|

Libya krizi ve Türkiye’nin barış misyonu

Türkiye, Libya’da askeri yöntemler yerine sivil siyasetin önünün açılması gerektiğini devamlı olarak savunmuştur. Libya Siyasi Anlaşması (LSA) çerçevesinde çatışan bütün tarafların kabul edebileceği, toplumsal taleplere karşılık verebilecek ve ülkeyi sivil ve demokratik bir yönetime taşıyacak her türlü girişim değerlidir. Ancak silahlı aktörlerin siyasi hırslarının meşrulaştırılmasına hiçbir şekilde müsaade edilmemelidir.

Yeni Şafak ve
04:00 - 18/10/2017 Çarşamba
Güncelleme: 03:14 - 18/10/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Türkiye, tarihi sorumluğunun bilincinde olarak, Libya’da her zaman yapıcı bir rol oynama gayreti içinde olmuştur. Türkiye’nin bölgede ve Libya’da yapıcı rol oynama gayretinin bir dışa vurumu niteliğinde Libya’ya son gerçekleştirdiğimiz ziyarette, Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez Serrac, Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Abdurrahman Suveyhli, Misratalı siyasi elitler ve Temsilciler Meclisi Başkanı Akiyla Salih’le görüştük. Libya’daki siyasi krizin bütün muhataplarıyla görüşerek, Türkiye’nin birilerinin tasarladığı vekâlet savaşının bir parçası olmadığını açıkça ortaya koyduk. Böylece Libya’da bütün tarafları kapsayan demokratik bir çözümün yanında olduğumuzu bir kez daha muhataplarımıza ilettik. BM Libya Özel Temsilcisi Gassan Selame ile Tunus’ta yaptığımız görüşmede Libya’da siyasi çözüm için hazırladığı eylem planına desteğimizi ifade ederek, Selame’nin çözüm konusundaki kararlı tavrını doğrudan gözlemlemiş olduk.

SÜREÇ TÜM PAYDAŞLARA AÇIK OLMALI

Selame’nin açıkladığı yol haritasıyla yeni bir döneme giren Libya krizinin çözümünde yerel, bölgesel ve uluslararası bütün aktörlere önemli rol düşmektedir, bu süreçte dayatma olmaksızın hakkaniyete uygun ve tüm paydaşlara açık olunmalıdır. Krizin çözümüne yönelik olarak şu ana kadar atılan adımları akamete uğratan tarafların, bundan sonra da bu tavrını sürdürmesi muhtemeldir. Libya’da silahı bir siyasi araç olarak görenler, “terörle mücadele” adı altında Libya’daki çatışma alanını genişletenler, Libya’da toplumsal kesimler arasında kin ve nefreti derinleştirdiği gibi radikalleşmeyi de körüklemiştir. Bu noktada çatışmalara bir an önce son verilerek, siyasi sürecin daha sağlıklı işlemesi için ateşkesin sağlanması bir hayli önemlidir. Libya’ya yönelik silah ambargosunun Libya-Mısır sınırında uygulanması noktasında görülen eksiklikler, silahın siyaset aracına dönüştürülmesine katkı sunmaktadır. Bunun yanında Libya’da birçok askeri kurumdan yalnız birinin ön plana çıkarılması ve Başkanlık Konseyi’ne bağlı askeri kurumların askeri diyalog sürecine katılmaması güvenlik sektörünü zaafa uğratmaktadır. Geçtiğimiz dönemde yaşanan mezkûr sorunların tekrar etmemesi için BM’nin çözüm noktasındaki kararlılığı belirleyici olacaktır. Türkiye, Libya’daki krizin kritik niteliğinin farkında olarak, çözümün önündeki engellere ilişkin farkındalığı artırdığı gibi, çözüme ilişkin çabalara olan desteğinin altını kuvvetle çizmiştir.

