|

Pakdil’in Maraş’ı başka güzeldir

Nuri Pakdil’in kimliği, kişiliği, dünya görüşü üzerinde doğduğu toprağın etkisi büyüktür. Bu yüzden olsa gerek, çocukluğuna ilişkin her anı, her hatırlayış onu Maraş’la buluşturur. Çünkü A. Game’nin dediği gibi “Mekân, anıyı olası kılacak biçimde zamanı dönüştürür.” Kısacası Maraş’ı anlatırken adeta kendini anlatır Nuri Pakdil.

Yeni Şafak ve
04:00 - 14/12/2016 Çarşamba
Güncelleme: 21:51 - 13/12/2016 Salı
Yeni Şafak

Şehirler Kitabı'nda G. Cabrera Infante Paris'i anlattığı bölümü şu cümleyle bitirir: “Bu kent aslında Guy de Maupassant'ın yaratımıdır.” Bu sözden hareketle biz de haydi haydi “Maraş Nuri Pakdil'in yaratımıdır” diyebiliriz. Nuri Pakdil'in doğduğu, çocukluğunu ve ilk gençliğini geçirdiği Maraş, yazarın kitaplarında sıkça adı geçen şehirlerin başında gelir. Sözgelimi birinci sırada İstanbul, Kudüs, Mekke, Medine olsa da bunların yanı başında Maraş da yerini alır.



DÜŞ ÇOĞALTMA YERİ


Nuri Pakdil özellikle yaşadığı şehri anlatırken adeta şehrin kılcal damarlarında gezinir. Çünkü “Kent, insanlara ait anıların ve geçmişin ambarıdır; ve ayrıca kültürel simgeler deposu olarak da iş görür.” (John Urry, Mekânları Tüketmek, s.41-42) O, şehrin geçmişini, bugününü sorgulayıcı bir gözlemle anlatırken kendisini de o şehrin bir parçası olarak görür. Kısacası Maraş'ı anlatırken adeta kendini anlatır Nuri Pakdil.



Babası Abdülbaki Fazlı Bey gibi kendisi de İstanbul doğumlu olmasına karşın Necip Fazıl Maraş'ın en eski hanedan ailesine mensup Dulkadir sülalesine bağlı Kısakürekoğulları soyundan olan büyükbabasından dolayı kendini Maraşlı olarak görür. Üstad Necip Fazıl kendisiyle yapılan bir söyleşide Maraş'a ilişkin şunları der: “Etrafı huni gibi kaplayan dağların dip noktasında, saf Türk kalmış olmanın mührünü çehresinde hecelediğim Maraşlı, gözümde, tarihi haklarını bile aramak gayretinden müstağni, iç hayatını dışına vurmaz bir hicap içinde Müslüman Türk'ün en zengin örneklerinden biridir; faziletiyle birlikte suçu da bu noktadadır.” (Necip Fazıl Kısakürek, Konuşan Nuri Pakdil, Edebiyat Dergisi, Şubat 1972)



Nuri Pakdil “Nereye Baksanız Çiçekler Bitiverir” başlıklı yazısında Necip Fazıl Kısakürek'in “Feza Pilotu” şiirindeki “Ay dünyaya bir karış” dizesinden ilhamla Ahırdağı'ndan önce Gâvur Dağları'ndan söz eder: “Gâvur Dağları'ndan ağır ağır iniyorsunuz: burası düş çoğaltma yeridir. En güç üretim düş üretimidir. Sünni bir gece kucaklıyor Gâvur Dağları'nı. İçdünyamızın girintileri çıkıntıları gibidir Gâvur Dağları'nın yolları. Siz arabanın içinde değilsiniz de araba sizin içinizdedir: benzin yerine düş yakılır arabalarda. Nereye baksanız çiçekler bitiverir: gece çiçekleri. İnersiniz: arkanızdan koşarak Gâvur Dağları da geliyor. Siz hiç, bir dağın yürüdüğünü gördünüz mü? Yaşlı bir Türk köylüsünün engin ruhu içinde nokta gibi kalır Gâvur Dağları.” (Biat II, s.21)


