Eski İran'da sözler unutulmamak için taşa kazınırmış. Öncelikle başlık, bu geleneğe çarpıcı bir vurgu yapıyor. Ama kitap bir başlık olarak kalmıyor. Alt başlık ise İslam Öncesi Fars Öğüt Edebiyatı. Bu sözler kitaba ilgiyi davha ileriye taşıyor ve merak duygusunu yoğunlaştırıyor. Edebiyat ve öğüt ikilemesi... İslam öncesi ve Fars edebiyatı… Bu alt başlık sanki kültürel çalışmaların tarihsel boyutunun hüzünlü bir andırışı gibi.
Öğüt edebiyatı, köklü bir edebi geçmişe sahip toplum olarak bağlantılarımızın kopukluğuna yazılı bir sesleniş. Öğüt edebiyatı, insanda çok şeyi sorgulatıyor. Bununla beraber Fars edebiyatı yani edebi zenginliğimizin az bilinen bir yönü ile ilişkili. Dahası İslam öncesi. Kabullerin sosyal değişim ile ne derecede etkileşimde olduğuna yönelik köklü bir irdeleyişi hatırlatıyor. Belki kültürlerin kesintisiz bir seyrine de ışık tutuyor. Kısacası ilk elden söylenecek şey bu kitabın, edebiyatımızın karanlıkta kalmış alana konulmuş bir ışık gibi durması.
Kitabın ilk kısmında öğüdün bireysel ve sosyal işlevi ele alınmış ve edebiyat içerisindeki yeri çeşitli açılarla irdelenmiş. Sonraki kısımda İslam öncesi İran, tarihsel, toplumsal, dini ve edebi anlamda gözden geçirilmiş. Ardından öğüt kavramının etimolojisi zengin alt başlıklarla incelenmiş. İslam öncesi döneme ait İran öğüt edebiyatının temel eserleri kısaca verilmiş. Bir sonraki kısımda bu eserlerin dil, üslup ve içerik incelemesi ile öğüt edebiyatı oldukça kapsamlı kritik edilmiş. Öyle anlaşılıyor ki İran çok güçlü bir edebiyat geleneğine İslam öncesinden sahip. Bu geleneğin İslam sonrasına ve bizim kendi kültürel değerlerimiz içerisine taşındığı da muhakkak. O yüzden bu kitap aynı zamanda edebi kültürümüzün kökenleri hakkında da bir yeri dolduruyor.
Kitabın kategorisi araştırma ve inceleme olarak belirtilmiş ama her kitapta görüldüğü gibi bir kitabın sınırlarının nelere uzandığı ve tam olarak nerede bittiği bir sırdır. Kitabın arka kapağındaki “Müslümanların tarihinde ehl-i kitap muamelesi gören fakat sonraları Zerdüştîlik bağlamında değerlendirilen Mecusilerin söyledikleri ya da yazıya aktardıkları metinler ve onların düşünce dünyası bilinmeden, sadece bugünün İran'ı değil, belki Orta Doğusu da eksik anlaşılmış olur. İslam öncesi İran inanışını formüle eden 'iyi düşünce, iyi söz ve iyi amel' düşüncesinin ışığında söylenen öğüt metinleri üzerine yapılmış olan elinizdeki çalışma, Fars edebiyatının İslam öncesi özelliklerini ifade etmenin yanı sıra tasavvuf, dinler tarihi, fıkıh, siyaset, felsefe ve eğitim gibi birçok konuya ışık tutması açısından önemlidir.” Bu ifadeler bir taraftan kitabın içerik zenginliğini yansıtıyor bir taraftan da yapılacak okumaların ne kadar çoklu bir bakış açısını gerektirdiğini öngörüyor.
Ayrıca içerisinde yer alan farklı ve detaylı bilgilerin ne kadar kesinti ile günümüze ulaştığı üzerine şüpheler uyandırıyor. Sa'di, Attar, Mevlana ve Hafız gibi güçlü şairlerin Arap topraklarından neden çıkmadığı gibi ciddi bir soruyu düşündürüyor. İslam ve medeniyetlerin kaynaşmasıyla ilgili derin ve tarihi konulara dikkat çekiyor. Batının İslam öncesi İran'a, özellikle Zerdüştlüğe daha ilgili yaklaşmasının nedenselliği aralanıyor… Kısacası ummadığımız bilgilerle karşılaşacağımız ve onun ışığında açılan düşünce seyirlerine dalabileceğimiz bir kitap.
• • •
Taşa Kazınmış Sözler
Musa Balcı
Büyüyenay Yayınları
2016
448 sayfa