|

Koca yürekli Türkiye’nin direnişi

Cumhurbaşkanı Erdoğan boşuna ‘’Dünya beşten büyüktür’’ dememiş. Onu bugünlerde gördük. Türkiye, dünyanın yapamadığını Suriye için yapıyor. Kendi ülkesinde şehitler verirken, terör ve vatan hainleriyle mücadele ederken bile, yardıma muhtaç diğer insanların çağrısına koşuyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 23/12/2016 Cuma
Güncelleme: 23:34 - 22/12/2016 Perşembe
Yeni Şafak

Sosyal medyanın hayatımızda bu kadar etkin rol almasıyla birlikte sık sık kendi kendime derdim: Keşke Bosna'da geçirdiğimiz savaş döneminde de internet bu kadar faal olsaydı da sesimizi daha fazla duyurabilseydik. Bugün ise Suriye savaşını neredeyse canlı olarak takip ettiğimiz günlerde yanıldığımı görüyorum. Maalesef, Bosna savaşından 20 yıl sonra da hiçbir şey değişmemiş. Dünya, büyük güç denilen ülkeler, yine üç maymunu oynamaktalar. Arada bir liderleri ortaya çıkar kınama mesajları gönderir, savaş durmalı, der ve olay orda biter. BM'den ise bahsetmeye bile gerek yok. Bosna savaşı döneminde ilk zamanlarda BM'den bir umudumuz vardı. Her toplandıklarında ''Ha oldu ha olacak'' derdik, ''Bu sefer bir şey çıkacak'' derdik. Sonra aylar geçti, yıllar geçti, umudumuzu da kestik onlardan.



Ben Bosna savaşının dört yılını Saraybosna'da kuşatma altında geçirdim. Saraybosna da BM'nin koruması altında ilan edilmiş bir bölgeydi. Güya. Çünkü ben neler yaşadığımızı çok iyi biliyorum. ''Koruma altında'' abim şehit oldu, evimiz bombalandı, keskin nişancılara hedef olmamak için okula zikzak çizerek koşup gittim vs vs... Daha dün yardım bekleyen bir savaş çocuğuydum; bugün ise, diğer savaş çocuklarının imdat çığlıklarını dinliyorum. Ve bir şey yapamamanın çaresizliği beni bitiriyor.



DÜNYA BİR YANA TÜRKİYE BİR YANA


BM olsun, büyük güç ülkeler olsun, hepsi Bosna savaşından sonra ders aldıklarını söylemişlerdi. Bugün Suriye yaşanırken, ders diye neyi kastettiklerini gerçekten anlayamıyorum. Savaşta çocuk aklıyla düşünürdüm ki: "Dünya bilmiyor neler yaşadığımızı, çocukların öldüğünü, bilseler kesin yardım ederlerdi bize.'' Bugün ne kadar safiyane düşündüğümü anlıyorum. ''Süper güçler'' her şeyi biliyor, hatta savaşta olanlardan daha fazlasını da, ama, izlemeyi tercih ediyor.



Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan boşuna ''Dünya beşten büyüktür'' dememiş. Onu bugünlerde de gördük. Türkiye, dünyanın yapamadığını Suriye için yapıyor. Kendi ülkesinde şehitler verirken, teröristler ve vatan hainleriyle mücadele ederken bile, yardıma muhtaç diğer insanların çağrılarına da koşacak kadar koca yürekli bir Türkiye var. Elbette, kimse Türkiye'den savaşı durdurmasını bekleyemez, ancak, ateşkesin sağlanması, sivillerin kurtarılması ve onlara gerekli yardımların ulaşması için Türkiye elinden gelenin fazlasını yapmış durumda. Kendi ülkesine kabul ettiği mültecileri saymıyorum bile, ki onları da görmemezlikten gelemeyiz.


