|

Siber Pearl Harbor mı geliyor?

ABD Başkanlık seçimleri ile iyiden iyiye gündemimize giren siber saldırı ve güvenlik meselesi, çağımızda devletlerin yeni bir rekabet alanı ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Bireylerden devlet kurumlarına kadar geniş bir yelpazeyi barındıran siber-uzay’da “kıyamet” her geçen gün yaklaşıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 19/01/2017 Perşembe
Güncelleme: 01:32 - 19/01/2017 Perşembe
Yeni Şafak
MERVE SEREN - SETA Ankara


ABD istihbarat topluluğu üyeleri CIA, FBI ve NSA'in ortaklaşa hazırladığı “Son ABD Seçimlerinde Rus Faaliyet ve Niyetlerinin Değerlendirilmesi” (ICA 2017,01-D) başlıklı raporun; gizlilik derecesi kaldırılmış 25 sayfalık özet versiyonu, 06 Ocak'ta kamunun erişimine açıldı. Raporda Rusya; bizzat Devlet Başkanı Putin'in “etki kampanyası” emrine istinaden Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump'ın seçimleri kazanması amacıyla, Demokrat Hillary Clinton'ın kredibilitesini ve popülaritesini itibarsızlaştıracak şekilde 'siber saldırılarda bulunma suçuyla' itham ediliyor. Rapora göre, siber eylem yoluyla 'örtülü istihbarat operasyonları'na başvuran Rusya; hükümet kurumları, devlet destekli medya kanalları, üçüncü taraf arabulucular, maaşlı sosyal medya kullanıcıları ve troller kanalıyla açık faaliyetler de yürütmüş. Ancak Moskova'nın seçim kampanyası sürecinde aktif ve etkin rol oynayarak halkın karar alma sürecine nüfûz etmesine karşın; Rus hackerlara isnad edilen saldırıların, oyların sayımıyla bir alakası bulunmadığı belirtiliyor. Öte yandan Rus istihbarat servislerinin, Amerikan politikasını şekillendiren başlıca kampanyalar, düşünce kuruluşları ve lobi gruplarının aleyhine istihbari bilgiler topladığı; örneğin Rus istihbaratının 2015 Temmuz'undan itibaren Demokratik Ulusal Komite (DNC)'nin ağlarına girmeyi başardığı ve en azından 2016 Haziran'ının sonuna dek erişimini sürdürdüğünün altı çiziliyor. Yine Rus askeri istihbarat servisi GRU'nun, muhtemelen 2016 Mart'ından itibaren ABD seçimlerini hedef alan siber faaliyetlerini başlattığı ve Mayıs itibarıyla Demokrat Parti yetkilileri ile siyasi figürlerin özel yazışmalarını içeren yüksek hacimli dataları sızdırdığı vurgulanıyor. Böylece Sputnik ve Russia Today gibi Rus haber ajansları vasıtasıyla kitle medyasının; e-mail skandalları ve sağlığı konusundaki şayialara odaklanmak suretiyle Bayan Clinton'a karşı nasıl negatif bir imaj yarattığına dikkat çekiliyor.



RUS UÇAĞI ELEKTRONİK SALDIRI SONUCU MU DÜŞTÜ?


8 Kasım arifesi ve akabinde yaşanan tartışmalar ışığında; Kremlin'in, Trump'ın galibiyeti için devreye girdiği, seçim maratonu boyunca medya araçlarını dezenformatif ve manipülatif maksatlı haberlerin yayılımı için kullandığı, bu nedenle en temelde siber saldırıların sunduğu avantajlardan azami ölçüde istifade ettiği iddiası süregidiyor. Amerikan siyasi tarihinin en büyük skandalları arasına girebilecek iddiaların ciddiyeti ve kanıtlanması halinde doğacak sonuçların; Başkanlık seçimlerinin meşruiyetini ve hukuki geçerliliğini tartışmaya açmakla kalmayacağı, ABD sınırlarının ötesinde etkiler yaratacağı aşikârdır. İstihbarat topluluğunun söz konusu raporu, Rus kaynaklı tehditlerin yanısıra, siber-uzay merkezli risk ve tehditlerin boyutunu ve muhtelif alanlardaki yansımalarını göstermesi açısından fazlasıyla önemlidir.



