|

Solun güncellenen linç kültürü

Bugün sol başta olmak üzere seküler güçler özerk alanlarını yitirdikçe kavramlarını ve kadim iddialarını, yaftalarını da kaybettiği için “mızıkçı”lığına kılıf arıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 12/04/2016 الثلاثاء
Güncelleme: 22:24 - 11/04/2016 الإثنين
Yeni Şafak
Ercan Yıldırım - Yazar


Şimdilerde şiddet, otoriterlik kelimeleri üzerinden linç uygulayan kesimlerin, linç kültürü çok eskilere dayanır. Belki sadece sol üzerine atılı duran linç kültürü modernleşme döneminden itibaren çeşitli vesilelerle canlanmış, güncellenmiştir. Batıcı güçlerin, Osmanlı'dan bu yana Türkiye'de İslami olana yönelik yaptıkları tüm sözlü, fiili linç girişimlerinin altında farklı kavramlar yer almıştı. Lincin kültüre dönüşmesi, siyasi alana taşınması, tasfiyelerde itham ve yaftalar üzerinden hayata geçirilmesi umumiyetle Meşrutiyet dönemine kadar gider. Esasında Meşrutiyet linç ile başlayan bir büyük komplo, siyasi tasfiye girişimi sonucunda ortaya çıkmıştı.



31 MART'TAN GEZİ'YE...


31 Mart vakası, burada kurgulanan tiyatro, gerici, irticacı kavramları sadece Osmanlı'da değil yakın tarih boyunca da tasfiyelerin, sindirmelerin, asimile etmelerin, siyasi kamplaşmaların en önemli dayanağı ve menşei oldu. Cumhuriyet idaresi 31 Mart vakasına Menemen'i, Şeyh Sait İsyanı'nı de eklemeyi başardı. Batıcıların ülkedeki dini hassasiyeti olan kesimlere, dindarlara, İslami kesime yönelik gerçekleştirdiği linç girişimleri belki bir olaya dayanır, belki bir siyasi ya da toplumsal kıpırdanmaya; ama her halükarda tam zamanında hayata geçirildiği için iktidarı kullanan elitlerin siyasi ve toplumsal dönüşümlerinin meşruiyetini oluşturur. Kemalizmin İttihatçılık damarından kaynaklı bu linç kültürü, irtica kavramı altında eski ve yeni düzen Osmanlı ve Cumhuriyet arasındaki karşıtlığın da bir ürünüdür. Cumhuriyet, her zaman 31 Mart'ı mihver alarak Menemen ve Şeyh Sait olayları üzerinden İslamcılara, İzmir Suikastı ile İttihatçı ötekilere üstünlük sağlamıştı.



Enteresandır, liberal damarı ağır basan Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın (SCF) kapatılmasının en önemli gerekçesi yine “gericilik” olur; kendileri gerici olmasalar bile siyasi çıkışları geniş bir halk desteğiyle gericileri toparladığı için Cumhuriyet tüm muhalifleri bir batında sindirebilmiştir. Sonraki yıllarda diğer ideolojiler de benzer komplolara uğrarken Müslümanların Tek Parti idaresinde kendi kabuğuna çekilmeleri irticai faaliyet başlığıyla sağlanır. Demokrasinin gelmesi 31 Mart korkusunu örtemez; dönemin bazı olayları Malatya Hadisesi ya da Ticani hareketi Demokratların Tek Parti'nin bile girişmediği Atatürk'ü Koruma Kanunu çıkarmasına neden olur. İrtica, gericilik, mürteci, takunyalı, yobaz kavramları Cumhuriyet boyunca tasfiyeleri, savunma psikolojisini getirir. Radyoda mevlid ve Kur'an yayınları bile “tahammülsüz” batıcıları, sol kesimi rahatsız eder, bu en alt dereceli “temel inanç hürriyeti”nin kamuda görünmesine dahi rıza göstermeyen “demokratların” torunları bugün şiddet, otorite, iktidar ithamlarıyla linç uygularken kendilerini demokrat ve hoşgörülü göstermeyi batının yardımıyla sağlayabiliyor.



