|

Musikimizin temeli Kur’an kıraati

Türkân Alvan ve Hakan Alvan’ın emek mahsulü çalışmaları “Saz ve Söz Meclisi-Şiir ve Musikî Medeniyetimiz” araştırma ve edebiyat alanında büyük bir açığı kapatmaya aday. Hakan Alvan, “Musikimizin temelinde Kur’an kıraati vardır. Dünyanın en güzel sözü, kainattaki en değerli enstrüman olan insan sesiyle örtüştürülmüştür” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 12/11/2016 Saturday
Güncelleme: 21:08 - 11/11/2016 Friday
Yeni Şafak
AYÇA ÖRER


Nakaratı “Aman geç kalma erken gel” diye sürüp giden şarkıyı hepimiz biliriz de, sözlerinin ünlü yazar ve şair Ahmet Rasim Bey'e ait olduğunu kaçımız bilir? Hacı Arif Bey'in gece yarısı bestelediği şiirin bir dizesi eksik kalınca Mehmet Sâdi Bey'in kapısına dayandığını? Yavuz Sultan Selim'in “Sanma canım herkesi sen sâdıkâne bir yâr olur” eserinin Bekir Sıtkı Sezgin tarafından bestelendiğini? Eskiden güzel sesli bir kıraat dinlemek için camii camii gezildiğini? Günümüzde birbirinden ayrı görülen müzik ve edebiyatın nasıl yanyana ilerlediğini anlatan “Saz ve Söz Meclisi - Şiir ve Musikî Medeniyetimiz” Türkân Alvan ve M. Hakan Alvan'ın eseri. Şule Yayınları tarafından basılan çalışma, bu alanda yazılmış nadir bir eser olmanın yanında, tarihe mercek tutan anekdotlarıyla keyifli bir başucu kitabı.



Saz ve Söz Meclisi Türkiye'de bilinen, konuşulan bir konu üzerine yazılmış bir eser değil. Böyle özel bir konuda nasıl çalışmaya başladınız?



Hakan Alvan: Eşim Edebiyat Fakültesi'nde hoca, bendeniz Kültür Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu'nda müzisyenim. Aslında bu konuyu anlatıyor.



Türkan Alvan: Daha önce bir kongre vesilesiyle Osmanlı'da şiir musiki münasebetiyle bir tebliğ sunmuştuk. Ondan sonra bunun arkasının gelmesi gerektiğini düşündüm. Sonra doktoraya devam ettiğim zamanlarda Yekta Saraç Hocam'la sanatkâr nedir, musiki cephesinden edebiyat nasıl görünüyor sorularını soruyor, fikir alışverişi yaparken hep şu noktaya çıkıyorduk: Edebiyatçıların, akademik çevrelerin, musikiyi hep hor gördüklerini gördük. Bunun belli sebepleri var. İlki, müziğin haram olduğuna dair bir kanaatin yayılması. Tam olarak başlangıcı bilinmemekle beraber 13. yüzyıldan sonra Selefi düşüncenin etkisi olduğunu düşünüyorum. Ciddi manada gelenek adı altında ne varsa hepsinin dışlanması söz konusu. Sonuç itibariyle ortaya bir garabet çıkıyor: Bir akademisyen yeni Türk edebiyatından örnek verip, diyelim ki Huzur romanını anlatıyor. O romanı felsefi boyutuyla, edebi değeriyle anlatırken romandaki en önemli bölümlerden biri, ferahfeza hakkında fikri yok. Düşünebiliyor musunuz bunun felsefi değerini anlatan bir hoca hayatında ferahfeza ayinini dinlememiş. Ben buna çok şahit oldum. Öbür taraftan musiki de tanımlanan bazı kavramların edebiyattan ayrı olmadığını görüyoruz. Bunu musikişinaslar biliyorlar ama bizim edebiyat camiasının çoğu bilmiyor. Eğer ben de bir musikişinasla evlenmemiş olsaydım bundan bihaber olacaktım. Her bir makamın öğretilmesi için yazılan şiirlerdir kâr-ı natık. Edebiyat incelemelerinde bu şiirler için “Şu makamdan söz ediliyor” diye bir bilgi geçiyor, edebiyat çevreleri bir divan incelerken bu bağlamı çoğunlukla bilmiyor.



Edebiyattaki şiirler, eserler günümüze kaldığı için onları biliyoruz ama musiki ciddi bir kesintiye uğradı, artık o edebi ürünlerin kaleme alındığı dönemde ortaya çıkan musiki eserlere bir kulak aşinalığı da yok.



