|

Ortadoğu’da ‘romantik devrim’ ancak edebiyatla mümkündür

Yazar Hayri K. Yetik Ortadoğu’da yazılmış edebi kitaplardan yola çıkarak buradaki değişimi ve sancıları ‘farklı bir alandan’ yorumluyor. ‘’Romantik Ortadoğu’’ adını verdiği kitabını konuştuğumuz Yetik, “Ortadoğu’da romantik bir devrimin” ancak edebiyat üzerinden yapılmasının mümkün olacağını dile getiriyor.

Yeni Şafak
13:59 - 12/08/2015 среда
Güncelleme: 11:02 - 22/09/2015 вторник
Yeni Şafak
HATİCE SAKA


Yazar Hayri K. Yetik ,Ortadoğu ve Batı edebiyatını karşılaştırdığı kapsamlı kitabında dikkatleri gözden kaçan Ortadoğu edebiyatına çekiyor ve “Doğu Uygarlığı', 'Batı Uygarlığı' ayrımının bir saymaca, 'uygarlık diyaloğu' ya da 'çatışması' iddialarının da birer kurgu olduğunu, bu önermelerin bir karmaşaya yol açması gibi uygarlık kavramı, edimi ve pratiğinin de sorunlu olduğunu düşünmekteyim. Romantik Ortadoğu romanların tanıklığıyla bunlara az da olsa yer veriyor...” diyor.



Uzun yıllardır Ortadoğu savaş ve çatışma kelimeleriyle anılıyor. Siz alışık olmadığımız bir şey yaptınız. Ortadoğu'yu romantik kelimesiyle buluşturdunuz. Nasıl ortaya çıktı bu fikir ve bu kapsamlı araştırmayı yapmaya nasıl karar verdiniz?


Romantizm, adını ironi olsun diye kinayeli kullandım ama, asıl neden romantik çağla realist çağ arasında kalakalmışlığı Ortadoğu'nun. Düşünce yelpazesinin neresinde olunursa olunsun bu iki duyarlık arasında, hayal ile hakikati ayırt edemedikleri oluyor. Bir başka deyişle temsil ile temsil edileni karıştırıyorlar. Öbür sorunuza gelince… Sol cenahtaydım ve edebiyatçı çevresinde. İslam ve şiir hakkında Şuâra Suresi'nin bildik ayetinden başka bir bilgimiz olmadığının farkına varınca araştırma ihtiyacı duydum. Aslında sağcıların, dindarların da ciddi bilgileri yoktu. Araştırmaya koyulup okumalar yapıp notlar tutarken Blom, Eagleton, Said'in Müslüman tasavvurunda i'caz baskısı ve Oedipus kompleksinin baskın olduğunu, anlatı yeteneğinin iğdiş edildiğini, bu nedenle de modern roman yazılamadığı iddialarını öğrenmiş oldum. Oryantalizmi suçüstü yapmış Said'in ve Marxist Eagleton'un böyle düşünmelerini şaşırtıcıydı. Her şeyden önce gayrimüslimlerin de bulunduğu bir coğrafya Ortadoğu. Diğer yandan Müslüman kimliği taşısa da materyalist olan, laik, hatta dindar ama pozitivistçe düşünen, yazarlar vardı. Romantik Ortadoğu'da incelenen yazarların çoğunun modernist olması bir seçim değil. Önceki ciltleri şiiri eksen alırken Romantik Ortadoğu bu sorunun cevabına odaklandı. Teknik sorunları olsa da veya Modern romanın gelişim sürecini biraz geriden izlese de başarılı modern romanların bu coğrafyada da yazılmış olduğunu, yazılabileceğini görmek paylaşmak üzere yola koyuldu mütevazı biçimde.