Son ziyaretimizde ortaya koyduğumuz tavır, Türkiye’nin 2011 devriminden bu yana takındığı yapıcı tavrın devamı niteliğindedir. Türkiye, 2011 Şubat devrimi ve takip eden süreçte Libya ve Libya halkının zarar görmemesi için ciddi çaba göstermiştir. Libya devrimi başladığında, Türkiye, ilk etapta Kaddafi’nin Libya’yı terk etmesinin ve mevcut rejimin izlerinin tamamen silinmesinin güçlüğü ve doğuracağı olumsuz sonuçları göz önüne alarak, öncelikle Kaddafi’nin yönetimi devrettiği, çatışmaların son bulduğu ve reformların yapıldığı bir plana ağırlık vermiştir. Ancak BMGK’nın 1970 sayılı kararı çerçevesinde askeri müdahalenin başlaması ve Kaddafi rejiminin tüm gücüyle muhaliflere saldırmasıyla Libya’da olaylar yeni bir evreye girmiştir. Türkiye bu aşamadan sonra politikasını bu askeri müdahalenin bir işgale dönüşmemesi, sivillerin korunması ve 1973 sayılı BMGK kararı kapsamında kalınması üzerine oturtmuştur. 2011 yılı Haziran ayı itibarıyla Ankara, Kaddafi’nin dâhil olduğu bütün seçenekleri rafa kaldırmış ve Ulusal Geçiş Konseyi’ni Libya’nın meşru temsilcisi olarak tanımıştır.

ULUSAL MUTABAKAT VURGUSU

Türkiye’deki karar alıcılar, devrimi müteakip, Libya’nın kaderini Libyalıların tayin etmesi gerektiğini vurgulayarak, ülkenin yeniden inşası için Libya’dan gelen her türlü talebe karşılık vermeye hazır olduğunu ifade etmiştir. 2012 ve 2013 yılları, 2012 yılında seçimlerle iş başına eğlen Milli Genel Kongresi’nin (MGK) bütün toplumsal kesimlerden kabul gördüğü ve değişim beklentilerinin yüksek olduğu bir dönem olmuştur. Fakat bu süreçte beliren siyasi kamplaşmalar, bürokrasi, silahlı gruplar ve kabile yapıları içinde köklerini bularak ülkeyi 2014’de patlak verecek bir krize sürüklemiştir. Ülkede devlet kurumlarının yeniden yapılandırılması, özel sektörün canlandırılması, yarım kalan alt yapı yatırımlarının sürdürülmesi, demokratik ve katılımcı bir siyasi sistem oluşturulması, güvenlik sektörü reformu gibi atılmak istenen birçok adım, bazı bölge ülkelerinin müdahalesiyle derinleşen krizin içinde kaybolmuştur. 2014 yılı Mayıs ayı itibarıyla Libya siyaseti şiddetin araç olarak kullanıldığı farklı bir döneme girmiştir. Türkiye ise çatışmaların tarafı olmaktan kaçınmış, iç çatışmaların ulusal mutabakat temelinde sonlandırılarak siyasi sürecin işletilmesi gerektiğini savunmuştur

Halife Hafter’in 2014 yılı ortalarında başlattığı operasyonlarla çatışmalara sahne olan Libya’da iki başlı bir siyasi yapı ortaya çıktığında Türkiye, ulusal mutabakatla krizin giderilmesi için çabalamıştır. 2014 yılı Temmuz ayında toplumsal, siyasi ve askeri havanın oldukça gergin olduğu bir ortamda gerçekleştirilen seçimlerle göreve gelen TM’nin Tobruk’ta toplanmasıyla biri Trablus’ta diğeri Tobruk’ta iki başlı bir yönetim oluşmuştur. TM’nin göreve gelmesiyle, uluslararası aktörler MGK’nın meşruiyetini sorgulamaya başlamıştır. Bu dönemde Libya uzmanları, uluslararası güçlerin Libya’da meşruiyet iddiasında bulunan taraflara eşit mesafede kalmaları ve çatışan taraflar arasında mutabakata varılması için öncülük etmeleri gerektiğini ısrarla dile getirmişlerdir. Bu noktada ifade etmeliyim ki; Türkiye Cumhuriyeti Libya Özel Temsilcisi olarak atandıktan sonra Libya’ya yaptığım ilk ziyarette TM yöneticileri ve TM’nin atadığı Başbakan Sini ile bir araya geldiğim gibi MGK’nın atadığı başbakan ile de görüştüm. Ülkem adına şahsımın öncülük ettiği bu diyalog stratejisi, süreç içinde bütün uluslararası aktörlerin benimsediği bir yönteme dönüşmüş, BM Libya Heyeti, MGK dâhil bütün aktörleri muhatap alarak Fas’ta Libyalı tarafları bir araya getirmiştir. Başka bir ifadeyle Türkiye, izlediği uzlaştırıcı politikayla Libyalı taraflar arasındaki müzakere sürecinde adım atan ilk aktör olmuş, Libya’daki çatışma ortamını sona erdirmek için Birleşmiş Milletler Libya Özel Temsilciliği öncülüğünde başlatılan barış görüşmelerini desteklemiştir.

