|

Kelimelerin Ankara ziyareti

Yazar ve şair Hüseyin Akın, Ankara İyi Kalpli Üvey Ana eseri Çizgi Kitabevi yayınları arasından çıktı. Yakup Kadri, Füruzan, Nihat Genç, İbrahim Tenekeci, Ceyhun Atuf Kansu gibi edebiyatçıların da konuk olduğu kitap, Ankara’nın mescitleri, mimari yapısı, coğrafyası ve 15 Temmuz’daki direnişi üzerinden farklı bir okumaya tabi tutuyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 14/12/2016 Çarşamba
Güncelleme: 22:07 - 13/12/2016 Salı
Yeni Şafak
ÖZGÜR ARAS TÜFEK


İzmir'de büyüyüp İstanbul'da yaşayan biri olarak, Ankara ile aramda hiçbir hızlı trenin kısaltamayacağı uzak bir mesafe olduğunu düşünmüşümdür hep. Ankara'ya ilk gittiğimde yirmili yaşlarımın başındaydım. Çok iyi hatırlıyorum; bir şey kaybetmiş gibi sağa sola bakıp duruyordum. Etrafta arayıp bulamadığım maviliğin özlemini gidermek için başımı göğe çevirmiş gördüğüm manzara ile nefessiz kalayazmıştım: kasvetli bir grilik. Sonraları hep şunu merak ettim: O kadar şehir varken insan neden Ankara'da yaşar ki?


Başkent hakkındaki düşüncelerim Hüseyin Akın'ın son kitabı “Ankara İyi Kalpli Üvey Ana”yı okuyana dek klasik bir Ankara-İstanbul polemiğinin ötesine geçmemişti. Hani şu martılar, deniz kokusu ve vapur sesi olmadan yaşayamam kabilinden şeyler. Kitabı okuyunca fikrim değişti mi? Hayır. Fakat Ankara hakkında katı ve keskin cümleler kuramaz oldum. Ankara'yı bilmek, tanımak aramızdaki mesafeyi biraz daha azalttı sanki. İnsan hep böyledir zaten; tanıdıkça yaklaşır, yaklaştıkça sever.



İLLE DE İSTANBUL


Hüseyin Akın samimi ve incelikli üslubuyla Ankara'yı İstanbul sıcaklığıyla anlatıyor. Anlatıyor diyorum çünkü yazar kitabında okuyucuyla öyle bir yakınlık kurmuş ki kitabı okurken onu bir kürsünün ya da yazı masasının arkasında değil de kendinizle omuz omuza, yan yana hissediyorsunuz. Önsözde, “Bir şehri insan kendine benzetirse ancak o zaman oranın sakini olabilir. Ben ki İstanbul gibi yerde bunca zaman sükûnetimi koruyabildiğime göre gerçek anlamda bir İstanbul beyefendisi olamasam da hakiki anlamda bir İstanbul sakini olduğumu söyleyebilirim” diyerek Ankara İstanbul kıyaslamasında kendi tercihini okuyucudan gizlemeyerek sözlerine şöyle devam eder: “Bana şimdi sorsalar ki deniz mi kara mı diye, ne deniz diyesim gelir ne de kara. Sadece İstanbul derim ille de İstanbul.”



Akın, Yahya Kemal'e sorulduğu gibi kendisine Ankara'nın neresini sevdiği sorulduğunda ise cevabının şöyle olacağını söyler: “Kendini kolay sevdirmemesi ve çok emek sarf edilerek kendine yaklaşana kucak açabilmesini...”


Ankara kitabı, yazarın uzun yıllar boyunca Ankara hakkında okuduklarından, seyrettiklerinden, gezip gördüğü yerlerden, araştırmalarından ve hissedişlerinden devşirdiği bir bütünü oluşturuyor.


Hüseyin Akın bir bakıyorsunuz Ankara'nın mimarisinden, tarihinden, manevi şahsiyetlerinden bahsediyor bir bakıyorsunuz Rasim Özdenören ile sohbet ediyor, size diyor ki “Ankara bana hiç ilham olmadı. Sakat çocuklar daha çok sevilirmiş ben sakat bir çocuğu sever gibi seviyorum Ankara'yı.” Sonra bir bakıyorsunuz bir şiirin içindesiniz;



Ankara Ankara


Bir kent değil burası, bir acenta dizisi,


Bir iş hanı, bir umumi mümessizlik belki,


Büyük mağazalar, bahçeliğe özenen süpermarketler


Tutulmak üzere verilmiş bir söz gibi.



Ankara Ankara


Ey iyi kalpli üvey ana!