Ortadoğu'da şiir geleneği geçmişte de günümüzde de gücünü hep korudu. Batılılaşma sürecinin ardından özellikle Arap ve Türk edebiyatında roman türünün kendini gösteriş şekli ise sancılı oldu. Kitabınızda «Mesnevi›den ve halk hikayelerinden bir uygarlık travması içinde gerçekleşiyordu romana geçiş” demişsiniz. Bu travmanın sebebi neydi sizce?


Uygarlık bir kabuk değişikliğidir bana göre. Ama her zaman sancılı, çokça travmatik… Başka türlüsü de düşünülemez. Avrupa'da da böyle olmuştur. Doğu, Batı tartışmalarında genellikle bu gözden kaçırılır. Orada daha uzun sürede, Ortadoğu'dakinden hiç de azımsanmayacak bedellerle gerçekleşti. Bu arada şunu söylemeliyim: “Doğu Uygarlığı” “Batı Uygarlığı” ayrımının bir saymaca, “uygarlık diyaloğu” ya da “çatışması” iddialarının da birer kurgu olduğunu, bu önermelerin bir karmaşaya yol açması gibi uygarlık kavramı, edimi ve pratiğinin de sorunlu olduğunu düşünmekteyim. Romantik Ortadoğu romanların tanıklığıyla bunlara az da olsa yer veriyor. Romanlar sancıyı türsel doğuş sancısı olarak da yansıtıyor. Yani gösteren ve gösterilen olarak. Dikkatli bir okur, İntibah'tan Kara Kitap'a doğru beş on roman okuyarak bu değişimi görebilir. Biraz eskiye giderse, sözgelimi Hüsrev ü Şirin'i ya da Hay bin Yakazan'ı, başka mesnevileri okursa daha iyi anlayabilir. Mesneviler, tasavvufi şiirleri ayırarak söylersem şiirler gibi değil. Ortadoğu'da şiir geleneği, uygarlığın klasik çağlarının en gür akan yatağıdır ama mesnevi, genel adlandırmayla söylersek anlatılar genellikle mistisizm etkisi oluştururlar okuyanlarda. Bu bağlamda bir ortak bilinçaltından söz edilebilir. Daha çok da yazar ve entelektüel, eşdeyişle İslam okuryazarlarındaki bu bilinç dışının tepkisi olarak yorumlanabilir travma. Yazarın, düşünce insanlarının tepkisi veya travması, politik hesapların –iyi niyetten uzak bulduğum için ayrı tutarak söylersem- statü veya statüko kaygısı desek bile az şey değil. Şundan ki, anlamlar dünyası değişiyor, kurgusu değişiyor, epistemolojisi, pragmatizmi değişiyor. Kuşkusuz bunu ontolojik bir şeymiş gibi algılayan, fanatik biçimde dile getirenler de var ve en çok sorun yaratanlar onlar. Yaşadığı travmayı topluma da yansıtıyor. Sömürgeci-emperyalist modernist dayatmayı da kendini haklılandırmak için kullanıyor. Etki tepki derken oryantalizm ile karşıtı oksidentalizm kıskacına sokuluyor entelektüel yaşam gibi gündelik hayat da. Fukuyama ve Hungtinton gibiler de bunu kaşıyor. Oysa biliyor olmalılar, iyisi ve kötüsüyle uygarlık uygarlıktan doğar.



Bir tarafta Batı kültürü diğer tarafta Türkler, Araplar, Farisiler, Kürtler,Yahudiler, Azeriler ve Ermeniler gibi birbirinden farklı milletlerin ürünü olan Ortadoğu kültürü. Kitapta farklı başlıklar altında bu etnik kimliklerin hemen hepsinin edebiyatından dikkat çekici örneklerle Batı-Doğu arasındaki ilişkiye yer veriyorsunuz. İncelediğiniz metinlerden yola çıkarak Ortadoğu edebiyatı Batı karşısında potansiyelini ne kadar ortaya koyabiliyor?


