|

Radikal kırılmalar

Ortak-temel İslami ilkelere/kaygılara/sorumluluklara yabancılaştığımızda, her şeyden önce İslam kardeşliği ilkesi zarar görür. Kardeşlik ilkesi zarar gördüğünde, bundan böyle hiç bir şey iyi olamaz.

Yeni Şafak
04:00 - 29/06/2015 Pazartesi
Güncelleme: 21:43 - 28/06/2015 Pazar
Diğer
ATASOY MÜFTÜOĞLU


Modern-seküler-liberal-demokratik idealler, yapılar, kavramlar, ilişkiler, hayatlar ve tarzlar, Yahudi-Hıristiyan değerlerin oluşturduğu geleneğin sınırları içerisinde şekilleniyor. Bugünün dünyası hangi alanda olursa olsun, bu geleneğin diliyle konuşuyor, her alanda bu geleneğin dili, ölçü olarak kullanılıyor, Bu gelenek aracılığıyla kendisini dokunulmaz kılan, mutlaklaştıran, merkeze koyan, modern-seküler-liberal-demokratik düşünce/söylem/politika, merkezin dışında kalanların dokunulabilir, aşağılanabilir, sömürülebilir, yok sayılabilir, değersizleştirilebilir, tahakküm edilebilir ve taşralılaştırılabilir unsurlar olduğuna inanıyor.


PUTLARLA SAVAŞAMIYORUZ

Bizler, taşralılaştırılan, taşralılaşmayı karşı konulamaz bir kader haline getiren Müslümanlar olarak, duygusal ve düşsel bir kültürel iklime/hayata kapandığımız/kapatıldığımız için, eleştirel bilincin ne anlama geldiğini bilmiyor, bilmek istemiyor, bu nedenle de zihinsel bir patoloji içerisinde hayatlarımızı sürdürüyoruz. Bu zihinsel patoloji sebebiyledir ki; düşünce hayatımız, dini hayatımız, kültürel hayatımız, içerisinde yaşadığımız zamanın tahakküm üreten putlarıyla, put kavramlarıyla, put ideolojileriyle, put sistemleriyle savaşamıyor, savaşmak bir yana bu putlarla uzlaşma yolları arıyor. Zamanın putları büyük ve büyülü “özgürlükleri” temsil ediyor, her tür dayatmayı kabul eden Müslümanlar da küçük “özgürlükler”, küçük “sevinçler”, küçük “mutluluklarla iktifa ediyor, edebiliyor.


KONTROLE ELVERİŞLİ HALE GELDİK

Tarih boyunca, her kültür de, her toplumda, aşırı duygusallıklar, aşırı yanılsamalara neden oldu. Duygusallıkların, toplumları, kitleleri düşüncesizleştirdikleri gerçeği üzerinde gereği gibi yoğunlaşamadık. Bugün, bir geleneğe dönüştürdüğümüz duygusallıklarımız, hamaset merakımız sebebiyle dış belirlenimleri fark etmeden yaşamaya devam edebiliyoruz. Dışarıdan belirleniyor olmak, sömürülmekle aynı şeydir. Zihinsel bağımsızlık mücadelelerine cesaret edemeyen, zamanın putlarıyla hesaplaşamayanlar, her tür dayatmaya katlanırlar. Bu katlanma, bir gün, gönüllü kölelik haline gelerek sıradanlaşır ve normalleşir. Sıradanlaşma, topyekün kontrole elverişli hale gelmek demektir. Sıradanlaşan, sıradanlaştırılan herkes kimlik üretimi projelerinin nesnesi haline gelir. Sıradanlaştırılan kişilikler sömürgeleştirilebilir, duygusal otomatlara dönüştürülebilir kişiliklerdir. “Bilinçsiz olarak, İslami cemaatlere katılanlar da, ruhsal ya da manevi çıkarlar için duygusal köleliği tercih ederler. Sıradanlaştırılan, bir otomata dönüştürülen kişilikler hayatı bir şirket hayatı gibi yaşarlar. Şirket hayatı gibi hayatlar yaşadığımız için, günümüzde yaşanan değerler, dünya görüşleri, hayat tarzları mücadelesine karşı ne yazık ki, kayıtsız kalıyoruz. Dünya görüşleri savaşına, fikirler savaşına, fikirler mücadelesine, niteliksel anlamda, küresel bağlamda hiç bir katkımız yoktur.