Türkiye, BM öncülüğünde başlatılan müzakere süreci çerçevesinde teşekkül eden Başkanlık Konseyi (BK) liderliğinde Libya’daki krizin aşılması için ciddi bir diplomatik çaba göstermiştir. İfade edildiği üzere Libyalı taraflara eşit mesafede kalarak diyalog sürecinde öncü misyon yüklenen Türkiye, BM öncülüğünde Libyalı tarafların Fas’ta gerçekleştirdiği görüşmelerin olumlu sonuçlanması yönünde adımlar atmıştır. Gerek 2015 Aralık ayında Roma’da gerçekleşen Libya toplantısında gerekse Fas’taki imza töreninde Türkiye’den Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Libya Özel Temsilcisi olarak şahsım hazır bulunmuştur.

SİVİL SİYASETİ HER ZAMAN SAVUNDUK

Libya Siyasi Anlaşması'na karşı olan askeri aktör Halife Hafter’in açık baskısının bulunduğu Doğu bölgesindeki Tobruk meclisinin bir türlü güven oylamasını yapamaması Libya Siyasi Anlaşması'nın öngördüğü hükümetin icraat yapmasına engel olmuştur. Esasen dönemin BMGS Özel Temsilcisi Kobler’in bu hükümet için meclisten güvenoyu alma şartını dayatması söz konusu hükümetin önündeki en büyük engel olmuştur. Halbuki 120 milletvekilinin katılımıyla toplanan mecliste baskıyla oylama yapılması engellenmiştir. Ülkenin içerisinde bulunduğu bölünmüşlük durumu dikkate alınarak o gün hükümete güvenoyu olmak üzere imza veren 102 milletvekilinin iradesi dikkate alınsaydı ülke bugün içinde bulunduğu duruma düşmezdi.

Ayrıca BM görüşmelerine ve Başkanlık Konseyi’ne muhalif tavır takınan MGK Başkanı Nuri Ebu Sehmeyn’i, müzakere lehine ikna etmek için ülkemizce ciddi çaba gösterilmiştir. Roma Konferansı sonrasında Türkiye’ye gelerek şahsımı ziyaret eden Sehmeyn’in Temsilcisi’ne, MGK yönetiminin bir açıklama yaparak, Başkanlık Konseyi’ni kabul ettiklerini ve Başkanlık Konseyi’ni Trablus’a davet etmelerini tavsiye ettim. MGK’nın bu yönde takınacağı tavrın Libya’da barış ve mutabakatın tesisine ciddi katkı sunacağını açıkça ifade ettim.

Türkiye, Libya’da askeri yöntemler yerine sivil siyasetin önünün açılması gerektiğini devamlı olarak savunmuştur. Libya Siyasi Anlaşması (LSA) çerçevesinde çatışan bütün tarafların kabul edebileceği, toplumsal taleplere karşılık verebilecek ve ülkeyi sivil ve demokratik bir yönetime taşıyacak her türlü girişim değerlidir. Ancak silahlı aktörlerin siyasi hırslarının meşrulaştırılmasına hiçbir şekilde müsaade edilmemelidir. Libya-Mısır sınırında Libya’ya yönelik silah ambargosunun uygulanmasında görülen zaaf, silahın siyaseti belirlemesine ve siyasi çözümü engellemesine imkân sunmaktadır. Bu nedenle Libya’da siyasi çözüm bir yönüyle Libya’ya yönelik bölgesel müdahalelerin engellenmesiyle hayata geçirilebilecektir. Bu çerçevede Libya’da siyasi çözüm, yerel, bölgesel ve uluslararası dinamikleri dikkate alarak, kapsayıcı ve uygulama araçlarını içeren nitelikte olmalıdır.

Prof. Dr. Emrullah İşler - Türkiye Cumhuriyeti Libya Özel Temsilcisi/ Ankara Milletvekili
#Türkiye
#Libya
#Barış
6 yıl önce