|

Korkudan gömülen kitapları kurtardık

Medreselerde okutulan kaynak dini kitapları gün yüzüne çıkarmak için köy köy gezen Haşimi Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Ali Sözer, “Korkudan yakılan kitaplar oldu. Kimileri gömmüş kitapları. Bir daha bulamamışlar. Yahut açıldığında çürümüş maalesef. Köylerde bile önemli eserler mevcuttu. Mesela ben kendi köyümüzde bazı el yazma eserlerin sayfalarını buldum. Beş asırlık bir yazma vardı mesela” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 14/02/2016 Pazar
Güncelleme: 03:24 - 14/02/2016 Pazar
Yeni Şafak

Bir dönem Arapça kitapları Anadolu'da insanlar korkuyla toprağa gömdü ve bu kitapların büyük çoğunluğu orada çürüdü. Bir kısmı ise kütüphanelerde, evlerde yıllarca sır gibi saklandı. Semerkand Yayınları bünyesinde kurulan Haşimi Yayınları Osmanlı döneminde medreselerde okutulan dini kaynak kitapları bulup yeniden basmak için Anadolu'yu, Balkanları, Irak ve Suriye'yi şeher şehir köy köy dolaştılar. Buldukları kitapları yeniden bastılar. Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'yle 12-25 Şubat tarihleri arasında ortaklaşa düzenlenen Arapça Kitap Fuarı'nda bu kitapları okurla buluşturan Haşimi Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Ali Sözer'le kayıp kitapları gün yüzüne çıkarma hikayelerini konuştuk.



Osmanlı coğrafyasındaki medreselerde okutulan kaynak kitaplar üzerine kapsamlı bir çalışma yaptınız.Ne tür bilgilere ulaştınız?


Öncelikle Osmanlı medreselerinde okutulan kitaplar meşhur kitaplardır. Çünkü söz konusu metin, şerh yahut haşiyeler asırlarca okutulmuş, üzerine çalışmalar yapılmış, neredeyse bütün İslam coğrafyasında bilinen eserlerdir. Yani dolayısıyla bu müfredata dahil olan kitaplar erbabınca malumdur. Sadece bazı çeşitli asırlarda ve bazı coğrafyalarda aynı konuda yazılmış bir başka eser tercih edilmiştir. Mesela bir bölgede cürcanî'nin Avamil adlı eseri ve şerhi okutulurken bir başka bölgede İmam Birgivî'nin yine aynı isimli Avamil'i ve şerhi okutulmuştur. Bu medreselerde okutulan sarf, nahiv, mantık, bedi, beyan, ilm-i vaz' gibi bütün ilimler için geçerlidir. Hatta Katip Çelebi'nin Keşfü'z-Zunûn adlı aksiklopedik eserinden hangi kitapların tercih edildiğini görebiliyoruz. Hülasa olarak medrese kitapları bölgelere göre değişse de bilinmekte ve çok okunduğu için el yazma kütüphanelerinde çok fazla nüshaları bulunmaktadır. Buraya kadar her şey normal tabi. Mesele son bir buçuk asırda İslam dünyasında medreselerin birer birer kapanması ve Osmanlı'nın yıkılışıyla birlikte de sahadan tamamen çekilmesiyle ortaya çıkan fotoğraftır. Bizde tevhid-i tedrisat ile başlayan süreçte medreseler kapatılmış ve bir süre sonra bu kitaplar yasaklanmıştır.



Bu eserleri tespit edip ortaya çıkarmakta zorlandınız mı?


Medrese kitapları birçok el yazma esere göre çok daha fazla tedavülde olduğu için kolayca yazma nüshalarına ulaşılabilir. Fakat hem medreselerin kapatılması, özellikle modern eğitimin karşısında medrese eğitimim sürekli olarak kötülenmesi bu eserlere rağbeti azaltmıştır. Arap dünyasında bazı yayınevlerince basılan eserlerde sistemli değildir. Hepsini derli toplu ve tahkikli bulmak mümkün değildir. Türkiye'de ise zor şartlarda devam ettirilen medrese eğitimi için bu kitapların çok az bir kısmı tıpkı basımla çoğaltılmıştır. Günümüzde de hala bu yöntemle okutulan eserler var. Haşimi Yayınevi'nin yaptığı bu eserleri bulmak değil, planlı bir yayın stratejisiyle metin, şerh, haşiye ve talikatlarla bütün medrese kitaplarını adım adım yayınlamasıdır.



