|

Nesnel gerçekleri görmek

Her tür umudun gerçekçi zeminler üzerinde haklılaştırılması gerekir. İçerisinde bulunduğumuz tarihsel dönemin imkanları ve tehditleri üzerinde çalışarak, ahlaki sorumluluk temelinde güçlü, kalıcı, etkili dayanışmalar, ittifaklar oluşturarak bir gelecek umudu etrafında konuşabiliriz.

Yeni Şafak ve
04:00 - 4/09/2017 Monday
Güncelleme: 02:28 - 4/09/2017 Monday
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Her yeni tarihsel durum, statüko ve konformizmlerle yüzleşerek yeni seçenekler üzerinde düşünmeyi, yeni seçeneklerle ilgili içerik üretmeyi gerektirir. Yeni tarihsel durumlar söz konusu olduğunda, temel-tarihsel seçimler-tercihler yapmak zorunlu hale gelir. Temel tarihsel tercihler, bilincin yenilenmesiyle hayata geçirilebilir. Mitolojiler, hamaset ve popülizm yoluyla şekillendirilen kitle kültürü, bilincin yenilenmesine hiç şekilde katkıda bulunmayacağı gibi, tarihsel tercihleri de akamete uğratır.

İslam dünyası toplumları günümüzde çok derin, çok boyutlu, çok kapsamlı bir krizle karşı karşıya bulunuyor. Derin krizin farkına ve bilincine vararak acil çözümlemeler yapılmadığı

için de, derin kriz, derin çözülme ve parçalanma doğrultusunda ilerliyor. Bütün insanlığa hitap etmek üzere Müslümanların sorumluluğuna tevdi edilen tevhidi dil, bugün İslami bütüne hitap edemiyor, İslami bütünü etkileyemiyor.

PARÇALANMALARI
AŞMAK ZORUNDAYIZ

İslam dünyası toplumları karşı karşıya bulunduğumuz derin krizi teşhis ederek, bu krizin nedenlerini analiz edebilecek ve kapsamlı çözümlemeler yapabilecek nitelikte kadrolara sahip değil. Bugün, bu konuda çözümleme yapmak bir yana, krizin kronik hale gelmesine neden olabilecek etnik ve mezhepçi bencillikler, ulus-devlet milliyetçilikleri ısrarla güçlendiriliyor, gündemde tutuluyor. Bu nedenle de, bugünün/şimdi›nin imkanları/ufku içerisinde İslami referanslarımızı yeniden yapılandıramıyor, bu parçalanmaları aşamadığımız takdirde hiç bir sorunu/krizi çözümleyemeyeceğimizi anlamak istemiyoruz.

Modern sömürgeci dünya ve emperyalist sömürgeleştirme, batı dışı dünyaya, özellikle de İslam dünyası toplumlarına, kültürlerine, siyasetlerine yönelik olarak hayata geçirdiği tahakküm ve kontrol politikalarını, kültürünü, dil ve felsefesini meşrulaştıran, haklılaştıran disipliner kavram ve kurumlar oluşturdu. Bu kavram ve kurumlar, her alanda, her tür sömürgeleştirme girişiminin, sömürgeci yapılanmanın maskeleri olarak, evrensel ideolojik propaganda aygıtları aracılığıyla çok dikkatli bir biçimde kullanıldılar. İslami düşünce hayatı, kültür hayatı, ilahiyat hayatı her tür tahakkümü meşrulaştıran bu maskeleri, bu maskelerin arkasındaki büyük meydan okumaları göremedi; halen de görebilmiş değil. Bu maskeler gereği gibi teşhis edilebilmiş ve sorgulanmış olsaydı, düşünce hayatımız, siyasal hayatımız, bu maskeleri içselleştirmemiş, kabullenmemiş olacaklardı.