Esas mevzuya geçmeden önce, 25 Aralık 2016 günü Rusya'yı yasa boğan bir başka gelişmeye daha değinmek yerinde olacaktır. Rusya'nın Karadeniz kıyısındaki kenti Soçi'den Suriye'nin Lazkiye'deki Hmeymim Hava Üssü'ne gitmek üzere yola çıkan orta menzilli ve üç motorlu Rus yapımı 'Tupolev Tu-154' tipi askerî uçak; Adler-Soçi Uluslararası Havaalanı'nda yakıt ikmali yaptıktan sonra, tırmanış aşamasında irtifasını kaybederek düşmüştü. Kızıl Ordu Korosu sanatçıları, Rus Ordusu'nun üst düzey komutanları ve gazetecilerden müteşekkil yolcu ve uçuş mürettebatıyla birlikte toplam 92 kişinin yaşamını yitirdiği açıklandı. Rus basını, uçağın kuyruğunda meydana gelen bir arıza ve pilotaj hatasına istinaden düştüğünü yazarken; Savunma Bakanlığı, pilotaj hatasına yönelik iddiaları yalanladı. İlginç iddia, elim uçak kazasının ertesi günü 26 Aralık tarihli Pravda Gazetesi'nde yer aldı. Zira Tu-154, hakikatte elektronik sinyal saldırısı sonucu düşmüştü ki; 06 Ocak 2017 tarihli Pravda, mevzubahis iddiayı desteklercesine ABD'nin yakın geçmişteki siber saldırılar nedeniyle Rusya'ya karşı gizli operasyonlar yürüttüğünü ileri sürdü. Bu aşamada ABD'nin, Ekim 2016'da “tarihinin en büyük ve en güçlü siber saldırısı” olarak nitelenen, Avrupa'da da etkileri görülen 'kitlesel DDoS saldırıları'na maruz kaldığı; keza bu saldırıların arkasında da Rus hackerların parmağının olduğuna dair iddiaların dillendirildiği unutulmamalıdır.



SİBER SAVAŞ'IN KATMANLARI


ABD ve Rusya özelinde verilen güncel örnekler; siber-uzay alanındaki gelişmelerin günümüzde ulaştığı noktayı, bireysel ve kolektif güvenlik sorunlarına etkisini, tehdit algısının boyutunu, savaş alanının sui generis karakteristiğini ve mücadelenin uluslararası çehresi ve gidişatını göstermesi itibarıyla son derece anlamlı.



Birincisi; üçüncü milenyum, 'siber savaşların' bir bilim-kurgu senaryosu değil, yakın gelecekte devletlerin kaçınılmaz biçimde sürüklenecekleri muharebe meydanı olacağına işaret etmektedir. Winn Schwartau'nun “Elektronik Pearl Harbor”, Leon Panetta'nın “Siber Pearl Harbor” veya Cengiz Karaağaç'ın “İnsansız 11 Eylül'ler” şeklindeki kavramsallaştırmaları; siber tehdidin Snowden ve WikiLeaks'in çok ötesinde, devletlerin artık fareleri gerçek silah olarak kullanabilecekleri stratejik sürpriz saldırılara dair ikaz niteliğindeki öngörülerdir.