Nuri Pakdil, tan ağarırken Maraş'a ulaşılacak olan bu gece yolculuğunu anlatırken tepede mezarı bulunan 'kentin kutsal bekçisi', 'kentin inanç simgesi' Malik Ejder'i selamlamayı, ona saygılar sunmayı ihmal etmeyerek yolculuğu şöyle noktalar: “Kent size doğru yürür, siz kente doğru yürürsünüz: ölülerinizle, yaşayanlarınızla, birer birer karşılaşırsınız. Gece gecedir ya, bir gündüze dönüşür: ölülerinizin anıları içinizde deprem gibi sarsar bir yerinizi. Bu sarsıntılardan yaşama sevinci doğar kentin ortasında: gülerek caddeleri, sokakları geçersiniz. Bir ev büyüyor anılarımda: Kutsal Kitap'ı açıp ilk sayfasından ilk satırı okuduğum ev: eski evimiz: doğduğum ev Tanrı'nın beni varettiği ev. Birazdan K.Maraş'ta sabah olacaktır.” (Biat II, s.22)



KÂĞITTA BOYANAN KUŞ


Nuri Pakdil'in kimliği, kişiliği, dünya görüşü bu evde oluşur. Bu yüzden olsa gerek, çocukluğuna ilişkin her anı, her hatırlayış onu Maraş'la buluşturur. Çünkü A. Game'nin dediği gibi “Mekân, anıyı olası kılacak biçimde zamanı dönüştürür.” (Mekânları Tüketmek, s.41) Çocukluğunda annesinden dinlediği Cezayir öyküleri onun belleğinde derin izler bırakır. Ufkunun Maraş'la sınırlı kalmamasında, tüm yeryüzünü de doğduğu ev gibi görmesinde, evrensel bir bakışa ve algılayışa sahip olmasında bu ve buna benzer öykülerin, yaşanmışlıkların payının büyük olduğunu söyleyebiliriz. “Maraş: sürekli kâğıtta boyanan kuş. Boyası tamamlanan uçtu mu yenisi oturuyor kâğıda. O mu bu da? Biraz benziyor da. Olamaz, hayır, bizim evin pencerelerine selam veren kuşlardan hiçbiri değil bu kuş. Bu kuş şimdi burada oldu. Ne güzel ufuklardan gelirdi öncü kuş, haberimiz olsun da balkona çıkalım diye; ardından da renk renk kuşlar; sesleri de mi farklı olurdu ne? Cennet de herhalde o ufukların az biraz ötesindeydi. Evimizde her sabah doğan güneşi, ben sonra hiçbir yerde bulamadım.



Maraş'ın güneşi Maraş'ta kaldı. Tabiî, çocuk büyürken, güneş de çocukla birlikte boy atar: bir cebine sığdıramadı mı ikiye böler, üçe, daha da olmazsa dörde böler güneşi, hiçbir parçasını yere düşürmemecesine. Çocukluk, insanın rüzgârla yarışmasıdır. Hedefinden şaşmayan mermi gibi, kalbimde, Maraş yol alıyor, sonsuzluğa doğru.” (Kalem Kalesi, s.87)



Nuri Pakdil, bu postmodern anlatıyla kuşları boyarken, Maraş'ın göğündeki postmodern bulutlar da evleri boyar. Ama bu boyama işinin bir zamanı vardır. O da güzdür: “Güzün bağ dönüşü Ahırdağı'ndan Maraş'a inerken.”



Maraş'ın iki rüzgârı vardır. Biri poyraz, öteki garbî yelidir. Poyraz sert esen bir rüzgârdır. Bir anda kenti toza toprağa bular ve her şeyi birbirine katabilir. Nuri Pakdil'in “oynayanları görülmezlerin topları rüzgâr” dediği belki de bu rüzgârdır. “Özellikle kışın, Maraş'ın o ürkünç poyrazı, korkunun habercisiymişçesine çatılarda durmaksızın çırpınır mıydı?” diye sorduğu, yaz aylarında Maraş'ın simge yiyeceklerinden biri olan tarhananın kurumasını hızlandıran bu rüzgârdır. Garbî yel ise nemli bir rüzgârdır. Her şeyi yumuşatan, nemlendiren bir özelliğe sahiptir.



