|

Savaşın sınırında Cuma’nın kıyısında

Çatışmaların ortasında kulağının dibinden mermi geçerken korkudan titreyen, yanı başında birisi öldükten sonra gözyaşlarına hakim olamayan, aç kalan kediler için çaresiz hisseden, vicdanını, insanlığını ve heyecanını kaybetmemiş bir gazetecinin gözünden Suriye... Gazeteci Samet Doğan, anılarını kurguladı ve karşımıza “Cuma Günü Uçmayan Kuş” çıktı.

Yeni Şafak
04:00 - 24/02/2017 Cuma
Güncelleme: 06:47 - 24/02/2017 Cuma
Yeni Şafak
Savaşın sınırında Cuma’nın kıyısında
Savaşın sınırında Cuma’nın kıyısında
ZEYNEP ZELAN


2011 yılında Arap Baharı'nın son demlerinde başlayan ve baharın cehennem olarak zuhur ettiği Suriye iç savaşı bugün halen devam ediyor. 6 yıldır yüz binlerce insan hayatını kaybetti, yaralandı, sakat kaldı veya evinden oldu. Yanı başımızda olan bu savaş bir taraftan da yaşanan hikayeleriyle sürüp gidiyor. Suriye'de kalan da, evini, memleketini terk edip giden de zor durumda. Her çadır her aile anlatsalar roman olacak hikayelere sahip. Bu süreçte savaşı takip eden gazeteciler de dünyanın en zor mesleklerinden birini icra etmekte. Farklı ülkelerden pek çok gazeteci bu hikayeyi dünyaya duyururken canından oldu. Ama hikayeler ve savaş devam ettiği sürece o hikayeleri dünyaya duyurmaya çalışan gazeteciler de işini yapmaya devam edecek.



SAVAŞI İLK DUYURAN MUHABİRLERDEN


Suriye iç savaşını dünyaya ilk kez duyuran gazetecilerden biri de Ortadoğu muhabiri Samet Doğan. Savaşın başladığı ilk günlerden itibaren bölgeye giden Doğan, süreç içerisinde yaşadıklarını roman olarak okurla buluşturdu: “Cuma Günü Uçmayan Kuş”. Bir tür belgesel niteliğinde olan kitap savaş gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Roman, çatışmaların ortasında kulağının dibinden mermi geçerken korkudan titreyen, yanı başında birisi öldükten sonra gözyaşlarına hakim olamayan, aç kalan kediler için çaresiz hisseden, vicdanını, insanlığını ve heyecanını kaybetmemiş bir gazetecinin gözünden Suriye'yi anlatıyor.


“Yazgımız mı bizi bulur yoksa biz mi tercihlerimizle yazgımızı buluruz? Yazgımızla birbirimize kavuştuktan sonra mı başlar hayat?” Yazgısı ve tercihi el ele verir ve yazar kendini Hatay'ın dar sokaklarında bulur. Amacı sınırda olup bitenleri aktarmak, sığınmacı kamplarından hikaye çıkarmaktır. Bir süre bu şekilde geçer, çeşitli haberler aktarır. Kamplardan birinde ressam bir kızla karşılaşır. Annesi hasta olan kız, tutunacak bir umut aramaktadır. Yazar, resimlerini haber yapıp ona bir umut verse de devamı gelmez.





Daha sonra çalıştığı kurum, Suriye'nin içine girmesini söyler. Yanına da bir kameraman ve fotoğrafçı gönderir. Herkes kaçarken sınırın öte yanına geçmek herkese göre “delilik”tir. Çünkü onlar mayınlı topraklardan karşıya geçmeye çalışırken insanlar akın akın Türkiye'ye gitmeye çalışmaktadır. Aracılar sayesinde çeşitli maceralardan sonra Suriye içlerine kadar girmeyi başarır. Artık savaşın kalbindedir. Tepesinden savaş uçakları geçen yıkık dökük binalarda sürekli yer değiştirerek haber yapmaya çalışır. Haber yaparken birlikte olduğu, ona yardım eden kişilerin de hikayeleri eşlik eder romana. Onların gözüpekliği, ölüme kafa tutuşları, birlikte çay içtikleri sokakların harabeye dönüşüne tanıklıklarına şahit olur.



