|

Sahaf Lütfü Seymen: Derginin 50. sayıya ulaşmasına ben de şaşırdım

Sahaf Lütfü Seymen, Türkiye’de süreli yayınların uzun soluklu olmadığını, kendisinin çıkardığı Müteferrika’nın da 50. sayıya ulaşmasına şaşırdığını söylüyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 12/11/2016 Cumartesi
Güncelleme: 19:19 - 11/11/2016 Cuma
Yeni Şafak

Sahaf Lütfü Seymen'i tanır mısınız? Nam-ı diğer “Sakallı Lütfü” dersem kitap dostlarının hatırlamasına yardımcı olur sanırım. Seymen, sadece Kadıköy'deki dükkânında sahaflık yapmıyor. Aynı zamanda Müteferrika adında bu yıl 50. sayıya ulaşan bir kitap kültürü dergisi çıkarıyor. Seymen ile dergiyi, sahaf festivallerini ve TÜYAP'a neden katılmadığını konuştuk.



Türkiye şartlarında bir derginin 50. sayısına ulaşması neredeyse mucize gibi. Nasıl başladı bu macera?



Fikir olarak 80'li yıllara dayanır Müteferrika. Ancak ilk sayısı 1993'te çıktı. Kitapla ünsiyeti olan, kitap biriktiren araştırmacı olan, tarihçi olan pek çok insan bunu çıkartmam için beni teşvik ettiler. Tabii Sabri Koz, Erol Üyepazarcı, Nuri Akbayar, Turgut Kut gibi isimler olmasaydı benim için bir hayal olabilirdi bu dergi. Onların desteğiyle çıktı ilk sayı. Halen de yanımdalar. Biliyorsunuz, bu işler gönülsüz olmaz. Bizde bir dayanışma var. Ben şanslıyım, hem yukarıda saydığım isimler olsun, hem dergide yazanlar olsun, onlar tarafından korunup kollanan biriyim.



Nasıl bir maksadla yola çıktı Müteferrika?



Derginin çıkış amacı bir arkeolojik kazıya kaynaklık yapmaktı. 50 sayının içinde 800'e yakın makale var. Bunların çoğu alanında tek yazılardır. Spesifik konulara dair bibliyograflar, ilk kez yayınlanan metinler, yeni bulunan vesikalar vs. 50. sayıda da Tülay Artan, Zafer Toprak, Ali Birinci, Nuri Akbayar gibi değerli hocalarımızın sahaflık, kütüphaneler tarihi, eski harfli Türkçe yayınlar, az tanınan şahsiyetlerin biyografisi hususunda önemli yazıları var.



TAŞRADAKİ KİTAPÇILARIN SERÜVENİNİ BİLEN YOK



Bu kadar süreceğini tahmin ediyor muydunuz başında?



Derginin 50. sayıya ulaşmasına ben de şaşırdım açıkçası. Ümidim yoktu bu kadar yaşayacağına. Böyle yuvarlak rakamlar insan hayatında olduğu gibi, yayınlarda da bir dönüm noktası gibi algılanıyor. Türkiye'de süreli yayınlar pek çok sebepten dolayı uzun soluklu olamıyor. Bir sayı çıkıp kapanmış dergiler var. Ya polis marifetiyle kapanmıştır ya da parasızlıktan veya bilgisizlikten batmıştır. Birkaç tane uzun soluklu sayabiliriz, hepsi o kadar. Kitabı seven insanların dergiyi satın alması derginin yaşını buraya kadar getirdi. YKY ve İş Bankası'nın reklam desteğini burada zikretmeliyim. Ayrıca Kültür ve Turizm Bakanlığı da dergiden 300 tane alıyor. Bu da derginin masrafını karşılıyor tabii. Devlet desteği çekilirse senede 2 sayı değil de bir sayı çıkarırım, yine çıkarırım ama.



Siz aynı zamanda bir bilgi alanı olarak da “kitap kültürü” ile ilgileniyorsunuz. Büyük bir projeniz var bu konuda?