TEK BOYUTLU
İSLAM DÜNYASI

İslam dünyası toplumları, aklın ve içtihadın sona erdiği süreçlerle birlikte, tek akla, tek yoruma, tek boyuta, tek bağlama mahkum olduğu için, meydan okuyan, tahakküm üreten, sömürgeci politikalarla, sömürgeci dil-bilgi-felsefe ile hiç bir şekilde hesaplaşamıyor. Böyle bir hesaplaşmanın yapılabilmesi için her şeyden önce İslami bilincin özgürleştirilmesi gerekiyor. Bugün bu noktada hiç bir sistematik ve kurumsal çabanın olmadığını esefle belirtmek gerekir. Böyle bir çaba bir yana, bu konuda tam tersi bir gelişme yaşanıyor. Toplumlarımızda popülizmlerin kurumsallaşması ve egemenliği, Müslüman kitleleri sessiz yığınlara dönüştürerek zihinsel anlamda, bilinç düzleminde kötürümleştiriyor. Bu durum, kendi kendimizi yenilgiye uğratmakta olduğumuza işaret eder. Kriz dönemlerinde popülizmleri, hamaseti, romantizmi ve sloganları güçlendirmek, ölümcül bir stratejinin tezahürüdür.

DERİN PARTİZANLIK VE
DERİN ROMANTİZM SARMALI

Her tür umudun gerçekçi zeminler üzerinde haklılaştırılması gerekir. İçerisinde bulunduğumuz tarihsel dönemin imkanları ve tehditleri üzerinde çalışarak, ahlaki sorumluluk temelinde güçlü, kalıcı, etkili dayanışmalar, ittifaklar oluşturarak bir gelecek umudu etrafında konuşabiliriz. İslam dünyası toplumları, sömürgeci dilin, bilginin, retoriğin, kavram ve kurumların tahakkümüne maruz kalmaya devam ettiği için, bugün Filistin’in, Gazze’nin bağımsızlığı mücadelelerine, Kudüs’ün özgürlüğü mücadelesine meşruiyet ve haklılık kazandırmayı başaramıyor. Modern-rasyonalist-ideolojik iktidar, İslami meşruiyete hayat hakkı tanımıyor. İnsanlığın dünyasını modern-seküler-sömürgeci perspektife mahkum eden sözünü ettiğimiz emperyalizm, farklı gerçekliklere, özellikle de İslami gerçekliğe ve meşruiyete hayat hakkı tanımıyor. Sömürgeci perspektif ve sömürgeci meşruiyet biçimi, insanlığın dünyasını özellikle insani anlamlar, değerler ve ahlak bağlamında yoksullaştırıyor, çölleştiriyor. İlerleme ideolojisi, militarist-faşist bir modelden esinlenerek, hedonistik bir hayat tarzından güç alarak yoluna devam ediyor. Derin partizanlıklarımız, derin romantizmlerimiz sebebiyle nesnel gerçekleri göremiyoruz.

REFERANS KAYNAĞIMIZ KUR’AN OLMALI

Eğitimin, dilin, kültürün metalaştığı, metalaştırıldığı tekno-kapitalist toplumlarda, bilgisayar ve internet toplumlarında, akademik yorumcular, uzmanlar ve profesyoneller/profesyonelizm değer kazanırken, entelektüeller değer/itibar kaybediyor. Müslüman uzmanlar, profesyoneller, akademik yorumcular İslam ve Kur’an hakkında kuramsal/tarihsel/maddi/teknik/ansiklopedik bilgi/yorum konusunda birbirleriyle yarışırlarken, İslam’ın ontolojik meşruiyetinin, otoritesinin, belirleyiciliğinin nasıl gerçekleştirilebileceğine ilişkin, Kur’an-ı Kerim’in yeniden ve nasıl referans/meşruiyet kaynağı haline gelebileceğine, getirilebileceğine ilişkin ikna edici tek cümle bile kurmuyor, kuramıyor. Konu bu noktaya geldiğinde, herkes söz birliği etmişcesine, hiç konuşmamayı, tek sözcük kullanmamayı başarıyor. İslam ‘uzmanları’nın, profesyonellerin ve akademik yorumcuların, sağcı-muhafazakar popülizm ve etnik milliyetçilik temelinde yükselen kültürel milliyetçilik konusunda da sessizliklerini koruduklarını kaydetmek gerekiyor.

Atasoy Müftüoğlu
#​Atasoy Müftüoğlu
#İslam
#ontoloji
#kapitalist
7 years ago