|

İran'ın yeni piyonu: Haşdi Şaabi

Dış politikada radikal ideolojik söylemiyle ve dini argümanları öne çıkarmasıyla bilinen İran, son dönemde Irak ve Suriye'de Şii doktrinini ihraç eden bir tutum sergiliyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 10/04/2016 Pazar
Güncelleme: 23:25 - 9/04/2016 Cumartesi
Yeni Şafak
Mehmet Alaca - Gazeteci

Bekir Aydoğan - Gazeteci


Irak'ın ikinci büyük kenti Musul'u IŞİD'den kurtarmaya yönelik operasyona Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) peşmergeleri ve Sünni milisler katılırken, Irak'ta İran'ın Şii hegemonyasının yeni manivelası haline gelen milis grubu Haşdi Şaabi'nin katılması Sünni ve Kürtler tarafından istenmiyor. Son dönemde Bağdat ve civarında yaşayan Kürt ailelere ve Sünni aşiretlere yaptığı baskıyla adını duyuran İran destekli Şii milis grubuna ABD de ilgi göstermeye başladı. Kısa zamanda Tahran'ın Bağdat yönetimi üzerinde hegemonya aracına dönüşen Şii milisler orta vadede toplumsal ve siyasal karmaşayı derinleştirecek mahiyet taşıyor. Zira daha şimdiden Uluslararası Af Örgütü gibi insan hakları örgütleri Haşdi Şaabilerin insan haklarını ihlal eden uygulamalarının altını çiziyor.



HIZBULLAH 2.0 MI?


Irak özelindeki bölgesel denklem IŞİD'in Haziran 2014'te Musul'u işgal etmesiyle altüst oldu. Hatırlanacağı üzere aynı yılın 30 Nisan'ında yapılan tartışmalı genel seçimler bölgede güvenlik eksenini ve yaşanan kaosun yönünü değiştirmişti. Seçimlerde itirazlara rağmen Nuri El-Maliki'nin üçüncü dönem Başbakan olma ısrarı ve hükümetin kurulamaması IŞİD'in gücünü bölgede tahkim etmesine hizmet etti.



Tahran 2014 seçimlerinde Haydar El İbadi'nin Başbakan olmasına rezerv koymuş fakat Irak'taki en büyük Şii dini makamı Ayetullah Ali El-Sistani'nin Maliki'yi gözden çıkardığına kanaat getirince İbadi'ye razı olmuştu. Bu süreçte Sistani'nin IŞİD'e karşı cihat fetvası vermesi Şii toplumu harekete geçirdi. Maliki'yi kaybeden İran fetvadan aldığı güçle bölgede nüfuzunu artırma fırsatı bularak Irak ve Suriye'de askeri ve politik olarak görünürlüğü artırdı.



IŞİD'e karşı savaşma gerekçesiyle kurulan Haşdi Şaabi, Sistani'nin çağrısı ve İran'ın çabasıyla böylesi tartışmalı bir süreçte kuruldu. Başta güvenlik güçlerine destek amacıyla kurulan birlik IŞİD'le mücadelede kısa sürede yönlendirici konuma yükseldi. Peşmerge maaşlarını ödemeyen merkezi hükümetin Şii milislere önemli bir bütçe ayırarak kurumsallaştırma çalışmaları bölgedeki yeni angajmanın da mesajını içeriyor. Saddam sonrası 'baassızlaştırma' politikası ile Sünnilerin siyasi, ekonomik ve toplumsal alandan dışlanması ve en küçük protesto gösterilerine dahi El-Kaide suçlaması getiren Bağdat'ın mezhepçi politikası Maliki yönetimi ile terör örgütü IŞİD'e Irak'ta kullanılabilir bir alan açmıştı. Irak'ta IŞİD'i doğuran sebeplerden olan Şii merkezli politikaları tahkim eden Şii milislerin IŞİD'i ortadan kaldırması inandırıcı gelmediği gibi, IŞİD sonrası Irak'ta bu denli gücü ele geçirmiş bir yapının tasfiye olmamak için yeni 'düşman'lar yaratarak İran'ın ülkedeki sopası olarak bileneceğini söyleyebiliriz.


İran'ın Kudüs Güçleri Komutanı Kasım Süleymani'ye bağlı komutanların Irak'ta IŞİD'e karşı operasyonlarda yer alması Tahran'ın Bağdat üzerindeki etkisi açısından önemli bir gösterge. Etkin olduğu bölgelerde askeri ve idari yapılanmaya girişen Haşdi Şaabi'nin Sünni Arap ve Kürtler üzerindeki sekter tutumu dinamiklerin Tahran yönünde ne denli değiştiğine işaret ediyor. Haşdi Şaabilerin eğitim yeri olarak daha çok Kerbela ve Necef illerinin seçilmesi motivasyonun yönünü gösteriyor. Ruhani'nin "Büyük İran milleti Irak'taki kutsal mekanları korumak için tereddüt etmez." sözleri de Tahran'ın politik amaçlarla maneviyatı aynı manivelada kullandığına işaret.



Şİİ MİLİSLER ABD'NİN 'YENI NORMAL'İ OLABİLİR Mİ?


