. Bunu yapınca hem öyküler uzadı hem de farklı bir şey ortaya çıkmış oldu. Sadece bu değil tabii. Okumalarımı değiştirdim, farklı şeyler okudum. İnsan en iyi okuyarak öğreniyor. Ve değişiyoruz bir yandan, ben de değiştim. İlk kitap bana çok şey öğretti.
Bir çatı oluşturmak faydalı oluyor. Mekânı bildiğim bir yerden seçmek, anlatmak istediğim şeyi daha kolay aktarmamı sağladı. Bir yandan, beni çok besleyen köyüme borcumu da ödemek istedim. Belki de hikâyelerin en somut ve gerçek yanını mekânlar oluşturuyor. İlk kitapta hemen hemen bütün hikâyeler birbirine bağlıydı. Bu yüzden onu tek bir öykü gibi düşünmek gerekiyor. İkinci kitapta da onları birbirine bağlayan sadece mekân değil. Bazı hikâyeler birbirini tamamlıyor.
İzlediğim bir çizgi var ve bu çizginin dört maddesi: Oku, Dinle, Söyle (Yaz) ve Sus. İnsan okurken de dinlerken de yazarken de susmalı. Susmanın olmadığı yerde gürültü vardır. Müzikte esler de müziğe dâhildir, demişti bir hocam. Büyük sanatçılar susmayı bilmişler hep. Cehennem'de bile konuşacağız sanırım; Cennet'te susarız belki.
Köyüme her yıl gitmeye çalışırım. Orada gözlem yapmak kolay, çünkü zaman yavaşlıyor. Tarkovski'den ilhamla, madem sanatçının görevi zamanı mühürlemek o zaman bunu nasıl yapacağımızın yolunu bulmak gerekiyor. Ben köyde buldum. Mesela bir ağacın tepesine bıraktığım ses kayıt cihazını saatler sonra alıp dinliyorum. Ağacın büyüdüğünü bile duymanız mümkün. Ali Ural hocam alıcılarınızı açık tutun, der. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Bir sanatçı bakışıyla, estetiği yakaladığınızda zaman kendiliğinden yavaşlıyor zaten. Hiçbir şeyin görünen yüzüyle yetinmiyorum. Duyduğum seslerin peşinden gidiyorum. Çocuklar, deliler, ölüler, yaşlılar ve hayvanlar özellikle dikkat ettiklerim.
En eğlenceli görünen hikâyede bile bir acının izi var. Ben mutluluklardan değil hayatın acı yanlarından sıçrayarak bir şeyler yazmaya çalıştım. Dolayısıyla beni sarsmayan hiçbir şeyi kitaba koymadım. Fakat “Suyun Getirdiği” hikâyesi üzerinde durabiliriz. Bir tufan hikâyesi… İnsan hâlâ tufanlarla boğuşuyor ve maalesef boğulduğunun bile farkında değil. Kur'an-ı Kerim'deki kıssaları yalnız ilk anlamlarıyla düşünmemek gerekiyor. Ruhlarımızın uğradığı tufanların farkına varamayız yoksa.
• • •
Yeraltı Bulutları
Bünyamin Demirci
Şule Yayınları
Kasım 2016
93 sayfa