Henüz soğukkanlı bir gazeteciye dönüşmediği için kendini sorgulamaya başlar: “Kendime bir açıklama borçluydum yaşananlar için ve devam etmek için ikna edici bir sebebe. Zaman değildi geçip giden, şu halde bizler geçip gidiyorduk bu hayattan. Böyle düşününce kendimi de dünyanın bu döngüsü içinde küçük bir çark gibi görüyor, gidişata teslime yeniden ikna oluyordum.” Kendini olayların akışına bırakmıştır. Birileri gelir onları başka bir yere götürür, nereye gittiklerini sormayı bırakmıştır. Savaşın en can alıcı görüntülerini yakalamak, haberlere çıkmak, ödül almak değildir amacı. Hatta amacının ne olduğunu bile unuttuğu, bir amacının olup olmadığını bilmediği bir noktadadır.



Kitabın adını ilk duyduğumda “Cuma günü uçmayan kuş”, derken yazarın ne kast etmiş olduğunu merak etmiştim. Kitabın başında ne olduğunu açıklıyor yazar. O açıklamayla birlikte insanın boğazında bir şey düğümleniyor. O düğümle okumaya devam ediyorsunuz sınırın öte yanında, savaşın tam ortasında yaşananları.


Stalin'in meşhur sözü vardır: “Bir insanın ölümü trajiktir, on insanın ölümü dramatiktir, bir milyon insanın ölümü ise sadece bir istatistiktir.” Suriye iç savaşının pek çok ülke için istatistiğe dönüştüğü şu günlerde hayatını kaybeden, yaralanan, acı çekenlerin birer insan olduğunu, anlatacak öyküleri olduğunu hatırlatıyor kitap. Onların öykülerine girdiğimiz zaman kaybedilenlerin acısını hissedebiliyoruz.



ONLARCA ACIYA ŞAHİT OLDU


Yazar, Suriye'de bulunduğu süre içerisinde muhalifler, rejim yanlıları ve sonradan ortaya çıkan DEAŞ militanlarının açısından savaşa tanıklık etme fırsatı bulmuş. Hangi görüşten olursa olsun, kim ve ne için savaşıyor olursa olsun hepsinin ortak noktası; ölüm, yazarın bakış açısına göre.



Yazar, arada İstanbul'a döndüğünde de normal hayata kolay adapte olamaz ve yeniden yollara düşer. “Risk almakla almamak arasındaki o ince çizgiyi aştığında insan, öyle yerlere sürükleniyordu ki, çizginin öteki tarafından sonsuz uzaklığa savrulmak an meselesi oluyordu. İşte buradaydım savaşın sınırında.” İki yol varsa gidilecek o tehlikeli olanı seçer artık. İnce çizgiyi aşmış, eskisi gibi savaş uçakları görünce kaçmaz olmuştur. Yaşadıkları onu da değiştirmiş, başka bir insana dönüştürmüştür. Henüz 25 yaşında hayatın tüm yükünü omuzlamış, onlarca acıya şahit olmuş, yaşadıklarından çok şey öğrenmiştir.



Öğrencilik yıllarında iki yıl Suriye'de Arapça öğrenen Samet Doğan, uzun yıllar sonra geldiği ülkenin değişimine şahit olmuş, savaştan paramparça olmuş evleri, yıkık camileri, harabeye dönmüş sokakları, savaştan kaçan insanları fotoğraflamıştır. Kitap aslında muhabirlerin verdiği haberlerin arka planını da gösterir nitelikte. Haberlerin bir nevi perde arkasına şahitlik ediyorsunuz kitabı okurken. Fotoğrafların ardında saklı kalan öyküleri anlatıcının bakış açısından okuma şansı elde ediyorsunuz. Etkileyiciliğini dayandığı trajik gerçeklerden alan roman, uzun süre hafızalardan silinmeyecek.


#Samet Doğan
#Cuma Günü Uçmayan Kuş
7 yıl önce