|

Romantizm ve nostalji biriktirmek

Toplumlarımız tarihin son yüzyıllarını romantizm/hamaset/nostalji biriktirerek geçirdikleri için, uzun dönemler boyunca geçerli olabilecek stratejik bir vizyon geliştiremediler, uzun dönemlere göre düşünemediler ve hareket edemediler.

Yeni Şafak ve
04:00 - 26/06/2017 Pazartesi
Güncelleme: 10:45 - 25/07/2017 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
ATASOY MÜFTÜOĞLU

İslam dünyası toplumlarında etnik ve mezhepçi aidiyet biçimlerinin bir kimlik politikası haline gelmiş olması, İslam medeniyet perspektifini, tahayyül ve tasavvurunu imkansız kıldığı gibi, Müslümanların evrensel insanlık ufkunu kaybetmeleri sebebiyle, bundan böyle, insanlık ve tarih bilincine her hangi bir şekilde katkıda bulunamayacakları anlamına da gelir. Bu durum, geleneğe ve muhafazakârlığa boyun eğmenin bir sonucudur. Milliyetçiliklerin ve mezhepçiliklerin belirleyici olduğu bir dünya, insani olmayan bir dünyadır. Toplumlarımız bir yanda geleneksel bağnazlıkların neden olduğu bir mağduriyet içerisinde yaşarlarken, bir diğer yanda da, kültürel kolonizasyonun neden olduğu bir başka mağduriyeti de en ağır biçimde tecrübe ediyorlar.

İslam dünyası genelinde dini liderler, politik liderler, kitlelerin bilincinin sahibi-efendisi haline geldikleri için, toplumlarımız, içerisinde yaşadıkları zamanlarla ilgili, dünya ile ilgili bütüncül bir gerçeklik duygusuna, bilincine, dikkatine ulaşamıyor. Modernlik sarhoşluğu, modern uygarlık sarhoşluğu, taklit sarhoşluğu, toplumlarımızı kendi hafızalarına bütünüyle yabancılaştırdığı için, kendi gerçekliğimizi oluşturma özgürlüğüne sahip olamıyoruz. Sözün, düşüncenin, fikirlerin azaldığı; duyguların, duygusallıkların ve duygusallıklara dayalı bağlılıkların çoğaldığı toplumlar, bu özellikleri sebebiyle aldanmaya ve aldatılmaya müsait hale geliyor.

KİTLELERİN BİLİNCİ FELCE UĞRATILIYOR

Toplumlarımız, bir yanda, hiç bir şekilde sorgulanamayan modernlik-sekülerlik-demokrasi anlatıları yoluyla kontrol altında tutulurken, içeriden de, politik liderlerin, dini liderlerin popülist söylemleri aracılığıyla kontrol altında tutuluyor. Bu kontroller sebebiyle dünyada olup bitenleri sağlıklı bir şekilde analiz edebilecek eleştirel yeteneğe sahip olamıyor, bu kontroller sebebiyle emperyalist paradigma karşısında yüksek sesle, bağımsız bir sesle konuşamıyor, küresel yalanlara boyun eğiyoruz. Zihinlerimiz, küresel-emperyal-modern-demokratik yalanlarla dolu olduğu için, hakikate nüfuz etmekte hep çok geç kalıyoruz. İslam dünyası toplumlarında otoriter yapılar, bilinçsizliğimizi, sessizliğimizi, sabrımızı sistematik bir şekilde istismar ederken, istismar etmeye devam ederken, popülizmler, hamasetler ve romantizmler de gerçeklik algımızı dumura uğratıyor. Sözün, düşüncenin, fikrin itibarsızlaştırıldığı, duygusallıkların ve hamasetin tayin edici olduğu bir toplumda, kitlelerin bilinci felce uğratılıyor. Algılar ve gerçeklikler arasındaki derin uçurumu göremediğimiz için, derin çürümüşlüğü de göremiyoruz. Duygusallıkların ve hamasetin yoğunluğu sebebiyle, akli yozlaşmaların önüne geçilemiyor.

