|

Kiraz ağacının kökleri

Üç yıl önce aramızdan ayrılan şair ve yazar Şükrü Karaca’nın iki eseri Dünyayı Dolduran Kiraz ve Ânestü Nârâ yeniden Ötüken Neşriyat etiketiyle raflardaki yerini aldı. Dünyayı Dolduran Kiraz, kendimize dönmemizin önemini vurguluyor

Yeni Şafak
10:45 - 13/04/2017 Perşembe
Güncelleme: 15:53 - 13/04/2017 Perşembe
Yeni Şafak
Kiraz ağacının kökleri
Kiraz ağacının kökleri
AHMET ÖZKAYA

Bir ağaç düşünün, bir kenarda, öylece ve bir başına... Ama bu yalnız, yapayalnız ağaç bir dünya dolduracak kadar büyük olsun: Bir çocuğun dünyasını. Şükrü Karaca’nın ilk baskısı 1989 yılında yapılan ve büyük yankı uyandıran tek romanı Dünyayı Dolduran Kiraz yazarın vefatının üçüncü yıldönümünde yeniden basıldı.

YOLCULUĞA AÇILAN KAPI

Dünyayı Dolduran Kiraz, okuru daha ilk cümlesiyle büyülü bir atmosfere taşıyacağını müjdeleyerek, 1960’ların Türkiyesi’nde bir köye götürüyor bizi: Kepenek’in köyüne. İnlerin cinlerin ip oynadığı, devcileyin kurbağaların çocukları yuttukları, aynalı kuşların bacalardan girdiği ve dünyanın sadece “ora”dan ibaret olduğu bir köy… Romanın kahramanı Kepenek, babasının ölümüyle birlikte kâh genişleyip ötelere, öteki ruhlara kadar uzayan bir dünyayla kâh daralıp kendinde, yalnızca kendi ruhunda mekân tutan bir dünyayla okuru yüz yüze getirir. Ve onu hem ötelere hem de kendi içindeki yolcuklara götüren kapısı, sığınağı ve hatta kurtarıcısı olan kiraz ağacı ile.

Şükrü Karaca, gerek mahalli kelimeleri gerek şiir düzmekteki ustalığıyla kurguladığı cümleleriyle okuru içinde yaşadığımız halde hep o hasretini çektiğimiz “buraya”, kendi gök kubbemizin altındaki “yurt”a götürüyor. Kepenek’le birlikte ailelerde başlayan çözülmeleri, “okumuşlarımız” ile ahali arasında açılan mesafeyi, devletin bin bir yüzünden ancak birkaçına tesadüf etmiş ve bundan da ürkmüş “vatandaşları” görüyoruz romanda. Ve tabiî gurbet eli, “para kazanmayı” ve şehri… Milyonlarca insanı yuttuğu halde bir türlü doymayan ve oburluğunu, son ferdine kadar yuttuğu ailelerin bir türlü geçiremediği şehri…

Dünyayı Dolduran Kiraz, dünya edebiyatında bugün dikkate değer bulduğumuz hemen her eser gibi yerli unsurların ustaca harmanlanıp evrensel anlatıya dönüştüğü bir eser. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın dört bir köşesinde insanlar benzer sıkıntılar ve değişimler yaşadılar ve halen yaşıyorlar. İnsanı rahatsız eden değişim değil, değişimin hızıdır. Tarih denizinin akıntısı, insanlığın maceraya başladığı o hesaplanamaz geçmişinin hiçbir döneminde çağımızdaki kadar hızlı ve dehşetli akmamıştı. Şükrü Karaca, bu durumu Kepenek’in gözünden ne kadar da veciz bir şekilde anlatır: “Tarih bu şeridin içinde. Sınıfımızın uzun duvarına asılı. Beşler bu şeride bakıp tarihi görüyor herhalde. Ben göremiyorum. Ama tarih bu şeridin içinde akıyor; biliyorum. Bir su gibi akıyor tarih. Karanlık bir delikten çıkıyor, “Karanlık Çağlar’dan”... Aka aka bugüne geliyor. Zaman geçtikçe bu şerit de uzayacak. Uzaya uzaya öteki duvara dayanacak. Sonra kıvrılıp o duvarı da geçecek. Sonra ne olur Allah bilir. Şeridin sonu da karanlık bu yüzden.”

Kök salmak, kök salınan toprakları “yurt” tutmak ve karanlık çağlara karışıp karanlık olmamak için hepimizin bir ağaca, tutunacak bir dala ihtiyacı var. Şükrü Karaca’nın Dünyayı Dolduran Kiraz’ı bize kendi kiraz ağacımızı gösterdiği için büyük önem taşıyor. Şükrü Karaca, kendi masallarımıza, kendi efsanelerimize, kendi türkülerimize ve duvarlarında ateşlerden süzülen o büyülü görüntülerin yürüdüğü kendi evlerimize işaret ediyor.
  • KİTABIN KÜNYESİ
  • Dünyayı Dolduran Kiraz
  • Şükrü Karaca
  • Ötüken Yayınları
  • 2017
  • 139 sayfa
#Dünyayı
#dolduran
#kiraz
#kitap
7 yıl önce