|

Sayın Brızitsov anlattığın doğru değil!

Ortaköy doğumlu Bulgar entelektüel Hristo Brızitsov’un anı kitabı “İstanbul’dan Mektuplar”, şehre farklı açılardan bakarken Türk imajı konusunda gerçek dışı ithamlarda bulunuyor. Brızitsov’un 24 bölümden oluşan kitabında özgün bir yorum, edebi kalite bulmak zorken yazılış amacı hakkında da soru işaretleri barındırıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 12/11/2016 Cumartesi
Güncelleme: 20:03 - 11/11/2016 Cuma
Yeni Şafak
YAKUP ÖZTÜRK


1932'de Bulgaristan'da çıkan Edebiyat Sedası gazetesinde İstanbul'dan Mektuplar adıyla 24 yazı yayımlandı. Bu yazıların sahibi, baba mesleği gazeteciliği sürdüren ve 1932'de bir süreliğine İstanbul'u ziyaret eden Ortaköy doğumlu Hristo Brızitsov'dur. Babası Bulgarca bir gazeteyi İstanbul'da neşreden Dimitır Brızitsov. Oğul Brızitsov, 1912'de henüz 12 yaşında bir çocukken ayrıldığı şehre yirmi yıl sonra dizginleyemediği İstanbul hasreti ile gelmiştir. Devir değişmiş, Cumhuriyet rejimi ilan edilmiş, Mustafa Kemal Atatürk Ankara merkezli yeni devletin başkanı olmuştur. Brızitsov, Osmanlı'nın son devrini, II. Meşrutiyet'in ilanını görmüş, yıllar sonra geldiği şehirde yeni kurulan devletin reformlarına tanıklık etmiş ve bu iki devir arasında mukayese yapma imkânı bulmuştur. Buraya kadar herşey yerli yerinde.



HAYIRLA ANDIĞI TEK SATIR YOK



Cumhuriyet Türkiyesinin hemen başlarında çokça tesadüf etmediğimiz Batılı hatırat kitaplarından biri ile karşı karşıya olduğumuz için yakın dönem tarihimiz ve İstanbul'daki ahvalin manzarasına ulaşma imkânı buluyoruz. Ancak “İstanbul'dan Mektuplar” bu derece masum bir kitap değil. Değil çünkü, Brızitsov doğduğu şehre çocukluğunu yâd etmek, babasının uzun yıllar matbuat âleminde bulunduğu bir şehirde ailenin hatırasını sürmek üzere gelmiyor. Gelmediği gibi, ilk çocukluk yıllarını geçirdiği bu şehirde, şehrin aslî unsurlarına dair, bunlar insanlar ya da mekânlar olabilir, hayırla andığı, muhabbetle konuştuğu bir satırla da karşılaşmıyoruz. Çocukluk gözlemlerinin ya da büyüklerinden dinlediklerinin üzerine bin katarak ortada ne sağlıklı bir Türk imajı bırakıyor ne de saygı duyulabilecek bir Osmanlı-Müslüman idaresi…



Brızitsov'un İstanbul'a olan ziyareti Ankara'nın Cumhuriyet'le birlikte yükselişi ve Osmanlı idaresinin payıtahtı olması dolayısıyla çoktan gözden çıkarılmış İstanbul yıllarına denk geliyor. Karşımızda bu şehrin mirasını ve kültürünü hazmetmiş bir seyyahtan daha çok Cumhuriyet reformlarının dönüştürdüğü Türk toplumuna eğlenen gözlerle bakan ve tabiatıyla Mustafa Kemal'in bayraktarlığına soyunmuş, bunu Türklerin menfaati olarak gören değil, eski medeniyetin izlerinin silinmiş olmasına alkış tutan bir Batılı zihin işleyişi durmakta. Osmanlı bakiyesinin ortalama tavrını son dereceye kadar kullanan ve kendilerine cirit atacakları bir meydan bırakmayan II. Abdülhamid'e içerideki muhaliflerden daha çok nefretle, iftira ile nazar eden bir kalemin sahibi Brızitsov. Yirmidört parçadan oluşan bu yazılarında ne yazık ki İstanbul'u o dönemlerde anlatan telif eserlerin bir adım ilerisine götüremediği de bir gerçek. 1930'ların Türk matbuatını biraz karıştıranlar 1850'lerden bu yana bu kadîm şehirdeki insanı, mekânı, hafızayı ve tarihi çok çeşitli cephelerinden görebilirler. Yine o yıllarda İstanbul'a farklı sebeplerle, vesilelerle gelen batılıların yazdıkları da geniş bir külliyat meydana getirir ve “yeni” bir şey söyler. Pek çoğu özgün metinlerdir. Bunların bir kısmını Dergâh Yayınları bastı. İlgilisi bakabilir. Brızitsov'un “İstanbul'dan Mektuplar” kitabında biz bir Bulgar entelektüelinin bu şehre bakışında kendisine dair bir tat, yeni bir yorum bulmakta zorluk çekiyoruz. Neden? Bunun sıradan bir cevabı var. Bu kitabı meydana getiren yazılar Türkiye'de, Türkçe olarak Türk okura yazılmıyor. Yazar, yazının başında da belirttiğimiz üzere bu yazıları Bulgar okuyucuya takdim ediyor. Aslında, İstanbul içlerinde daima bir sızı olarak kalacak bir topluluğa bu sızılarını hafifletmek için İstanbul'un ve son dönem Osmanlı idarecilerinin “zavallılığı” anlatılıyor. II. Abdülhamid'in batakhane hâline gelmiş İstanbul mahallelerini ıslah edebilmek için tazminattan kendini kurtararak şehri yerel yöneticiler ve itfaiye teşkilatıyla iş birliği yaparak kundaklattığı yalanı mı dersiniz, şehrin köpeklerinin Adalar'a sürülerek derilerinin yüzülmesi mi…