KÖYÜMDE BİLE EL YAZMASI BULDUM

Peki kaybolmuş günümüze ulaşmayan eserler tespit ettiniz mi?


Dediğim gibi bu kitapların büyük bir kısmı çok meşhur zaten. Ama bilinmeyen kısmı şerhler ve haşiyeler… Mesela Saraybosna'daki Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi'nde çok önemli yazmalar var. Ben burada bazı nadir şerhlere rastladım. Demek ki Balkanlardaki medreselerde bu eserler okutulmuş. Belgratlı bir âlimimizin Adudiyye üzerine yazdığı şerh çok dikkatimi çekmişti. Yine zaman içinde aynı konuda başka bir eserin tercih edilmesiyle unutulan eserler var. Mesela İmam Birgivi hazretlerinin Türkçe bir nahiv kitabının birkaç sayfasını elimize geçmişti. Hâlâ kütüphanemizde… O dönemin Türkçe nahiv derslerinde nasıl kullanıldığını gösteren önemli bir eser. Yine medrese kitapları çok okunduğu için çokça şerh ve haşiye yapılırdı. Bu bir çeşit ders takrir usulüydü zaten. Bunlar da bir araya getirilip kitap olurdu. Böyle eserler tespit ettiğimiz eserler içinde çok fazla. Bizim bu tarz eserleri yayınladığımızı bilenler de hususi kütüphanelerini bizimle paylaştılar, hatta bağışladılar. El yazma eserlerden bahsediyorum. Mesela ordudan albay olarak emekli olmuş bir komutanımız müderris olan dedesinin kitaplarını bağışladı ve bu kitaplar içinde önemli birkaç şerh ve talikat var.



MAĞARADA SAKLANMIŞ

Türkiye'de üniversitelerde yapılan çalışmalarda da tespit edilen önemli eserler var. Mesela Ege'den Ulalı bir alimimizin tek nüshası bulunan sarf ilminde bir eserini basacağız. Bir akademisyen tarafından tespit edilip çalışılmış, meşhur İzzî adlı esere alternatif olabilecek bir eser. Bizim coğrafyamızın eseri… Yine Doğu'da bakir yazmalar var. Ohin kütüphanesinde önemli müfredat kitapları ve şerhleri var. Bunların her biri ana metniyle değil de ders takrir, yani uygulama haliyle önemli birer belge. Bizzat ders verirken yazılmış notlar, şerhler bunlar.



Nasıl bir ekip kurdunuz?


Bu işler için çekirdek denecek ve amatör bir şekilde çalışan ekiple başladık. Zamanla daha iyi öğrendik, aşama aşama hedefimizi olgunlaştırdık. Bugün Suriyeli kardeşlerimizle de çalışıyoruz. Yine Türkiye'de her bir hocamızın hakkını teslim etmek lazım, akademinin de bu konuda emekleri büyüktür. Bu eserleri de sırayla basacağız inşallah. Zaten bu eserlerin her biri akademik ciddiyetle hazırlanmalı ve sonra basılmalı.



Harf inkılabı ve ardından da İnönü döneminde Arapça kitapların toplatılması yakılması hadiseleri yaşandı. Bu kitaplar günümüze nasıl saklanmış?


