|

Meşruiyet yok dayatma var

Yeni Şafak
04:00 - 30/11/2015 Pazartesi
Güncelleme: 21:23 - 29/11/2015 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
-ATASOY MÜFTÜOĞLU


Bugünün dünyası kendisine ait tutarlı bir mantığı bulunmayan, sayısal niceliklerin belirleyici olduğu, niceliklerin egemenliği altında, çıkarların diliyle konuşan, medyatikleşmiş bir dünyadır. Böyle bir dünyada bayağı çıkarlar ve bayağı ihtiraslar, güçlülerin ayrıcalıklarını ve keyfiliklerini meşrulaştırabiliyor. Bu nedenledir ki, bugünün dünyası merkezileşmiş halklarla, marjinalleştirilmiş halklardan oluşuyor. Çıkarların dili, dilin ve sözün yozlaştığını gösteriyor. Dilin ve sözün yozlaştığı bir dünyada iktidarların ya da otoritelerin gücünden söz ediyor, hakikatin her tür iktidar ve otoriteden güçlü olduğunu hatırlamıyoruz.



Bugünün dünyasında insanlar nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar, resmi süreçlere angaje olduklarında, resmi süreçlere dahil edildiklerinde, dünyada ne olup bittiğini bir bütünlük içerisinde anlayamıyor, anlamakta güçlük çekiyor. Özellikle İslam dünyası toplumlarında ulus-devlet realizmleri-çıkarları adına kitleler nesnellik ve adalet duygularından feragat etmek zorunda bırakılıyor. Bu çıkarlar ve realizmler adına özel olarak yanlı yorumlar üretiliyor. Bütün bunlar yapılırken, küreselleşmenin ulus-devlet egemenliklerini, ulus-devlet kutsallıklarını aşındırdığı dikkate alınmıyor. Ulus-ötesi sermaye hareketleri yeni bir kültür ve değer sistemi oluşturuyor. Siyaset ahlakının/ilkelerinin/felsefesinin yerine piyasa ölçütleri geçiyor. Küresel kapitalist kurumların, iktidarların siyasal/ekonomik/kültürel hayatı biçimlendirdiği, neoliberalizm ve sermayenin hiç bir şekilde kontrol edilemediği bir dünyada, aklımızla/bilincimizle alay edercesine “demokrasi”den söz edilebiliyor. Çıkar mücadelelerine dayalı iktidarlar dünyayı imar-inşa etmek yerine, dünyaya tahakküm etmeyi esas alıyor.



EMPERYALİZMİN MAŞALARI KAVRAMLAR

Bugünün dünyasının içi boş popülerliklerin dünyası olduğu çok açıktır. Modern-seküler-liberal kavramlar, popüler markalar haline getirilmişledir. Sözünü ettiğimiz marka kavramlar alınıp satılabiliyor, pazarlanabiliyor, bu yolla daha “değerli” hale getirilebiliyor, kutsallaştırılabiliyor, dokunulmaz kılınabilior, her tür tartışmadan muaf tutulabiliyor, emperyalist çıkarlar adına büyüleyici bir araç haline getirilebiliyor, seküler bir “din” mertebesine yükseltilebiliyor, kimsenin sorgulamaya ve reddetmeye cesaret edemeyeceği şekilde putlaştırılıyor, sorgulamaya cesaret edenler modern-seküler engizisyona tabi tutuluyor. Bugün, “demokrasi” örneğinde de görülebileceği üzere bütün kavramlar emperyalist çıkarlar doğrultusunda tanımlanıyor, yorumlanıyor, uygulamaya konuluyor.