Maraş'ta bağı bahçesi olmayanı Maraşlı saymazlar. Bu yüzden de yazın kentte durmaz hiç kimse. Ahırdağı'nın eteklerindeki bağlara göçerler. Akşam iş yerini kapatan soluğu bağda alır. Nuri Pakdil çocukluğuna ilişkin anılarında bağa gitmekten söz eder: “Varır varmaz asmalardan üzüm mü koparırdık? Her bağda da ufacık asmalar mı olurdu? Altlarına oturup dinlenir miydik? Sonra sepetlere üzüm doldurulur, sepetlerin üzerleri de asma yapraklarıyla kapatılır mıydı? O küçük bağlarda yediğimiz peynir ekmekle üzüm çok mu tatlı olurdu? Doğa üzümlerin rayihasını biriktirir biriktirir, hatta damıtır, o gün bizim yediğimiz üzümle bize mi sunardı?” (Bir Yazarın Notları IV, s.23)



Nuri Pakdil Maraş'ı sürekli okunacak bir kitap gibi taşır yanında. Çünkü o ilk devrimci özü, duruşu ve reddi onun sokaklarında, caddelerinde, çarşılarında ve insanlarının suskun hallerinden almıştır. O, “Maraş'ta hüzün 1923'lerde tüm kenti kaplayan kara bir örtüdür.” cümlesini boşa kurmamıştır.



Nuri Pakdil Maraş'ta yaşadığından çok, Maraş'ı başka kentlerde yaşamıştır. Bunların başında da İstanbul gelir. İstanbul'u anlatırken Maraş da huysuz bir at gibi yedeğindedir. “(…) mütemadiyen Topkapı'yı çekip duruyorsunuz elinizdeki iple tabiî ip yoktu elinizde ama tasarlamıştınız böyle şimdi yadsıyamazsınız (hâlâ çocukluğunuzdaki uçurtmanın ipini tutuyordunuz) bir Maraş'a bir İstanbul'a uçuyordu güvercinler siz sanki yeryüzünün dışında yeryüzündeki bu kuşlara bakan bir çift göz müyüm acaba demiştiniz tıpkı böyleydi işte bir daha güvercin, Maraş, İstanbul haydi (ipi gevşettiniz mi ne) ılıklıktı çocukluk Ahırdağı'nın eteklerine doğru süzüldünüz dağa konup bir de ordan baktınız mıştınız mı bakmıştınız canım Maraş aşağılardaydı oradaki eviniz ya o uçurtmayı yırtmamıştım ki saklıyordum hep demiştiniz şu martılar da tam havalanacak zamanı buldu” (Bir Yazarın Notları, s.59)


Evleri boyayadursun bu postmodern bulutlar


Oynayanları görülmezlerin topları rüzgâr


Maraş, bilindiği gibi Ahırdağı eteklerinden ovaya bakan bir şehir. Maraş'ın bağları da bu eteklerde yer alır. Ahırdağı'ndan Maraş'a inerken şehrin üstündeki bulutlar ve daha uzaklarda da ovanın rüzgârla harmanlandığı görüntü cümbüşü, Nuri Pakdil'in çocukluk anılarından belleğinde yer alan tablonun bu iki dizeye dökülmüş postmodern halidir.


(*)Osmanlı Simitçiler Kasidesi -15



GÜZÜN DAĞ DÖNÜŞÜ AHIRDAĞI'NDAN

MARAŞ'A İNERKEN


Evleri boyayadursun bu postmodern bulutlar


Oynayanları görülmezlerin topları rüzgâr (*)





#Nuri Pakdil
#Fazıl Kısakürek
#Edebiyat Dergisi
7 yıl önce