Evrensel ölçekli tasavvurlar evrensel hakikatler üretebilirler, ancak onlar gerçekçi olabilirler. Kabul görürler. Globalizm, bir başka deyişle sahte evrenselcilikler etnik ve yerel kültürleri bir savunma refleksi içine soktu ama, gerçek evrenselcilik kaçınılamaz bir ölçüt durumunda görünüyor.Duyguötesi topluma, hatta postinsana yaklaşıyoruz. Kara ütopyacılık yapmak istemem ama, süreç başlamıştır. Heidegger'in ge-Stell dediği öznesi bu yeni uygarlığın hesapçı teknoloji marifetiyle golemleşebilir, insan paradigmasını büsbütün kaybedebiliriz. Klasik Ortadoğu'nun mistisizme boğduğu cömertlik, modernitenin kaba gerçekliğinin unutturduğu yardımlaşma, vicdan, sevgi, vefa, etik bağlılık, züht, hicap, kerem, hilm, kanaat, merhamet, şükür, rıza, zikr, ikrar vb değerler onu dengeleyebilir. Şimdi onları çağdaş verilerle sentezleyecek, sözgelimi canlı cansız doğa hakkını da gözeten değerlerle oluşmuş, sözü kutsayan idealizme kapılmadan gerçeğe sağduyuyla bakıp görebilmemizin imkanı bir edebiyat yeni paradigmayı esinlendirebilir. Adını saydığınız ulusların klasik edebiyatında(Romantik Ortadoğu'nun ikinci cildi Klasik Ortadoğu'da anlatmaya çalıştığımız) en halis hâliyle insan var çünkü. Söz, sözcük, sözce değerlidir ama, özellikle yazılı söz, bu coğrafyada kutsaldır, çünkü, insanları insanlara bağlar. Onu eşref-i mahluk yapacak bir imgesellik ve işlevsellikle yüklüdür. İşte bu edebiyatların yeni zamanlar için yenilenmişi, aynı zamanda yazının sonu ve sözün düşüşü demek olan duyguötesi toplumun panzehiri olabilir.



BATI EDEBİYATI İSTANBUL ÜZERİNDEN DOĞU'YA KAYDI


İran edebiyatı kitabınızda geniş yer alıyor. Osmanlı›da ve İran›da modern roman 1920›li yıllarda doğmaya başladı. Mısır başta olmak üzere pek çok Arap ülkesindeki edebiyat hareketleri İstanbul ile paralel ilerliyordu. Metin çözümlemelerinden yola çıkarak dilin dışında İran'daki modern edebiyatın seyrini farklı kılan ne?


Ortadoğu edebiyatlarının klasik çağı görkemliydi; kanonik eserleri de Farsça edebiyattaydı. Batıya doğru kopup sel gibi Doğu'ya dönen uygarlık Ortadoğu edebiyatlarına öteki muamelesi yaptı. Avrupa doğaldır ki çekim merkeziydi. En yakınındaki en erken etkilenen olacaktı. Yani Osmanlı'dır ilk muhatap. O nedenle kültürel geçişmeleri ilkin İstanbul'da görülüyor. İran da İstanbul üzerinden ilişki kuruyor Batı'yla. Modern edebiyat üretimi modern türler; çeviri ve taklitlerle başlıyor. Sonra eşzamanlılık kazanıyor. Farsçanın görkemli geçmişi bir avantaj sağlasa da Türkçe edebiyatın daha başarılı olduğunu söyleyebilirim.



Oryantalizmin en çok kullandığı figürlerden biri doğulu kadınlar. Sizde değişik karakterler üzerinden doğu metinlerindeki kadın olgusuna dikkat çektiniz. Fatma Aliye'nin Udi romanındaki Bedia, Mısırlı yazar ihsan Abdulkuddüs'ün Ve Nesiytu Enni İmra›sındaki Suad ,Mehmet Rauf'un Genç Kız Kalbi romanındaki Pervin gibi birbirinden farklı kadın karakterleri ele aldınız. Ortadoğu romanlarındaki kadın kahramanların pek çok ortak paydası var peki onları ayrıştıran en belirgin özellikler neler?