NASIL BİR TAHRİBAT



İstanbul'dan Mektuplar, Ankara Üniversitesi DTCF Bulgar Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden Hüseyin Mevsim'in dilimize kazandırdığı bir kitap. Balkan coğrafyasından bir kitabın orijinal dilinden Türkçe'ye aktarılması heyecan verici. Batı dillerinden yapılan çevirilerin İngilizce ve kısmen de Fransızca üzerinden yapıldığı bir dönemde asırlar boyu Osmanlı idaresinde kalmış Balkan milletlerinin dillerinden eserlerin doğrudan Türkçeye aktarılması beklediğimiz bir kültür faaliyeti. Boşnak, Arnavut, Romen, Sırp, Yunan dillerinden Türk kültür, edebiyat ve tarihine dair pek çok kitap dil yetersizliği ve çeviri kabiliyetsizliği yüzünden önce İngilizce'ye aktarılmayı bekliyor. Ancak bu yolla Türkiye'deki yayıncıların dikkatini çekebiliyor. Üniversitelerin dil fakültelerinin çağdaş metinler de dahil olmak üzere Balkan coğrafyasında “bize dair” yazılan metinleri Türkçe'ye aktarmak gibi bir dertleri olmalı. Hüseyin Mevsim ve yayıncısı Kitap Yayınevi'nin 1930'ların İstanbul'unu anlattığı iddia edilen bir kitabı bizimle buluşturması takdire şayan bir adımdır ancak her kitap kontrol mekanizması işletilmeden dolaşıma sokulmamalıdır. Hüseyin Mevsim, Bulgarca üzerine verdiği akademik çalışmalarının yanı sıra, çevirisini yaptığı bu kitaba “1930'larda Bulgaristan-Türkiye Kültür, Sanat ve Eğitim Münasebetleri” başlıklı bir yazısını koyarak iki ülke arasındaki tarihî ilişkilerle ilgilendiğini de göstermiştir ancak İstanbul'dan Mektuplar'ın iki ülke arasındaki manzaraya verebileceği tahribattan söz etmemiştir. Oysa, doyurucu dipnotlarıyla kitabın ahengini beslediği, bir dipnotta Brızitsov'un söylediğinin tarihî hakikat olmadığını vurgulamıştır. Brızitsov'un verebileceği tahribat nedir?



II. Abdülhamid, kendi ırkınızı tatmin etmek için sarakaya alınabilecek bir hükümdar değildir. Müslüman-Türk kadınının sosyal hayat içerisindeki tavrı, Cumhuriyet reformları karşısında aşağılanacak bir tavır değildir. “Şalvarının ipi görüneceğine boğulmayı tercih eden hanımlar” diyor Brızitsov. Göremediğiniz, asla göremeyeceğiniz saray haremleri oryantalistlerin hayal dünyalarında inşa ettikleri kitaplardan okuduklarınızla yorumlanacak kadar hafife alınacak bir müessese değildir. Harem, kadınların sessizlik ve tembellik içinde yattıkları yer değil bir eğitim ve terbiye çatısıdır. Cumhuriyet'in “Yeni Türkiye'nin kızları”nın “neşeyle cıvıl”daştıkları lise binalarının kaynağı II. Abdülhamid'in Osmanlı coğrafyasının dört bir yanında başlattığı okullaşma faaliyetlerinden muallimat mekteplerinden çıkmıştır. Osmanlı'da Türk sadece elinde kanlı bıçağıyla mürebbiye olan evlere sarkıntılık yapan bir imajın mahsulü de değildir. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Bulgaristan'dan gönderdiğiniz ve “bizim çeteler” dediğiniz bozguncuların fesat çıkardıkları Osmanlı mülkü zannedildiği gibi “artık” Hıristiyanların da olamamıştır. Hemen burada söylenen “hürriyet” sonrası II. Abdülhamid taraftarı olanlara “zavallı eski Türkler” sokaklarda “fare gibi” yakalandıklarında hem siz çete sahipleri hem de Osmanlı-Türk devleti daha müreffeh günler görmemiştir. 1909'dan 1918'e kadar Osmanlı'da yaşananların kime fayda sağladığı ortadadır.



DEVRİNİZ ÇOKTAN GEÇTİ



Zaman zaman, hepi topu 12 yıl geçirdiğiniz, onu da mamur hanınızın çatısından uçurtma uçurarak tükettiğiniz çocukluk yıllarınızdan sonra “Anavatanı dışında ve bilhassa Abdülhamid Türkiye'sinde dünyaya gelmeyen, hürriyetin kıymetini yeterince bilmez” gibi tecrübenizin çok ötesinde boyunuzu aşan laflar etmeniz 1930'larda hem Türkiye'de hem Bulgaristan'da geçer akça olabilirdi ama bugün bu lokmaları yutanların devri çoktan geçmiştir.



İstanbul'dan Mektuplar'ın hükümsüzlüğü üzerine elbette daha uzun konuşulabilir. Fakat, yazdıklarımızın editör makasına uğramasına engel olmak için yazıyı burada kesmemiz gerekiyor. 2016 yılı Türkiye'sinde Osmanlı bakiyesi Balkan milletlerinin İttihatçı ağızla konuşan metinleri bu kadarından fazlasını da hak etmiyor zaten.





• • •


İstanbul'dan Mektuplar


Hristo Brızitsov


Kitap Yayınevi


2016


160 sayfa





#Edebiyat Sedası
#Hristo Brızitsov
#İstanbul’dan Mektuplar
7 yıl önce