TA: Aslında disiplinlerin birbirlerinden ayrılması günümüzde daha çok derinleşmek adına yapılıyor. Fasîh Ahmed Dede'nin Divanı'nda olmayan bir mersiyesi var. Daha sonra öğrendim ki, bugüne kadar Fasîh Dede'nin bu mersiyesi 10 Muharrem'de Sümbül Efendi'de mersiyehanlar tarafından okunuyormuş. Edebiyatçılar bunun varlığından haberdar değil ama musikişinaslar biliyor.



HA: Bu iki disiplin arasındaki kopukluğu gösteriyor. Şimdi insanoğlu ses ve sözün aynı anda icra edildiği yere şöyle bir döner, güzel bir ses güzel bir şiir okuyor veya güzel bir melodinin altında güzel söz var. İnsanın dikkatini çeken şey güzel sestir ilk anda, fıtrat gelen sesin güzelliğine bakmayı gerektirir. Yani güzele çağırmak için ilk önce gerekli olan şey güzel sestir. Bu insanın yaratılışıyla örtüşen bir meseledir. Bundan dolayı Hz. Peygamber “Kur'an'ı güzel sesinizle ziynetlendirin” buyuruyor. Bundan dolayı Hz. Bilal ezanı okudu.



MUSİKİŞİNAS ŞEYHÜLİSLAMLAR VARDI



Güzel sesin İslamiyetteki yerine de değiniyorsunuz.



HA: Bu çok önemli. İnsan güzel söze güzel ses sayesinde varır. Birçok medeniyette olduğu gibi bizim medeniyetimizde de böyledir. Burada kastım sadece şiir değil. Kâinattaki en doğru yegâne ses Kur'an Kerim'dir. Bizim medeniyetimizin, inancımızın temeli olan meseleden başlayayım. Musikimizin temelinde Kur'an kıraati vardır. Dünyanın en güzel sesi, dünyanın en güzel sözü, kainattaki en değerli enstrüman olan insan sesiyle örtüştürülmüştür. Bizim medeniyetimizin müzik piramidin üst noktası budur; Kur'an metni ve bu metni güzel sesle okuma ilmi. Daha sonra ezan, kamet, dini hayatımızı zenginleştirecek sözler musikiyle okunur. Bunlar Allah'a, Peygambere yazılmış şiirler, dua metinleri diye Kur'an'dan sonra bu piramit aşağıya doğru insanın beşeri boyutuna inebildiği kadar iner. Belli bir aşamadan sonra süflileşebilir de. Yani insan Kur'an'ı dinler, ezan dinler, Allah'ı anlatan aşk şiirleri dinler. Daha sonra beşeri duygularını insani duygularını ifade eden şiirler dinler, bunları müziklendirir. Daha sonra caiz olan eğlence sınırları içinde müzikleri yapılmış sözleri dinler. Ondan sonra ise artık nefsaniyete hizmet eden bir boyuta girer. Yani ondan sonra içkiye, zinaya kötülüğe sürükleyen söz ve müzikte bu piramidin altlarına doğru girer. Bizim medeniyetimizde bunların hepsi var. En ulvi duygular da var, en süfli duygular da var. İnançlı bir toplum olduğumuz için biz piramidin belli bir yerine kadar bunu kullanma hakkımız vardır. Dinimiz buna belli bir yere kadar cevaz vermiştir. Belli bir yerden sonra cevaz vermemiştir. Yani nefsimize kötülüğe hizmet eden şiir ve müzik başladıktan sonra aşağıya doğru cevaz verilmemiştir.



Musikinin temeli bir yerde en ulvi olanı adabınca dillendirmek yani.



TA: En ulviden en süfliye kadar şiir ve musikinin medeniyetimizin özündeki edebi vermeye çalıştık. Bugünden farklı olarak, orada da bir zevk-i selim sahibi bu insanlar. Eğitimden kastımız mektepli olmak değil sadece. O görgüyü edebi aldıktan sonra güzel sese aşina olmuşlar, şiirden anlıyorlar ve şiirle musiki hiçbir zaman ayrılmamış. En cahil insandan en eğitimli insanlara kadar.



HA: Şunu eklemek isterim. Muhafazakâr kesimden birçok kişi “ Ya kardeşim bunlar ne konuşuyor? İslam'da zaten müzik haramdır” deyip konuya önyargıyla konuya bakacaklardır. Bu çok yaygın. Bizim mesleğimiz olduğu biz bunla sık sık karşılaşıyoruz. Şunu söylemek isterim, İslam medeniyetinde müzik harama ve günaha sizi teşvik etmediği müddetçe caizdir. Diyanet İşleri'nin de bir fetvası vardır. Osmanlı Şeyhülislamları içerisinde de musikişinaslar vardır.



TA: Koskoca bir medeniyet inşa etmişsiniz. Çok zarif, çok latif herkesin hayran kalıyor. Mevlevi sema ayini bunun en güzel örneğidir. Yabancılar geldiği zaman bununla övünüyorsunuz Fakat geldiğimiz noktada “Müzik haram mı değil mi?” bunu tartışıyorsunuz.