Tabi bunlar çok acı hikayeler. İmam Şamil hazretlerinin Ruslarla savaşırken yüksek dağlara doğru tırmanırken oğlunu taşıyacağı için kitabı bıraktığı bölümü hatırlıyorum hatıratından. O bölümü gözüm yaşararak okumuştum. Acaba kimlerin eline geçeceksin diye konuşuyordu kitabıyla. Allah onlardan razı olsun. Bizde de büyük acılar yaşandı. Savaş ve göçler büyük bir travmaydı zaten. Bir de bin yıllık kültürümüzü terke zorlandık. Adımızı, aklımızı, hatıralarımızı, hikayelerimizi… Medeniyetimizi… Korkudan yakılan kitaplar oldu. Kimileri gömmüş kitapları. Bir daha bulamamışlar. Yahut açıldığında çürümüş maalesef. Mesela meşhur Ohin kütüphanesi bir mağarada saklanmış. Elhamdülillah el yazma kütüphanelerimize dokunulmamış. Yine tahribat büyük. Köylerde bile önemli eserler mevcuttu. Mesela ben kendi köyümüzde bazı el yazma eserlerin sayfalarını buldum. Beş asırlık bir yazma vardı mesela. Hala dibace kısmı kütüphanemde… Yakın dönemde de yaşanmadı mı bunlar? Arapça kitap bulunup müftülüklere sorulurdu, zararlı bir kitap mı diye? Onlarda bunlar temel eserler deyip tehlikeyi savmışlardır elhamdülillah. Sırf yazısı dolayısıyla bunlar. Kitapların kullandığı alfabe yani.





Ortadoğu'daki alimlerle birlikte çalışıyoruz

Osmanlı topraklarında yazılmış olan kaynak kitaplar aynı zamanda bu topraklardaki birliğin kardeşliğin de nişanesi. Diğer Arap ülkeleriyle ortak bir çalışma yapıyor musunuz?

Arapça kitaplar bizim kardeşliğimizin en güzel belgesidir. Çünkü onların peşinden her coğrafyaya, günümüzde bile ulaşabiliyoruz. Erbil kitap fuarı vesilesiyle Kuzey Irak'ta önemli kaynaklara ulaştık. Mesela Arapça kısmı yayınlanmıştı ama Arapça ve Farsça bütün olarak Mevlana Halid-i Bağdadî hazretlerinin mektuplarını ilk biz yayınladık. Süleymaniye'den bir alimin uzun süreli çalışması. Yine buradan Abdülkerim-i Müderris'in eserlerini hazırlıyoruz. Merhumun torunları bize karşılıksız verdiler. Kahire'den âlimlerle çalışıyoruz. Önümüzdeki yıllarda bunların meyvelerini göreceğiz. Aynı şekilde Fas'tan da çalıştığımız âlimler var. Suriyeli alimler artık yurdumuzdalar. Onlarla birçok çalışma başlattık elhamdülillah.



Bir gecede alimler cahil oldu

Osmanlı döneminde din alimleri eserlerini Arapça kaleme alıyordu. Harf inkılabı, tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu bu değerli alimleri, medreseleri ve kaynak eserleri nasıl etkiledi? Bu alandaki tespitleriniz neler?

Harf inkılabı bir gecede alimlerin cahil sayılması demekti. Bu alimlerin bizim aklımızdı, medeniyetimizdi. Malum olduğu üzere çok alim asıldı. Hicret edenler de çok oldu. Mesela daha bu yasaklardan önce Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ve onun vekili Muhammed Zahid el-Kevseri Mısır'a hicret ettiler. Başka çok alim gitti Mısır'a. Mesela Konya'dan Kaşıkçı Ali Rıza Efendi hazretleri kaşık yaparak Medine'ye hicret etmiş. Uzun yıllar sonra mektupla çağırmışlar mübareği. Memleketi için yazdığı şiiri okurken ağlar insan.



İade-i itibarla belimizi doğrulturuz

Ya peki medreselerin durumu?

Medreselerimiz yok oldu gitti. Alimleriyle, kitaplarıyla, binalarıyla. Bu binaların her biri birer vakıftı. Vakıf ne demek, ümmetin demek, dokunulmaz demek. Tekkeler de birer mektepti. Halk mektebiydi. Hepsi kapatıldı. Ne mi oldu? Halimiz malum. Bugünün fotoğrafı bu travmaların neticesinde ortaya çıktı. Eğitimdeki seviyemiz ortada. Problemlerimiz ortada… Biz ancak kendimize iade-i itibar kazandırarak belimizi doğrultabiliriz.






#Haşimi Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Ali Sözer
#medrese
#kitaplık
8 yıl önce