Popülizmlerin, markaların ve çıkarların dili gerçek hayatta karşılığı olmayan/bulunmayan bir dil'dir. Popülizmler, markalar ve çıkarlar adına sürdürülen kavgalar, insanlığın temel öncelikleri üzerinde yoğunlaşmamızı engelliyor, Çıkarlar adına sürdürülen kavgalar/çatışmalar/rekabetler sebebiyle günümüz dünyası siyasal anlamda büyük bir nüfuz boşluğu yaşıyor. Her hangi bir bölgede, kendisini daha güçlü hisseden güçler bu boşluğu doldurmaya çalışıyor. Bu noktadan hareketle, İslam dünyası ülkeleri küresel değişimin boyutlarını anlamaya çalışarak, bilgi endüstrilerinde yaşanan gelişmeleri çözümlemeye çalışarak, stratejik anlamda düşünerek, geleceğe yönelik olarak düşünme yeteneğine sahip kadrolar yetiştirerek, uzun vadeli hedefler üzerinde çalışarak, kendi aralarında İslami siyasal/ekonomik/kültürel dayanışmayı gerçekleştirerek, kendi bölgelerinde nüfuz sahibi olabilirler, halen sürdürülmekte bulunan çıkar mücadelelerinin araçları olmaktan kurtulabilirler.



MÜSLÜMANLAR AHLAKİ KAPSAYICI OLMALI

Ahlaki kapsayıcılık İslamın vazgeçilemez şiarlarından iken, bugün Müslümanların ahlaki dışlayıcılık noktasına gelmiş olmaları, çok büyük bir yozlaşma içerisinde bulunduğumuzu gösterir. Kendi kabileleriyle, kendi tarzlarıyla, yöntemleriyle büyülenenler hiç bir şekilde adil kararlar veremezler, adil tercihlerde bulunamazlar. İslami yanımız, aidiyetimiz, konjonktürel davranışlar ve konumlar yerine, ahlaki anlamda doğru olanı yaptığımızda ortaya çıkar. Kendi yakın çevremiz, grubumuz, cemaatimiz, partimiz vb. dışında kalanların ne söylediklerini, ne yaptıklarını merak etmediğimizde, öğrenme ihtiyacı duymadığımızda ahlaki dışlayıcılık yolunu seçmiş oluruz. Ahlakı sınırlar, hassasiyetler, kaygılar ve nitelikler içerisinde yaşıyor, haraket ediyor ve iletişim kuruyor olsaydık, hiç kimseyi farklı aidiyeti sebebiyle dışlamaya tevessül etmeyecektik.



ORTAK FEDAKARLIK İHTİYACI

Neoliberal mantık, devletlerin bir şirket gibi yönetilmelerini istiyor. Bu durumda her şirket küresel sermaye sisteminin bir parçası haline geliyor, herkes kendisini neoliberal siyasal ilkelere göre (özgürlük-eşitlik-kar – verimlilik) tanımlıyor, konumlandırıyor. Herkesin kendi çıkarlarını, ihtiraslarını, içgüdülerini, tüketim arzularını, bencilliklerini, tarzını, tavrını, tercihini yasa haline getirmesine özgürlük deniliyor. Bugün, özgürlükleri savunmak her tür değer sisteminden bağımsız bir anlamsızlığı savunmak anlamına geliyor. Fikirsiz, düşüncesiz, idealsiz, amaçsız bir hiççilik özgürlük adı altında temsil edilmek isteniyor. Sorumsuz bir özgürlük düşünülemez. Ortak ve sorumlu hayatlar için, ortak fedakarlıklar gerekir.



Günümüzde seküler/neoliberal/demokratik kavramlarla, emperyal tahakküm için bir mücadele yürütülüyor. Bu mücadele İslami dünya görüşüne ve hayat tarzına karşı sürdürülüyor. Bu mücadeleyi sürdürenler her hangi bir şeklide bir meşruiyete ihtiyaç duymuyor,kendi dilini/söylemini/kelimelerini/kavramlarını güç yoluyla dayaütıyor. Bizler, dayatılan kelime ve kavramları bir meşruiyete sahip oldukları için değil, dayatıldıkları için kullanmayı sürdürüyoruz. Bu dayatmaları reddedebilecek, kendi kelime ve kavramlarımıza hayatiyet kazandırabilecek niteliklere ve cesarete sahip olmadığımız için, bu dayatmalara katlanıyoruz.






#müslüman
#ahlak
#meşruiyet
8 yıl önce