HA: Benim Boğaziçi Üniversitesi'nde ney dersi verdiğim gençler var. Onlardan bir tanesi geçenlerde “Hocam Beylerbeyi'nde oturuyorum ama Cuma günü öğle ezanı öncesinde Üsküdar'a gidiyorum orada bir çay, kahve içiyorum” dedi. “Neden” diye sordum. Çok güzel sala okuyan bir müezzin varmış, onu dinlemeye gidiyormuş. Toplumda güzele aşina, güzele yatkın, güzelliğe meyleden insanların sayısı azalırsa toplum yaşanmaz hale gelir. Bunun açık örneği IŞİD.



TA: Mevlid bahsinde bahsetmiştik, geçen sene aralık ayında Suriye'de IŞİD'in olduğu yerlerde mevlit “bidattir diye” yasaklandı.



HA: Bu bakış açısı çok problemlidir. “İslam'a sonradan girmiş deyip bidattir” derseniz minareleri yıkmanız lazım. Bugün kullandığınız Mushaf-ı şerifleri dağıtmanız lazım. Hz. Peygamber zamanında böyle bir şey yoktu. Bakın Efendimiz kendi hayatlarında müziği icap ettiği kadar vadetmiştir etrafında, yaşadığı sosyal ortamda buna müsaade etmiştir. Hz. Ebubekir'le evine gidiyor, Hz. Ayşe cariyeleri ile beraber şarkı söylüyor. Hz. Ebubekir kızını “Peygamber geldi, şu cariyelerini sustur şarkı söylemesinler” diye ikaz edince, Efendimiz “Ya Ebu Bekir bugün bayramdır insanlar eğlenmelidir. Okusunlar bizde dinleyelim” diyor. Fıtrata müdahale etmiyor bakın. İnsan siz isteseniz de istemeseniz de güzel sese muhtaçtır. Bu fıtratı bir şeydir. Yine aynı şekilde Efendimiz mescitte bayram günü ashaptan Habeşlileri mahzun görüyor. “Siz bayramlarda memleketlerinizde ne yapardınız?” diye soruyor. Onlar, “Ya Resullullah biz bayram günü eğlenirdik, oyunlarımız vardı onları oynardık” deyince, “Burada da oynayın” buyuruyor. Bakın mescitte folklor oynamasına müsaade ediyor. Bugün böyle bir şeyi hayal edebilir misiniz? Efendimizin hayatında “Ya Bilal bana bir şeyler oku” dediği bilinir. “Düğünlerinizi defle ilan edin, def çalın” da der. Bugün dünyadaki Müslümanlar cenaze evi gibi düğün yapıyorlar. İslam'da düğün eğlenilmesi meşru sınırlar içerisinde gerçekleşir. Mesela geleneksel Anadolu düğünlerinde kadınlar kendi aralarında kına yakar, def çalar, eğlenirler, erkekler kapının önünde davul zurna halay çekerler. Bu İslam dininin vaaz ettiği düğün anlayışına uyan bir gelenektir.



TA: Hz. Peygamberin eşinin de arz ettiği mesajın en doğru ve en sağlıklı en fıtrata uygun algılayan millet bizim milletimiz. Anadolu Müslümanlığı İslam dünyasında bulunan sıkıntıları çözmede yeniden bir çıkış olabilir bizim için. Geleneğe yeniden sahip çıkmak gerekiyor. Kitaba eserlerin dinleneceği örnekleri de ekledik. Bu eserlerin orijinal hallerine ulaşma imkânı olan eserler var o bir kulak aşinalığı gerektiriyor bir de yeni yorumlanması var.



SAZA KONUP FERYAD EDEN BÜLBÜL



Kitapta çok ilginç anekdotlar ve hikayeler de var.



HA: Tamburu Cemil Bey'in sazına konan bülbülün feryat ederken nasıl can verdiği, üstat Bekir Sıtkı Sezgi'nin bir bülbülün ölmesine nasıl şahit olduğunu, 15. yüzyılda yaşayan ve her köy evinde okunan Muhammediye'nin yazarı olan Yazıcıoğlu'nun eseri kaleme alırken sayfaların birden kendi kendine nasıl tutuştuğu... Bunlar kitapta yer alan hikayelerden bazıları. Padişahların gaza şiirleri ve bunun müziğe yansımaları, bazı şarkıların hikâyeleri, Mesela Saadettin Kaynak'ın Muhabbet Bağına Girdim Bu Gece gibi eserlerin hikayeleri de var. Okurlar Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi'nin Mevlid-i Şerif'i aynı zamanda 12 makam üzere bestelediği bilgisine ulaşacaklar. O makamların 12'si de burçlarla ilgili ve bugün okunan mevlit meclislerinde makam sırasının Süleyman Çelebi'den beri geldiğini görüyoruz. Urfa halkı, Baki'nin Nedim'in, Fuzuli'nin şiirlerini dinliyor ve anlıyorlar. Edebi seviyenin yüksekliğini göreceksiniz orada. Burada teknik müzikseverlerinde ilgisini çekecek bizim hece ve aruz vezinlerinin musiki usulleriyle nasıl örtüştüğünü görecekler.