İkincisi; siber güvenlik alanı, ulusal düzey teknolojik ve kriminolojik bir sorundan, global ölçekli stratejik seviye bir meseleye evrilmiş durumdadır. Hasım addedilen devletler birbirlerini siyasi, askeri, ticari, endüstriyel, ekonomik, bilimsel-teknolojik vb. alanlarda zarara uğratmak istediklerinde; borsa/bankacılık sistemleri, elektrik/su şebekeleri, kritik altyapılar, askeri tesisler, hastaneler, ulaşım ve iletişim kanalları siber saldırılara hedef olabilmektedir. Ayrıca devletler; ihtiyaç, çıkar ve amaçlarına yönelik olarak istihdam ettikleri hackerlar aracılığıyla, doğrudan veya dolaylı yollarla siber casusluk faaliyetlerine de başvurabilmektedirler. Bu anlamda ABD'deki Başkanlık seçimi; siber araçların 'siyasi nüfûz' ve 'etki casusluğu' faaliyetlerine nasıl hizmet ettiğine dairdir.



Üçüncüsü; bugün 'insan' ve 'teknoloji'nin buluştuğu tüm “siber yaşam alanları” tehdit altındadır. Dolayısıyla silahlı kuvvetlerin envanterindeki harp araç ve gereçleriyle silah ve askeri teçhizata ait teknolojilerin haricinde; kullandığımız arabanın tekerleğinden akıllı ev teknolojileri ve otomasyon sistemlerine kadar siber güvenlik açığı ihtimaline dikkat çekilmektedir. Öyle ki siber saldırıların neden olabileceği tahribat, günümüzde artık “kitle imha silahları”nın (weapons of mass destruction) alansal etkisine eş değer bir potansiyel tehdidi bünyesinde barındırmakta; bu amaçla kullanılan sistem ve cihazlar, analojik veya metaforik bir anlatımla “toplu inkıta silahları” (weapons of mass disruption) kavramıyla tasvir edilmektedir.



Dördüncüsü; küresel güvenlik ortamı, 'konvansiyonel' ve 'asimetrik' savaşa ait taktik, strateji ve teknikleri bir arada kullanan devlet ve devlet-dışı aktörler yüzünden gittikçe daha 'belirsiz' ve 'istikrarsız' bir çehreye bürünmektedir. Bu bağlamda “harbin beşinci boyutu” olarak tanımlanan 'siber-uzay'; devletlerin gerek saldırı ve gerekse savunma imkân ve kabiliyetleri açısından, bilhassa kendisine öncelikli risk ve tehdit oluşturan devlet/devlet-dışı aktörlere karşı yeni yetenekler kazanması ve inisiyatifleri ele geçirmesi gereken kritik önemi haiz bir alandır. Ayrıca bu alan; birey güvenliğinden kamu güvenliğine, devlet güvenliğinden küresel güvenliğe uzanan geniş yelpazedeki bütün alt ve üst yapıları ihtiva etmektedir. Yani “kavram” ve “kapsam” itibarıyla siber güvenliğin, bağımsız hackerların yönelttiği tehditten çok daha farklı endişe verici bir mahiyet ve boyut kazandığı; kişisel/kurumsal verilerin korunması gibi internet ortamından kaynaklı mahremiyete dair kaygılar çağrıştıran bilgisayar güvenliğine ilişkin teknik bir disiplinden, küresel güvenlik meselesine dönüşen stratejik bir konsepte evrildiği malumdur. Bu bağlamda NATO'nun 2016 Temmuz'undaki Varşova Zirvesi'nde; 'siber-uzay'ı hava, kara ve denizin ardından harbin yeni boyutu olarak kabul edip, siber-uzay alanında uluslararası hukuk kurallarının geçerliliğini tanıması ziyadesiyle mühimdir.



Nitekim siber-uzay, sunduğu fırsat ve kolaylıklarla vazgeçilmezliğini; yarattığı tehdit ve risklerle ise, âdeta bir tür “kıyamet silahı” olma potansiyelini bünyesinde taşımaktadır. Bu yönüyle bilim-kurgu ürünü fantastik senaryolarının ötesine geçerek, modern casusluk ve siyasi komplo filmlerinin ana teması haline gelen siber-uzay alanının; çağımızın yeni rekâbet ve savaşlarının cereyan edeceği kompleks ve münteşir bir olguya dönüştüğü alenen ortadadır.




#Pearl Harbor
#Siber savaş
#ABD Başkanlık seçimleri
7 yıl önce