Evet. Yaptığı iş konusunda insanın bir fikri olmalı değil mi? O yüzden okumalarım da işimle ilgili oluyor. Bu okumalar sonucunda da ortaya bazı yazılar çıkıyor tabii. Zikrettiğiniz proje bir matbuat ansiklopedisi. Kitap ve kitapçılık tarihini İbrahim Müteferrika öncesinden ele alan bir çalışma. Kitabın hep İstanbul'daki serüveni bilinmesine rağmen taşradaki kitapçıların serüvenini bilen yok. Taşradaki kitapçılar, sahaflar da var bu ansiklopedide. Bugün adları unutulmuş yayınevleri, matbaalar, ciltçiler, sahaflar, musahhihler var.



Ne zaman yayınlamayı planlıyorsunuz?



5-6 yıldır gündemimizde bizim. Bu Türkiye'de yapılmamış bir şey. Batı'da örnekleri var, bir ara Enis Batur ile konuşmuştuk. İnşallah bu işe sponsor bulursak ya da devlet desteği elde edersek olabilir. Ben bir rapor hazırlayıp Nabi Bey'e göndermeyi düşünüyorum. Bir yanda çalışmaya devam ediyoruz Nuri Akbayar hocamızla birlikte. Maddeler tespit edildi. Ancak maddelerin paylaştırılması, toplanması, redaksiyonu, fotoğraflanması… Ansiklopediciliğin zor tarafları bunlar. Tabii bu manada muhakkak Reşat Ekrem Koçu'yu ve İstanbul Ansiklopedisi'ni zikretmeliyim. Koçu, tek tabanca, çok büyük mücadelelerle ansiklopedisini belli bir noktaya getirebiliyor. İnşallah Koçu'nun yaşadığı sıkıntıları biz bu ansiklopedide yaşamayız.



BUNLAR SAHAF DEĞİL



Sahaflar artık festivallere katılıyor. Memnun musunuz?



Önce bu işi Beyoğlu başlattı, şimdi Üsküdar'da da yapılıyor. Sahaf festivali biraz tuhaf… Çünkü sahaf festivalinde ikinci el kitap da satılıyor. İkinci el kitapçılar kendilerine sahaf diyorlar.



Sahaf değiller mi?



Bunların sahaf olup olmadıkları tartışılır. “Seç al 10 lira” tarzı bir şeyle olacak iş değil bu. Bence bunlar sahaf değil. Ama onlar ısrar ediyorlar kendilerine sahaf demekte. Ben de ikinci el kitapçılıktan geldim ama kendi içinde bir eğitim süreci bu. Sahaf dediğin adamın kitabın künhüne vâkıf olması lazım. İçinde ne olduğunu bilmeden sattığında sadece dedikodu üzerinden fiyatlandırma yaparsın. Şimdi artık internetten bakıyorlar. Cildi ve kondisyonu iyi kitaba 150 lira demişlerse, cildi kötü, kondisyonu bozuk bir kitaba 100 lira yazmayı akıl etmek sahaflık değil! Çünkü sahaflık okuyucuya yol göstermektir. Araştırmacı geliyor, hoca geliyor. Sen bilgini geniş tutmalısın ki, sana sorduğunda onun görmediği bir şeyi önüne koymalısın. Bu da altyapı oluşturmaya bağlı. Okumadan sahaflık olmaz. Sadece bir obje olarak, antika olarak kitap satmıyoruz, bir yerde bilgi satıyoruz. İçindeki bilgiyi önce kendimizin bir şekilde alması ve bunu okuyucuya aktarması gerekiyor. Kısacası “kitap konusunda fikri olan insandır” sahaf. Kitap okumayan, Osmanlıca bilmeyen, Seyfettin Özege'yi tanımayan insanın bu işi yapması tuhaf geliyor bana.



Bu yıl TÜYAP'ta varsınız değil mi?



İyi oldu bunu sorduğun. TÜYAP'a sizin vesilenizle bir mesaj yollamak istiyorum. Ben 4-5 sene katıldım, ancak bu sene katılmıyorum. Çünkü TÜYAP sahafların para bastığını düşünüyor sanırım. Oradaki masrafla satış arasında doğru orantı yok. Ben büyük bir yayınevi ya da çok para kazanan biri olmadığım için katılmadım.



#Sahaf Lütfü Seymen
#Müteferrika
#TÜYAP
7 yıl önce