Batı dışı toplumların modern-seküler gerçeklik sistemine dahil olmaya çalışmaları, hangi alanda olursa olsun, bağımsız hareket etme yeteneklerinin kısıtlanması, yabancı bir tahakküm sistemine boyun eğmeleri, edilgin bir konuma mahkum edilmeleri gibi durumlarla karşı karşıya gelmeleriyle sonuçlanıyor. Modern gerçeklik sisteminin temelinde, aydınlanmış despotların ürettiği kültürel ve felsefi çerçeveler, referanslar var. Günümüzde bu çerçeveler ve referanslar, bilgi ve kültür üzerinde çok kuvvetli bir tekel oluşturuyor. Bilgi ve kültür üretmeyen, kendi bilincini, özgünlüğünü ve üretkenlik yeteneğini keşfedemeyen, oluşturamayan, temsil edemeyen, bu bilinç ve özgünlüğe meşruiyet ve otorite kazandıramayan toplumlar, fikir ve dünya görüşü tartışmalarında, Türkiye’de yaşandığı üzere, hep bir sıkıştırılmışlık, dışlanmışlıkla karşı karşıya geliyor.
ELEŞTİRİLMESİ ZORUNLU YANLIŞLAR
Egemen ideolojiler, siyasal yapılar, siyasal karar vericiler, her durumda, karşıt olarak konumlandırdıkları, öteki olarak tanımladıkları unsurları edilgin bir konuma yerleştirirler. Modern-seküler zamanlarda, ideolojik evrenselcilik, kültür-halk-ırk-dil’in üstünlüğü, istisnailiği temelinde şekillendi. Bu tür bir ideolojik yaklaşımın ne pahasına olursa olsun büyük bir insanlık krizi ile karşılaşması kaçınılmazdı. Kendisini ırk-dil-kültür sınırlarının içine kapatan Avrupa, bu kapanmayı Avrupacı mitlerle savunmaya çalışıyor. Ortak insanlık yaklaşımını reddederek kültür ve uygarlıkların genetik özelliklerine vurgu yapan metinlerin büyük bir çoğunluğunun Avrupa felsefe ekollerinden çıkmış olması rastlantı değildir.
Bugün dünyanın karşı karşıya bulunduğu uygarlık krizi ve ideolojik kriz, insanlığı bir kez daha sağcı/popülist zamanlara, süreçlere, dönemlere doğru sürüklüyor. Bizler, Müslümanlar olarak, ilahi varoluşun bütün insanlara aynı nitelikleri kazandırdığına, bütün insanların yeryüzünde aynı statü içinde konumlandırıldıklarına inanırız. İslam’a katılmak, Müslümanlara, topluma, hayata, tarihe, hayatın her alanına bir ahlak ve değer sistemi kazandırma sorumluluğu yükler. Sağcı/popülist zamanlarda, ulus-devlet çıkarları adına din’in araçsallaştırılması kabul edilemez. Algılarda ve ölçülerde yaşanan konjonktürel değişkenlikler, eleştirilmesi zorunlu büyük yanlışlardır.
ZİHİN DÜNYAMIZ İŞLEVSİZLEŞTİRİLDİ
‘Batı’ kavramının mitolojikleştirilmesi yoluyla, dünyayı algılama ve yorumlama biçimi, Batı’nın dünya tarihinin merkezi, en üst uygarlık seviyesi, özgürlüklerin ödünsüz savunucusu olduğu gibi gerçeği yansıtmayan abartılı klişeler temelinde sürdürülüyordu. İçerisinde yaşadığımız dönemde her iki Batı’da da (Avrupa ve Amerika) yükselen İslam karşıtı derin paranoya, modern düşünce-felsefe ve siyaset dünyasının büyük bir yozlaşma ve bayağılaşma ile karşı karşıya bulunduğunu gösteriyor. Bugün Batı’da yükselen faşizan gerçeklik, aynı Batı’nın kendisine ilişkin icad ettiği her tür mitolojiyi, mitolojikleştirilmiş kavram ve kurumları bütünüyle yalanlıyor.