|

Mitolojiler ve gerçekler

Batı dünyası kolonyalist vesayeti bir şekilde sürdürebilmek için, Batı dışı toplumlarda, medya yoluyla, akademik ve kültürel çalışmalar yoluyla, kendi çıkarları doğrultusunda her zaman istismar edebileceği, araçsallaştırabileceği, kullanışlı-işbirlikçi unsurlar icat eder.

Yeni Şafak
04:00 - 19/04/2017 Çarşamba
Güncelleme: 22:11 - 18/04/2017 Salı
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Atasoy Müftüoğlu
Batı dışı toplumların modern-seküler gerçeklik sistemine dahil olmaya çalışmaları, hangi alanda olursa olsun, bağımsız hareket etme yeteneklerinin kısıtlanması, yabancı bir tahakküm sistemine boyun eğmeleri, edilgin bir konuma mahkum edilmeleri gibi durumlarla karşı karşıya gelmeleriyle sonuçlanıyor. Modern gerçeklik sisteminin temelinde, aydınlanmış despotların ürettiği kültürel ve felsefi çerçeveler, referanslar var. Günümüzde bu çerçeveler ve referanslar, bilgi ve kültür üzerinde çok kuvvetli bir tekel oluşturuyor. Bilgi ve kültür üretmeyen, kendi bilincini, özgünlüğünü ve üretkenlik yeteneğini keşfedemeyen, oluşturamayan, temsil edemeyen, bu bilinç ve özgünlüğe meşruiyet ve otorite kazandıramayan toplumlar, fikir ve dünya görüşü tartışmalarında, Türkiye’de yaşandığı üzere, hep bir sıkıştırılmışlık, dışlanmışlıkla karşı karşıya geliyor.

ELEŞTİRİLMESİ ZORUNLU YANLIŞLAR

Egemen ideolojiler, siyasal yapılar, siyasal karar vericiler, her durumda, karşıt olarak konumlandırdıkları, öteki olarak tanımladıkları unsurları edilgin bir konuma yerleştirirler. Modern-seküler zamanlarda, ideolojik evrenselcilik, kültür-halk-ırk-dil’in üstünlüğü, istisnailiği temelinde şekillendi. Bu tür bir ideolojik yaklaşımın ne pahasına olursa olsun büyük bir insanlık krizi ile karşılaşması kaçınılmazdı. Kendisini ırk-dil-kültür sınırlarının içine kapatan Avrupa, bu kapanmayı Avrupacı mitlerle savunmaya çalışıyor. Ortak insanlık yaklaşımını reddederek kültür ve uygarlıkların genetik özelliklerine vurgu yapan metinlerin büyük bir çoğunluğunun Avrupa felsefe ekollerinden çıkmış olması rastlantı değildir.

Bugün dünyanın karşı karşıya bulunduğu uygarlık krizi ve ideolojik kriz, insanlığı bir kez daha sağcı/popülist zamanlara, süreçlere, dönemlere doğru sürüklüyor. Bizler, Müslümanlar olarak, ilahi varoluşun bütün insanlara aynı nitelikleri kazandırdığına, bütün insanların yeryüzünde aynı statü içinde konumlandırıldıklarına inanırız. İslam’a katılmak, Müslümanlara, topluma, hayata, tarihe, hayatın her alanına bir ahlak ve değer sistemi kazandırma sorumluluğu yükler. Sağcı/popülist zamanlarda, ulus-devlet çıkarları adına din’in araçsallaştırılması kabul edilemez. Algılarda ve ölçülerde yaşanan konjonktürel değişkenlikler, eleştirilmesi zorunlu büyük yanlışlardır.

