|

Mesele sahibi olmaya giriş

“Benim Meselem” İsmail Kılıçarslan’ın gazete yazılarından oluşan bir deneme kitabı. Kılıçarslan, aklı kestiği günlerden bugüne kendisine ‘mesele’ edindiği başlıkları, bir fener gibi okuyucunun da gözüne tutarak olup biten karşısındaki konumunu kaleme alıyor. Kılıçarslan’ın meselesi, meseleleri dert edinmenin anlamını da aralıyor.

Yeni Şafak
04:00 - 16/05/2015 Cumartesi
Güncelleme: 20:31 - 15/05/2015 Cuma
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
SUAVİ KEMAL YAZGIÇ


Bir insanı tanımanın en anlamlı yollarından biri de “Neyi/nasıl mesele ettiği?” sorusuna verdiği cevaptır. İnsan hem “meselesini” tanımlarken ona kendi şahsiyetinin mührünü vurur hem de “meselesi” ile uğraşırken şahsiyetini şekillendirir. İsmail Kılıçarslan “Benim Meselem” adlı kitabıyla gazetede yayınlanmış bir yazılar toplamı yayınlamakla yetinmemiş mevcut yazılarını “mesele haritasının” paftaları olarak kurgulayıp “zihin dünyamızın” muhtasar beyannamesini kaleme alıyor.



Bosna ile başlıyor kitap. İsmail Kılıçarslan benden birkaç yaş küçük olduğu (o zaman kuşak farkı daha uzun zamanı kapsardı) bunun sebebini anlayabiliyorum. Doksanlı yıllarda dünyayı tanımaya “siftah” ederken yaşandı Bosna'da yaşanan mezalim. Bosna'da olan bitenleri anlamaya/tarafları fark etmeye çalışırken hem kendimize hem de İslam dünyasına ilişkin pek çok meselemizin ilk filizlerine şahit olduk. Bu yüzden de Bosna bizim için bambaşka bir anlam taşıdı. İsmail Kılıçarslan bizim kuşaktaki pek çok insandan farklı olarak Bosna'ya ilgisini bugüne taşıyan bir bilince de sahip. Pek çok kuşakdaşımdan farklı olarak Bosna'yı takip etmeyi Dayton Anlaşması ile yahut çok çok Aliya'nın vefatıyla gündeminden düşürmemiş. Bugün de Bosna onun için “Benim Meselem” listesinde bir numarada yer alıyor.



İsmail Kılıçarslan yazılarında kimi zaman anın fotoğrafını yakalıyor kimi zaman “uzun pozlar” alıyor hayatımızdan. Sahici olana, sahih olana talip olmaktan başka muradı yok. O yüzden de rica ediyorum bu kitabın sayfalarını acaba “Doğu Türkistan”ı teğet geçmiş mi, acaba benim sahip çıktığım mazlumu görmüş mü yoksa “karşı tarafa” yaranmak için mi bu performansı göstermiş “kolaycılığı” ile okumayın. Onun derdi isimlerini öğrenmeye gerek görmediğimiz ve haber bültenlerinde birer sayı olarak yer alan mazlumların sözünün yerde kalmamasıyla. İslamofobya gibi zalimi mazur gösteren kılıfı söküp atmak İsmail Kılıçarslan'ın “Benim Meselem” dediği dertlerden sadece biri.



Tabii o neşteri halimize, ahvalimize de vuruyor. Tüketim toplumuna nefer olmak, hayatı kendi cemaatinin kısır çıkarlarından ibaret görmek, “yapmamayı tercih etmek” yerine akıntıda sürüklenmek gibi “görmezden gelinen” iltihaplarımızın da haritasını çıkartıyor Kılıçarslan. O hayal üzere değil hayat üzere şiir yazan bir şair olduğu için bu yazıları kaleme alırken şiir yazarken hareket ettiği saiklerden farklı bir saikle yola çıkmıyor. Nedir bu saik. Esasen “Emri bil maruf nehyi anil münker” diye özetleyebileceğimiz ve 1990 yıllarda hassasiyetle vurgulandığı halde giderek seyrek duyduğumuz bir hayat düsturundan bahsediyoruz burada. “On numara seküler gibi yaşayıp on numara cenneti hayal ediyoruz.” diyen İsmail Kılıçarslan'ın Benim Meselem'i ibret aynasında kendini görmeyi cesaret edebilecek herkesi “mesele” sahibi olmaya davet ediyor.


Ne diyor Müslüm Baba: “bu benim meselem derin mesele/ ezelden evele giden meselem/ bu benim meselem derin mesele /ezelden evele giden meselem//hatırım çiğnendi, kalbim kırıldı/ ömrümün derdidir benim meselem.”


#Benim Meselem
#İsmail Kılıçarslan
#Müslüm Baba
9 yıl önce