Hüseyin Akın'ın kitabın adını Cemal Süreya'nın bu şiirinden esinlenmesinde kendisinin de usta bir şair olmasının payı olduğunu söylemeye gerek var mı bilmem ama okuyucuyu etimolojiden tarihe, mimariden musikiye bir yolculuğa çıkarırken; keçisiyle, kedisiyle, tavşanıyla, gazozuyla Ankara'yı anlatırken onu, Ankara sokaklarında soluk soluğa bir koşuya çıkaracağını söylemeliyiz. Akın, bütün bunları öğrenmeye ve kendini anlatmaya hevesli zeki ve afacan bir çocuğun bir oyuncak müzesi gezisindeki heyecanına benzer bir heyecanla yapıyor. Okuyucuya da dinamik, yer yer muzip, son derece meraklı bir çocuğun peşinden koşar gibi her an uyanık ve soluk soluğa bir okuma yapmak kalıyor.



MABETSİZ ANKARA'YA MESCİD REHBERİ


Hüseyin Akın kitabı üç bölüme ayırmış. Birinci bölümde Ankara'nın adının serüvenine, Ankara'nın tarihine dair bilgiler aktarıyor. Akın kitabın bu bölümünde adeta bir yönetmen edasıyla okuyucuyu, Ankara'yı tanıkların sesinden dinlemeye davet ediyor. Sahneye kâh Fuat Baymuroğlu çıkıp Hacı Bayram-ı Veli'nin Ankara'da nasıl bir manevi moral merkezi olduğunu anlatıyor kâh Ahmet Hamdi Tanpınar sözü alıp Ankara'nın kendisine hep dasitani ve muharip göründüğünden bahsediyor. Az sonra Yahya Kemal'in dönüşünü sevdiği Ankara'sına kulak veriyoruz, o konuşmasını bitirir bitirmez doğudan batıya onlarca seyyah, Ankara hakkındaki düşüncelerini dinlememizi istiyor. Akın Ankara: İyi Kalpli Üvey Ana kitabındaki mahir üslubuyla okuyucuyu sıkmadan ve bunaltmadan da belgesel kitap yazılabileceğine dair başarılı bir örnek ortaya koyuyor.



Yazar, Osman Yüksel Serdengeçti'nin Mabetsiz Şehir kitabından şöyle bir alıntı yapıyor “Yaşlıca birisi çıktı ve bana sordu: 'Oğlum bu civarda camii şerif var mı?' 'Babam, dedim burada naşerifler var' Anlamaz gibi yüzüme baktı; 'Bu şehirde mabut yok, mabet yok!' 'Ne var ya?' dedi. Burada oturan insanların ekseriyetinin mabutları cebinde, mabudeleri de yataklarında.” Akın'a göre Ankara artık eskisi gibi mabetsiz bir şehir olmasa da minaresiz şehir olma özelliğini koruyor. Bodrum katlarına sıkıştırılan mescitlerde ezan sesleri daha bir kat yukarı çıkmadan boğulup kalmaktadır. Bu türden namaz kılma mekânlarına ona göre ne camii denebilir ne de mescit. Olsa olsa camikondu yahut mescitkondu denebilir. Yazar yine de büsbütün bir karamsarlık oluşturmaktan kaçar ve bu mabetsiz şehirde namaz kılmak için mekân arayanlara faydalı olsun diye hazırladığı mescit rehberini de kitabına ekler.


Kitabın ikinci bölümünde Yakup Kadri, Füruzan, Ahmet Kekeç, Nihat Genç, Rasim Özdenören, İbrahim Tenekeci, Ali Cengizkan, Ceyhun Atuf Kansu gibi birçok yazar ve şaire ait öykü, deneme, şiirlerden bölümlerle edebiyatçıların Ankara'sına yer veriliyor. Üçüncü ve son bölümde ise Akın bizzat kendi tecrübe ve dikkatiyle Ankara'ya dair elde ettiği çarpıcı, işe yarar biraz da magazinsel bilgileri okuyucuyla paylaşıyor.



15 TEMMUZ VE ANKARA'NIN SEĞMEN GELENEĞİ


Hüseyin Akın kitabın son bölümünde Ankara halkının kadim kültürü seğmen geleneğini 15 Temmuz'da tankları yürütmeyerek yeni bir anlayışla yaşattığını ve Kazanlıların bu kez kazandığını ekliyor. Kitabın sonunda Ankara muharip bir kent olduğunu 15 Temmuz'da tekrar ispatlamıştır diyerek kentin hakkını teslim etmeyi de ihmal etmiyor.





• • •


Ankara: İyi Kalpli Üvey Ana


Hüseyin Akın


Çizgi Kitabevi


Ekim 2016


128 sayfa




#Hüseyin Akın
#Osman Yüksel Serdengeçti
#Mabetsiz Şehir
7 yıl önce