TA: Güftekarlar şair olarak kabul edilmiyor ama pek çok güftekar şairler kadar kalıcı eserlere imza atmış.



HA: Ki bunu Yahya Kemal güfte yazarı Mustafa Nafiz Irmak için benden çok daha iyi şiir yazıyor diyor.



Bir taraftan da Osmanlı medeniyetinde müziğin şifa veren etkisi kullanılıyor.



HA: Padişahların her birinin çok iyi bir musikişinas ve çok iyi bir şair olduğunu gerçeğini halkımızın çok iyi bilmesi lazım. Bugün muhafazakâr kesim ecdadıyla övünüyor bilhassa Osmanlı padişahlarıyla. Osmanlı padişahlarının hepsi çok iyi değer sanatkârdır. Bugün ecdadıyla övünen kesimlere baktığınızda bu ince sanatlar konusunda yeterince gayretini görmüyoruz. Biz ecdadımız seviyorsak onlara benzeme zorunluluğumuz vardır. Hangi makam hangi hastalığa iyi gelmiş, bunu biliyorlar. Eskiden bunun listesi var ama hemen şunu söyleyeyim. Tarihsel veri tabanımızın güncellenmesi gerekmektedir. Yani eskiden rast makamı baş ağrısına iyi geliyorsa bugün tekrar irdelenmelidir. Bilimsel bir metotla yeniden gözden geçmelidir. Çünkü 300 yıl öncesinin insanı değiliz biz. O makamlar şimdi bize çok kolay tesir etmeyebilir. Hangi burçlara sahip kişilerin hangi makama daha yakın olduğunu yazdık. Bu verileri Osmanlı Saray Başhekimi Gevrekzade diye bir zat var, onun tarafından tespit edilmiş bir kitaplaştırılmıştır.



Musiki Cumhuriyet'ten sonra bir kayıp yaşadı mı? Eski eserlere ulaşmak mümkün mü?



HA: Kitabın bir kısmında da devlet ideolojisi karşısında da müziğimizin nasıl bir süreç yaşadığını anlattık. Harf inkılabının yapıldığı binada 1 hafta sonra devletimiz resmi müzik fikirlerini de izah etti. Sarayburnu'nda harf inkilabının açıklandığı lokalde bir hafta sonra bir Türk Musikisi konseri yapılmış, bu müziğin artık bizi ifade etmediği, bizim kendimizi batı müziğiyle tanımlamamazın daha duygun olduğu fikrini açıklamıştır. Bu da şiirimizin ve müziğimizin 90 yılda aynı kaderi paylaştığını, aynı mücadeleyi verdiğini ortaya koyar.



İsmi devam eden ama içeriği değişen formlar var. Mesela ilahiler. Onlar değişimden nasıl etkilendi?



HA: Biraz muhafazakâr kesimin dinlediği dini müzikler konusunda endişelerimi belirtmek isterim. Bendeniz Tasavvuf musikisiyle bestekârıyım. Geleneksel İstanbul dergah müziğinin konusunda çalışmalarım var. Bugün geniş halk kitlelerin dilediği ilahi müziklerinde sözel yapı ve melodik yapı İslam'ın yüksek mefhumlarıyla örtüşmemektedir. Yani Allah'ın bizde görmek istediği yüksek insan idrakiyle çatışmaktadır. Yani “Muhammedin düğünü var cennette cennette” bağırmak bir Müslüman için yakışıksız bir pozisyon. “Kuru kafa” diye ilahiler var. İlahi adı altında bugün insanlar müzik dinliyor. Modern zamanlardan şikâyet ediyoruz ama iyi tarafı da bakın her müziğin internette artık bulabiliyorsunuz. Kitabı önüne alan biri okurken bilgisayarını da açsın. Her konuyla ilgili müziklere internetten ulaşıp canlı bir şekilde dinleyebilir. İnternetten notasını yazıp takip edebilir.





• • •


Saz Ve Söz Meclisi


Türkan Alvan, M. Hakan Alvan


Şule Yayınları


Şubat 2016


560 Sayfa


#Saz Ve Söz Meclisi
#Türkan Alvan
#Hakan Alvan
#Şule Yayınları
7 years ago