Toplumlarımız tarihin son yüzyıllarını romantizm/hamaset/nostalji biriktirerek geçirdikleri için, uzun dönemler boyunca geçerli olabilecek stratejik bir vizyon geliştiremediler, uzun dönemlere göre düşünemediler ve hareket edemediler. Duygusal ya da pragmatik bağlılıklar-tercihler üzerinde şekillenen siyasi kabuller hiç bir şekilde sorgulanmadı. Bu durum emperyalist dünyanın eski ayrıcalıklarını ve yerleşik çıkarlarını sürdürmelerinde onlara yardımcı oldu. İsrail, radikal Siyonizm temelinde, patolojik tekelci bir ırkçılıkla yayılmacılığını sürdürürken, Ortadoğu toplumları etnik ve mezhepçi rekabetlerin-çatışmaların neden olduğu derin bir karabasan içerisinde bulunuyor. Irkçı-sömürgeci-işgalci Siyonist rejimin bölgeye yönelik bütün stratejileri Suudi Arabistan aracılığıyla hayata geçiriliyor. Emyeryalist-Siyonist güçler, kendi çıkarları doğrultusunda bir mezheple uzlaşır, bu mezhebi himayeleri altına alırken, bir başka mezhebi etkisiz hale getirebilmek için düşman olarak tanımlayabiliyor.

ÜMMET BİLİNCİ VE AHLAKINDAN AYRILMAMALIYIZ

Bu noktada bugün, toplumlarımızın karşı karşıya bulundukları durum en üst düzeyde utanç vericidir. Bu durum, sömürgeci güçlerin hayal dahi edemeyecekleri ölçüde korkunç basiretsizliklerimizle de ilgilidir. Romantizm ve nostalji biriktiren toplumlarımız, söz-fikir-felsefe-eleştiri-analiz üretemedikleri için, Ortadoğu’da yaşanan bütün gelişmelerle ilgili olarak küresel yalanlara göre kendilerini konumlandırmaya devam ediyor. Hem Ortadoğu bölgesinde, hem de bütün dünyada politik kısırdöngü derinleşerek sürüyor. Küresel yalanlar doğrultusunda dostluklar/düşmanlıklar/karşıtlıklar/rekabetler icat edilebiliyor. Bir gün sıkı fıkı dost olanlar, bu yalanlar yoluyla ertesi gün acımasız düşmanlar haline getirilebiliyor.

HER TÜR HOMOJENLEŞME TEHLİKELİDİR

Donmuş, dondurulmuş sessizliklerimiz, önyargılarımız, ucuz-bayağı karşıtlıklarımız bizleri insanlıktan çıkarıyor. Adalet ve merhamet duygularımızı kaybediyoruz. Ümmet bilincinden ve ahlakından ne pahasına olursa olsun ayrılmamalı, bu bilince ters düşebilecek tek bir kelime bile yazmamalı, tek bir cümle bile kurmamalıyız. Her Müslüman, içerisinde yaşadığı dünyanın, zamanın, olayların nabzını tutan sorumlu bir dikkate, sorumlu bir bilgi ve birikime sahip olmak zorundadır. Bencilliklere ve narsisizmlere kapanmak gibi bir lüksümüz olamaz. Örümcek ağları içerisine hapsedilen zihinler düşünemez, akledemez, fehmedemez, üretemez, eleştiri-özeleştiri yapamaz, kendilerini yenileyemez, risk alamazlar. Örümcek ağları içerisine hapsedilen zihinler, ısrarla kokuşmuş umursamazlıklarını ve cehaletlerini sürdürürler. Düşünmek, akletmek, üretmek, eylemde bulunmak, eleştiri-özeleştiri yapmak, aynı zamanda risk almayı ve bir bedel ödemeyi gerektirir. Her hangi bir alanda eylemde bulunabilmek için, kapsamlı/derinlikli/nitelikli/kuşatıcı bir düşünme yeteneğine sahip olmak icabeder. İslami bünye içerisinde, hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın, her tür homojenleştirme girişimi tehlikeli sonuçlar ve ayrımcılıklar doğurur.

Etnik önceliklerin, mezhepçi önceliklerin belirleyici hale geldiği, getirildiği, getirilebildiği günümüzde, İslam, ne yazık ki, en düşük, en zayıf, en ihmal edilebilir bir öncelik haline getirilmiştir. Kolonyalist/sömürgeci dili, retoriği ve paradigmayı sorgulayamayan, ancak etnik ve mezhepçi bir dil ile konuşabilen, yazabilen bir zihniyetin, insanlığın dünyasına kazandırabileceği hiç bir iyi şey yoktur. Popülizmler, çıkar ve yarar politikaları, etnik ve mezhepzçi bencillikler, nitelikli varoluşun kalbini ve ruhunu mahvederek, her alanda ahlaki ölümlere neden olur.

#Toplumlar
#Hamaset
#Romantizm
#İslam dünyası
7 yıl önce