İran'ın Haşdi Şaabi hamlesiyle bölgesel ve yerel dinamikleri hareketlendirme gücü ABD'nin ilgisini çekti. Bunda Şii milis grubunun Bağdat'ta artan etkinliği olduğu kadar, Şii yönetimle bağları kopma noktasında seyreden Kürt ve Sünni grupların söz konusu milis grubunun faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlığın bir sonucu olarak merkezi yapının kontrolünün gevşemesi de yatıyor. Daha da önemlisi IŞİD'le mücadelede Sünnilerin aktif rol alması için yeterli bir politika üretemeyen Bağdat hükümeti ve ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon, Sünnileri Haşdi Şaabi ile IŞİD'in arasında eziyor.



Maliki'ye yakınlığıyla bilinen Bedir Tugayları komutanı Hadi El Amiri ve Kasım Süleymani'nin Şii milisler arasında artan popülaritesine İbadi'nin mesafeli yaklaştığının altını çizmek gerekir. Batı'ya şüpheyle bakan Maliki İran'ın bölgede etkin olmasını desteklerken, İbadi batılı ilkeleri savunan ve ABD ile ilişkilerin konsolide edilmesine taraftar bir motivasyon çiziyor. İbadi'nin İran'a göreceli yaklaşımını olumlu karşılayan ABD, İran'ın Irak'ta Şii milisler üzerinde etkinliğinin daha da artmasını istemiyor.


ABD, uzun süre IŞİD'e karşı düzenlenen operasyonlarda Şii milislerin yer almaması için İbadi'ye telkinlerde bulunarak, ülkedeki Kürt ve Sünni grupların sisteme dahil edilmesini sağlayarak İran'ın ülkedeki etkisini dengeleyebileceğini düşündü. Fakat ABD Basra Başkonsolosu Steve Walker'ın geçtiğimiz ay yaralı Haşdi Şaabi militanları kaldıkları hastanede ziyaret etmesi Washington'ın 'yeni normal'ine alışmaya çalıştığının net bir göstergesi. Yaralılara acil şifalar dileyen Walker "IŞİD ile mücadelenizde Amerikan ve İran halkı sizinle gurur duyuyor." ifadelerini kullanmıştı.



ABD geçmişteki rezervlerine rağmen Haşdi Şaabilerin gelecekte ülkede edineceği rolü farkettiği için politika değişikliğine gitti. Zaten İran'a yönelik ekonomik ambargonun kaldırılması ve nükleer anlaşma ile onarılan Tahran-Washington ilişkileri ABD'ye Şii milislere yakınlaşma imkanı sundu. Bu yakınlaşma aynı zamanda Suudi Arabistan başta olmak üzere Hizbullah'ı terör örgütü ilan eden Körfez ülkelerini de yakından ilgilendirecek. İran ile Suudi Arabistan arasındaki ezeli rekabetin Şii milisler konusunda da kendini gösterdiğini, Suudi Arabistan Bağdat Büyükelçisi Thamer El-Sabhan'ın Haşdi Şaabilerin sabıkalı bir geçmişinin olduğunu ve mezhepçilik yaptığını ileri sürmesinden anlayabiliriz.



IRAK'IN DAĞILMASINA YOL AÇABİLİR


Hizbullah'ın Körfez ülkelerince terör örgütü ilan edilmesinin ardından Şii milislere göz kırpan ABD, Körfez'in tepkiselliğine rağmen İran'la vardığı nükleer anlaşmada olduğu gibi, Irak'taki Şii milisleri de sisteme dahil ederek İran etkisini dengeleyebileceğini inanıyor. Nükleer İran'ı sisteme dahil ederek Ortadoğu'dan çekilmeye başlayan ABD'nin bu hamlesi, Şii milisleri kurumsallaştırıp küçük Ortadoğu Irak'tan da çekilmesi ihtimalini de akıllara getirirken, Ortadoğu'da artan Suudi-İran gerginliğinde olduğu gibi beraberinde Irak'ın dağılmasına da hizmet edebilir.



Uzun yıllardır maruz kaldığı ekonomik ve politik tecrit İran'ın toplumsal ve siyasal belleğinde derin izler bıraktı. Dış politikada radikal ideolojik söylemiyle ve dini argümanları öne çıkarmasıyla bilinen İran, son dönemde Irak ve Suriye'de Şii doktrinini ihraç eden bir tutum sergiliyor. İbadi üzerindeki baskısı giderek artan Tahran yönetimi açısından Irak için iki senaryo konuşulabilir. Birincisi İranlılaştırılmaya doğru evrilen bir Irak'ta Tahran'ın Şii devrim doktrinini dayatan ve giderek birincil güç konumuna yükselebilecek Haşdi Şaabi. İkincisi ise üçe parçalanmış ve bir parçası Şii devleti olan Irak'ta Şii parça içerisinde İran devrim ilkelerinin koruyucusu bir Haşdi Şaabi. ABD de facto olarak üçe bölünmüş ve egemen olmayan bir Irak'ta, bürokraside etkinliği artan ve orduya alternatif yaklaşık yüzelli bin kişilik İran destekli Şii milis gücünü artık gözardı etmek istemiyor. ABD böylesi bir durumda denklemin dışında kalmak istemediği ve İran'la 1979-2015 yılları arasında yaşadığı ihtilafı tekrarlamamak için istemeyerek de olsa Şii milislere yakınlaşıyor. İran'ın yeni Hizbullah'ı Haşdi Şaabi, ABD'nin Şii dünyasıyla çatışma değil kontrollü bir uzlaşıyı tercih ettiği bir denklemde Washington için Irak'ta 'yeni normal' olabilir.




#ışid
#Hizbullah
#Ortadoğu
8 yıl önce