|

Ruh arayışı ve onurlu varoluş

Yeni Şafak
04:00 - 27/09/2015 Pazar
Güncelleme: 22:33 - 26/09/2015 Cumartesi
Diğer
Gündem
Gündem
UMUT ERDOĞAN


Müslümanlar, kendini devrilişten dirilişe uyandıracak, mahkûmiyetten hâkimiyete yükseltecek bir ruh arıyor. O ruh, karanlıklar içinde gizli bir güneş gibi Müslümanlığın hasretini yaşadığı Asr-ı Saadet renkleriyle bezenerek dirilişi bekleyen Müslümanlığın üzerine doğacak.


Bizi, yani Anadolu Türk'ünü varoluşumuzun temeli İslam'a bağlayan zincirler, son iki yüz yıldır, Batı ve işbirlikçileri tarafından koparıldı. Batı'dan gelen, aldatıcı ve sahtekâr ideolojilerin, ithal düşüncelerin, zihinlerimizi köleleştirmesine ve kalplerimizi kuşatmasına dur diyecek diriliş ruhunun mücadelesi, Türkiye'nin öncülüğünde başlayacak. Bu sebepledir ki, İslam Dünyası'nın içine girdiği yeni bir dönemde, Müslümanlar geleceğimizi inşa edecek cesaret ve umudun teminatı olarak Türkiye'yi görüyor.


Türkiye; çağımızı ve dünyamızı yıkıp geçen emperyalist, kapitalist, siyonist, faşist fırtınaların karşısında ulu bir çınar gibi duruyor. Şimdi yeniden ayağa kalkma, zihin, medeniyet, kalp ve ruhlarımızın özgürlüğüne erişmek için zafer meşalesini yakma vaktidir. İslam Dünyası ise bir yandan binlerce yıllık hasretine kavuşmaya hazır olduğu işaretini verirken, diğer yandan tarihte eşi görülmemiş gruplaşmalar, ayrılıklar, iç savaşlar, kaoslar içinde yanıyor. İslam Dünyası'nın kendini toparlayacak, yeniden ayağa kaldıracak kutlu uyanışa fırsat ve imkân vermemesi bir basiretsizliktir. Mehmet Akif Ersoy'un Safahat'taki şu mısraları duygularımıza tercüman oluyor; “Kaç hakikî Müslüman gördümse hep makberdedir/ Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir!” İslam Dünyası'nın ve medeniyetimizin yeniden inşası ve ihyası için Türkiye, kurtuluş fecrinin ilk ışıklarının doğduğu mübarek vatandır.


SEVDA KUVVETİMİZ, BİRLİK UHUVVETİMİZ

Ecdadımızın kıtadan kıtaya dokuduğu adalet, şefkat ve insaniyeti emperyalizmin değerleri gibi takdim etmeye çalışmak, tarihe yapılmış en büyük ihanet olacaktır. Emperyalizmi, insanlık onurunun yeniden tesisine katkıda bulunacak “şirin bir barış işçisi” olarak gösterenlere sadece fikirlerimizle, zihinlerimizle değil, kalbimizle, ruhumuzla, davranışlarımızla, ahlakımızla karşı koyabilmeliyiz. Dik durmak onurun tezahürüdür; fikrini, vicdanını, kalbini ipoteğe bırakmak ise köleliğin tezahürüdür. Köle gibi yaşamanın Müslümanca bir değeri olamaz. Müslümanlar, yeniden büyük medeniyete kavuşmak için kendi dünyasını kurmak mecburiyetindedir. Birlik, siyasî bir fikir aracı değil; Müslüman'ın ruhunu kökleriyle buluşturacak, insanlığa yeniden huzur ve selamet kılacak bir amaç, bir kutlu gayedir. Müslüman toplumlar, “umursamaz” tavırlarını geride bırakıp, 200 yıllık uykularından uyanarak kendi iradeleri ile varoluşuna bağlanmalıdır.