ROMANLARDA KADIN ÜZERİNDEN MODERNİZM ANLATILIR


Modern romanlar genellikle bir modern kadın profili çizmek ister, model olsun diye. İktidarlar retoriğidir bu. Kendini yapılandırmak için öteki yaratır. Sözkonusu romanların öteki kadını, geleneksel giyim kuşamı, hâl ve hareketleriyle köylü kadınıdır. Halide Edip Adıvar, cumhuriyet ideolojisinin kanonik romanlarını oluştururken –Sinekli Bakkal da dahil, anımsanacak olursa orda Müslüman bir kadının bir Batılı karşısındaki duruşunu belirlemek ister- model kadını bir kadın gibi değil ulus devletin değerlerine göre bir yurttaş gibi tasvir eder. Mısır ve İran romanları çok farklı değil Türkçe romanlardan, birbirinin uyarlaması gibidirler. Son dönem romanlarında kadının örtünmesi de yansır romanlara. Müslüman kültürünü gözeterek yazılan, özellikle kadınların yazdığı romanlardaki apolitik felsefi göndermeleriyle bu konuyu gündeme taşımış olmaları öteki kadına yeni bir yaklaşımı gündemleştirmiş bulunuyor. Dışardan dayatılan özgürlük, bir eşitlik sağlamış olmaz, özgür tercihi yoksayamaz. Bunun farkındalığı aradaki mesafenin ayrışmanın kaldırılması gerektiğini gösteriyor: Ayrıldıkları yerde buluşabileceklerini. Birbirlerini tanımlar ve tanırken karşıtlık dilinden, şiddet dilinden arındıkları zaman bir mesafe kalmaz arada. Zaten olduğu iddiası bir kurgu, bir yanılsama.



"Romantizmi hep engellenmiş öznesi, Ortadoğu'nun ruhunun engellenmesiydi; şimdi dışsal baskıyı atlatıp özerkliğini ve özgürlüğünü yaşayarak etkinleşebilir mi? İki başlılık anlamına da gelebilen iki kültürlülük karmaşasını aşarak geçmişin ve geleceğin sislerin aralayıp romantik bir devrim başlatabilir mi “ şeklinde bir soruyu tartışmaya açmışsınız. Sizce Ortadoğu romantik bir devrim başlatabilir mi?


Bununla kastım tarih bilinci açısından bir kronoloji oluşturmaktı. Ortadoğu'nun bir arkaizm, klasisizm takıntısının olduğuna dikkat çekmekti, romantizme gelmiş realizme geçemem iş. Arkaik ve klasik değerler geriye, realist değerler de ileriye çeker. Elbette ki bütün Ortadoğu, toplumun bütün katmanları böyledir denemez. Uzaktan bakınca böyle bir görünüm verir. Ayrıca andır yaşanan, geçmişin ve geleceğin bileşkesi. Özetleyerek söylersem savaş uçağına donkişotvari kılıç çekmek bana romantik görünüyor. Yapılması gereken, nacizane görüşüm, geçmişin değerlerini dönüştürmek. O zaman hiç değilse daha az çatışmalı bir Ortadoğu mümkün olabilir. Bunu sağlayabilecek olan edebiyatıdır. Hindistan mistisizmine kapılmadan romantizmi deneyimleyerek aşacak, gerçekçi romanlarla, -artık hareketli görsel anlatılarla- yanılsamaların/simülakrın dışına çıkarabilecek bir sanat/poetika devrimiyle, ge-Stell biçimindeki teknolojiyi kontrol altına alabilecek bir donanımla. Nacizane görüşüm: Ortadoğu'nun zengin mirası o zaman değerlenir.



Kitabın künyesi:


Romantik Ortadoğu


Hayri K. Yetik


Ayrıntı Yayınları


2015


640 sayfa


#Romantik Ortadoğu
#Hayri K. Yetik
#Ayrıntı Yayınları
9 лет назад