ÇIKAR MÜCADELESİ YAPIYORUZ

Geleneksel aidiyet ve düşünce biçimlerinin sınırları içerisinde, taşralı hayatlar yaşıyoruz. İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğunda, bütün ideolojik hastalıklar, ırkçı hastalıklar, seküler ve modern hastalıklar birdenbire ve yeniden nüksediyor. İslam dünyası toplumları tanımı çok güç bir hercümerç içerisinde bulunuyor, ümmet bilincine dayalı bir iradeyi somutlaştırabilmiş olsaydık, bu hercümerçle karşı karşıya gelmeyecektik. Bir yanda enkaz yığını haline getirilmiş ülkeler/toplumlar varken, bir diğer yanda da toplumlarımızda çok radikal kırılmalar yaşanıyor. İslam dünyası toplumları bir kez daha travmatik bir dönemin çatışmalarını, bunalımlarını biriktiriyor. Emperyal-küresel dünya, toplumlarımıza karşı şizofrenik politik uyarlamalar sergiliyor. İdeolojik değerler adına savaşlar, işkenceler, sürgünler vb. meşrulaştırılabiliyor. Emperyal-küresel dünya, stratejik ve ekonomik çıkarlarına uygun olması durumunda “demokrasi”leri desteklerken, yine, stratejik ve ekonomik çıkarlar adına her tür diktatörlüğü de destekleyebiliyor. Küresel bağlamda da, yerel bağlamlarda da, çıkar mücadeleleri, popülist mücadeleler önceliklerini koruyor. İslami ölçü ve ilke duygularımızı kaybediyoruz. Çıkar mücadeleleri temelinde yorumlar yapıyoruz. Hakikat mücadelelerinin yerini sayıların yasası ve sayı kültü alıyor. Genç kuşaklar her kültür'de, nihilizmin sefaletine sürükleniyor. Kontrolsüz enformasyon her alanda zihinsel bayağılıklara ve yozlaşmalara yol açıyor. Medyatik iktidarların büyüsü Müslümanları da cezbedebiliyor. Her tür iktidarın, ekonomik, politik, manevi iktidarın baştan çıkarıcılığı karşısında ahlaki uyarı/eleştiri görevimizi yapmıyoruz. İlahi hakikate bütün varlığımızla bağlı kalmadıkça, bu hakikati bir bütünlük içerisinde temsil çabası içerisinde bulunmadıkça, kimi İslami şiarları/sembolleri/erdemleri/kavramları bir slogan-klişe biçiminde tekrar etmenin hiç bir değeri olamaz.


MERHAMETSİZLEŞME TEHLİKESİ

İslami sınırları, ilkeleri korumadıkça, ekonomik/politik/manevi iktidarların bir anlamı olmayacağını bilmek, anlamak, anlatmak gerekir. Ortak-temel İslami ilkelere/kaygılara/sorumluluklara yabancılaştığımızda, her şeyden önce İslam kardeşliği ilkesi zarar görür. Kardeşlik ilkesi zarar gördüğünde, bundan böyle hiç bir şey iyi olamaz. Müslümanların, Müslümanlara karşı kimi farklılıkları sebebiyle, merhametsizleşmeleri kadar korkunç bir akıbet düşünülemez. Dünyada hiç bir şey, İslam toplumlarında yaşanan iç savaşlar kadar yıkıcı/yakıcı sonuçlar doğuramaz. İç savaşlar, düşmanlık ve nefret duygularının derinleşmesine ve çoğalmasına neden olur. İç savaşlarda kazanan taraf olamaz, ölçüsüz bağlılıklar da olduğu gibi, ölçüsüz karşıtlıklar da, zihinsel/ahlaki körleşmeye neden olur.






#Modern-seküler
#Emperyal-küresel
#İslam
9 yıl önce