Bosna savaşının bitimine aylar kala, şehit ağabeyimin mezarını ve babamı Bosna'da bırakarak, annemle Türkiye'ye mülteci olarak gelmiştim. Belki de o dönem Türkiye'nin kapısını çalan son Boşnak mültecilerden biriydim. Ve Türkiye beni kabul etdi; iki yıl kaldım ve bana kalacak yer verdi, okuttu, yedirip içirdi. Bugüne kadar çok kez kendime sormuşum: ya Türkiye beni kabul etmeseydi? Bugünki gibi güçlü bir insan olur muydum? Savaş psikolojisini bu denli atlatabilir miydim? Yoksa hala bir kamyonun geçmesiyle, bomba sanıp kendimi yere mi atardım? Ve belki en önemlisi, Türkiye'yi de Bosna gibi vatanım olarak sahiplenir miydim?



HALEP'TE BİR ÇOCUĞUN NE HİSSETTİĞİNİ BİLİYORUM


Türkiye'de bulunan mülteciler arasında illa ki uzatılan o yardım elini kötüye kullanmak isteyenler de vardır. Ancak, şundan da eminim: Türkiye'yi de vatanı olarak bilen çocuklar yetişmektedir. Yahut, hayatı boyunca evlatlarını savaştan kurtardığı için Türkiye'ye dua edecek anneler bulunmaktadır. Ve gelecekte, inanın bunlar daha ağır basacaktır.


Ben savaş nedir biliyorum. Halep'teki o her bir çocuğun neler hissettiğini çok çok iyi biliyorum. Her bomba sesinde, kendini öyle koruyacağını sanarak, elleriyle kulaklarını nasıl kapattığını biliyorum. O annelerin çaresizliğini de hissediyorum, çünkü, aynı çaresizliği ben de annemin gözlerinde dört yıl boyunca gördüm. Mülteci olmak nedir, biliyorum. Bosna'da savaş olmasına rağmen, o zaman ağlaya ağlaya terk etmiştim toprağımı. Çocuktum, evet, mermi kovanlarından da oyun yapıyordum, ama savaşın da zorla olgunlaştırdığı, hayali kalmayan bir çocuktum. Ve Türkiye'de, o mültecilik yıllarında, tekrar hayal kurmayı öğrenmiştim.



O DUALAR, O HAYKIRIŞLAR BİR UMUT!


Bu yüzden, bugün Türkiye'nin Suriye için yaptıklarının ne denli önemli ve değerli olduğunu biliyorum. Başta Türkiye hükümetinin siviller için gösterdiği önemin ve savaşın durdurulması için sarf ettiği çabaların yüzde birini diğer güçlü ülkeler sarf etse, bugüne kadar Suriye savaşı çoktan biterdi. Ve Türkiye halkı tekrar zorda kalmışların sesi olmaya devam ediyor. Sanmayın ki ettiğiniz dualar boşa gidiyor, ya da sokağa çıkmanız bir şeye fayda etmiyor. Savaştayken, küçük radyoları araba aküsüne bağlayıp haberleri dinlerdik. Ve bir yerde birileri bizim için dua ediyor, sokağa çıkıyor, diye haber duyduğumuzda, annemin ve babamın ağladığı günleri ben hatırlıyorum. İnanın, o dualar, o haykırışlar, Suriye'de savaşta olanlar için bir umuttur, pes etmemek için bir nedendir.


Nerede mazlum varsa en çok haykıran hep Türkiye'dir. Belki Kanada Başbakanı Justin Turdeau'nun mültecilerle konuşması sırasında döktüğü gözyaşı kadar ilgi görmüyor Türkiye'nin haykırışları, ama, daha fazla yarar sağladığı kesindir. O yüzden bir savaş çocuğu olarak ve Türkiye'nin zamanında kabul ettiği eski bir mülteci olarak, Türkiye'nin yaptıklarıyla şeref duyuyorum.


Saraybosna'dan dualar ile…


#Sosyal medya
#Dünya beşten büyüktür
#Direniş
7 yıl önce