ZİHİN DÜNYAMIZ İŞLEVSİZLEŞTİRİLDİ

‘Batı’ kavramının mitolojikleştirilmesi yoluyla, dünyayı algılama ve yorumlama biçimi, Batı’nın dünya tarihinin merkezi, en üst uygarlık seviyesi, özgürlüklerin ödünsüz savunucusu olduğu gibi gerçeği yansıtmayan abartılı klişeler temelinde sürdürülüyordu. İçerisinde yaşadığımız dönemde her iki Batı’da da (Avrupa ve Amerika) yükselen İslam karşıtı derin paranoya, modern düşünce-felsefe ve siyaset dünyasının büyük bir yozlaşma ve bayağılaşma ile karşı karşıya bulunduğunu gösteriyor. Bugün Batı’da yükselen faşizan gerçeklik, aynı Batı’nın kendisine ilişkin icad ettiği her tür mitolojiyi, mitolojikleştirilmiş kavram ve kurumları bütünüyle yalanlıyor.

Modern zamanlar boyunca İslam dünyası toplumları, bir yanda mitolojilerle maskelenen modern yalanlarla, bir diğer yanda da batınî spekülasyonlarla/hayallerle maskelenen yalanlarla, hayati sorunlardan, önceliklerden, ilgilerden, sorumluluklardan ve hakikatten uzaklaştırıldılar. Her iki durumda da zihin dünyamız anlamsız klişelerle işlevsiz hale getirildi. Büyük niteliklere yabancı ve sadece sayılara duyarlı bir zihniyet sebebiyle bu klişelerle hiç bir şekilde hesaplaşamıyoruz. Kendi zaaflarımız ve çelişkilerimiz yokmuş gibi davranarak, karşı karşıya bulunduğumuz bütün sorunları dış etkenlere bağlıyor, sömürgeleştirilebilir durumda olanların patolojilerini konuşmaya cesaret edemiyoruz.

Batı uygarlığı, halklar ve ırklar arasında bir hiyerarşi olduğuna inandığı için, özellikle kolonyalist vesayeti aşmak isteyen Batı dışı toplumlar için, her şartta kontrol edilebilir, gerektiğinde müdahale edilebilir, yönlendirilebilir, kısıtlanabilir ‘özgürlükler’ istiyor. Karanlık bir şiddete dayalı Avrupa geleneği kolonyalist politikalara yön verdiği gibi, entelektüel/kültürel pratiklere de yön veriyor. Irksal ve kültürel üstünlük iddiaları, her tür yayılmacılık ve sömürgecilik için bir hareket noktası oluşturuyor.

HAYATİ SORUNUMUZ

Batı dünyası kolonyalist vesayeti bir şekilde sürdürebilmek için, Batı dışı toplumlarda, medya yoluyla, akademik ve kültürel çalışmalar yoluyla, kendi çıkarları doğrultusunda her zaman istismar edebileceği, araçsallaştırabileceği, kullanışlı-işbirlikçi unsurlar icat eder. İcat edilen bu unsurlar, hangi ülkede olursa olsunlar, mitolojikleştirilmiş kavram ve kurumların, yapıların ve politikaların sözcülüğünü yaparlar. Bu sebeple de, bu işbirlikçiler, olumlu unsurlar olarak tebcil edilir, takdir görürler. Her tür sömürgeci girişim-uygulama, insanlığa karşı işlenen ağır bir suç olduğu halde, Batılı karar alıcıların insani ve vicdani duyarsızlığı sebebiyle bu suçlar hiç bir zaman yargılama konusu yapılamaz.

Günümüzde, Müslümanlar olarak bizlerin, bütün insanlık için geçerli İslami değerleri gereği gibi savunamamak, temsil edememek, bu değerleri somutlaştırabilecek bir ahlaka ve iradeye sahip olamamak gibi çok hayati bir sorunumuz var. Bu değerlerin ulus-devlet, kabile ve milliyet bencilliklerine göre araçsallaştırılmaları, sınırlandırılmaları, İslami dayanışmayı imkansız kılıyor.

#​Mitoloji
#Batı
7 yıl önce
default-profile-img