2000'li yılların başından beri İslam'ı terörizmle birlikte sunmaya çalışanların, İslam'ı kan ve kin ile özdeşleştirenlerin en büyük amacı, Müslümanların hakiki kökleriyle buluşmasını, öz medeniyet ikliminde nefes almasını engellemektir. Gösterişten, biçimcilikten ve riyadan çekeceğimizi çektik. Vakit geçmişte kıvranma değil, geleceği kurma vaktidir: baştanbaşa biz'le/özümüzle/kökümüzle ortak bir gelecek kurmak! Yeniden özümüze/kökümüze dönüşün “sevda şöleniyle” olabileceğini düşünüyorum. Çünkü sevdadan doğar dava. Bir sevda değil midir putları kırmak? Zulümle, batılla mücadele etmek? Kalplerimizi ayağa kaldıran bir muştudur sevda. Biz, ihtirasların, menfaatlerin elinde makyavelist, oportünist cüce olmaya değil, bir mukaddes davayı omuzlamaya koşan sevda fedaisi devler olmaya talibiz. İnanıyoruz, inandığımız için umutluyuz.


ERDOĞAN VE TARİHİ MİSYONUN YENİDEN TESİSİ

Esas soru şu, Müslümanların öz dünyalarını kurmak istemesi ve öz ruhundan, ilkelerinden, medeniyetinden alınan ilhamla yürümesi Batı'yı niçin harekete geçiriyor? Niçin Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hedef alınıyor? Müslümanların ayakta duruşu ve kutlu yürüyüşü açısından bakarsak, Recep Tayyip Erdoğan, İslamî ilke ve ülkülerle temellenen medeniyet tasavvurumuza istikbale uzanan bir yol haritası çizmiştir. İki asırlık bir kuşatmayı kırmak için hesaplaşıyoruz. Türkiye dâhilinde Erdoğan'a cephe alan emperyalistler, Müslüman toplumları kendine getirebilecek, diriliş dinamiklerini canlandırabilecek büyük Türkiye'nin istenmemesinden kaynaklanan 1000 yıllık nefret duygusuyla hareket ediyor. Bu tarihî gerçek, bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şahsında Türkiye'ye neden dört bir koldan saldırıldığını gözler önüne seriyor olmalı! Dinimizin, dilimizin, tarihimizin, medeniyetimizin kısaca varoluşumuzun inkârıyla, insanlığın umudu, ümmetin onuru Türkiye'yi 1000 yıllık nefret duygusuna teslim ederiz. İşte tam da bu noktada, toplumumuzu bencilleştiren, ruhsuzlaştıran ve mankurtlaştıran bir teslimiyetle karşı karşıya kalıyoruz.


Buradan hareketle iki yöne dikkat çekmek istiyorum. Birincisi, Müslüman Türkleri Anadolu topraklarında kendine yabancılaştırma ve köleleştirme stratejilerine karşı büyük düşünce atılımı yapamamanın sancılarını çekiyoruz. Türkiye'nin kültürel, zihnî ve vicdanî inkârına fırsat verilmeden, Türkiye “varoluşuna dinamit yerleştirmekten” kurtulmalıdır. Çünkü daha önce döşenen dinamitler; anti-emperyalizm adına komünizmi, çağdaşlaşma adına sekülerizmi, hümanizm adına faşizmi patlattı. Özgürlük naraları atarak izm'lere ruhumuzla, hafızamızla, vicdanımızla esir olduk; özümüzdeki özgürlüğümüzü yitirdik.


Asırlardır hasretimiz olan özgürlüğü kavramak ve bu idrakle yaşamak bir ruh kavgasıdır. Bunun için gerçek ruh arayışıyla, yalancı soytarılıkları vakit kaybetmeden birbirinden ayırmak zorundayız, mutlak zafer için. İkincisi, Tayyip Erdoğan “One minute” çıkışı sonrası Müslüman toplumları toparlayıp kendine getirecek ruhu işaret etmiştir: Zulmü alkışlamayan, zalimi sevmeyen, üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapmayan bir ruh… O ruhu bulmalıyız. Çünkü Türkiye de, İslam dünyası da o ruhla yeniden ayağa kalkacak.


#Emperyalizm
#Recep Tayyip Erdoğan
#One minute
9 yıl önce