SOSYALİZM HEP KEMALİST, HEP MDD'CİYDİ


Türkiye'de seküler güçler ve kesimler aralarındaki tüm ihtilaflara rağmen İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğunda aynı dili kullanmayı başardı. Kemalizmin yeri geldiğinde Kürtleri, komünistleri, liberalleri bile etkisizleştiren eylemlerine rağmen karşıda dindar, muhafazakar kesimler olduğunda bir araya gelebilmeleri erken dönem Cumhuriyet idaresinde olduğu gibi bugün de aynı tonda devam ediyor. Bu bakımdan sol, sosyalist kesim 1980 sonrasında çokkültürlülük başlığı altında etnik, kültürel azınlıkların ülke karşısında özerk alan kazanma girişimlerini temel almaya başladığı dönem öncesinde yani klasik Marksist sınıf çatışması jargonu üzerinden faaliyet gösterdikleri yıllarda bile İslam karşıtı tutumda Kemalistlerle bir ve beraber oldu.



Sosyalist tonların hemen hepsi Milli Demokratik Devrimci (MDD) karakterini muhafaza etti. Sosyalistler, sınıf çatışması, proleter devrim üzerinden bir dönüşümü dile getirdikleri 80 öncesi dönemde sağ siyaset, İslamcı söylem, tarikat ve cemaat yapılarına karşı Atatürk İnkılaplarının devam ettirilmesi, bu inkılapların “kaldığı yerden” sürdürülmesi misyonunu sahiplendiler. Zira bu inkılapların İslami umdelere yönelik tavrı sosyalistlerin “İslamsız Türkiye” hedefleri açısından Kemalizmle yakınlaşmalarını sağladı.



1980'li yıllarda seküler kesimlerin, sol, liberal ve Kemalist çevrelerin gerici, mürteci ithamları, “dindarlar kesecek” türü yayınlara kadar vardı. Genişleyen kamusal alanda yer alma talebi İslami kesimin özgüvenini artırdığı için bu akıma karşı klasik linç kültürü devreye girerek bilindik yaftalar atıldı.



İslam ile demokrasinin ve laikliğin uyuşmadığı, İslami kesimin iktidara gelince demokrasiyi kaldıracağı yollu tartışmalar, yönlendirmeler 90'lı yıllarda bazı üniversite hocalarına suikastlar, Sivas olayları, Uğur Mumcu cinayetiyle birlikte farklı bir boyuta taşındı. İslami kesimi belli yöne kanalize etmeye yönelik bu hareketler yeni 31 Mart, Menemen hadisesi karakterine sahipti. Süreç, kavramsal ve fiili linç kültürü medyatik ve pornografik hadiselerle beraber 28 Şubat'ı doğurdu.



LİNÇ KÜLTÜRÜNÜN AÇTIĞI MECRALAR


AK Parti iktidarının erken dönemlerinde linç kültürü sol – liberal ittifaka bağlı olarak hızını azaltsa da yavaş yavaş yön değiştirmeye, yeni kavramlar geliştirmeye, siyasi ve toplumsal yapıya bağlı tarz-ı hayat tartışmalarına dönüşmeye başladı. Şeriatçılık ithamı, AK Parti iktidarında hayat tarzlarına müdahale edildiği, edileceği söylentilerine kadar uzanırken, milli irade kavramı üzerinden demokrasinin niteliğine kadar vardı.



“Sandık namustur” kavramı İslami kesimin, iktidarın şiarı olurken, seküler güçler bu sefer “demokrasiyi demokrasiyle kaldırma” ithamlarına, diktatörlüğü, otoriterliği, yasakçılığı eklemeye başladı. Batılılaşma tarihinin en hızlı modernleşme dönemi, lbgt-i haklarıyla başörtüsü savunusunun aynı platformlarda yapıldığı bu zaman dilimi, milli iradeye en çok atıf yapılan 2000 sonrası, irtica ve gericilikle eleştirilemeyeceği için yine zayıf ama uluslararası boyutta destek bulan otoriterleşme ithamlarına maruz kaldı.



Bugün sol başta olmak üzere seküler güçler özerk alanlarını yitirdikçe kavramlarını ve kadim iddialarını, yaftalarını da kaybettiği için “mızıkçı”lığına kılıf arıyor. 31 Mart'tan Menemen'e uzanan bu süreçte İslami kesimi eski ama güncellenen kavramlarla itham ederek tasfiye etme, dönüşüm gerçekleştirme çabası için yaftalar ardı ardına sıralanıyor.



1980'lerin linç kültürü, kavramları ve yayınları İslami kesime yön verdi, savunma psikolojisinin etkisiyle entegrasyona, uyuma, eklektizme varan politikalar geliştirmelerine neden oldu; bakalım bilhassa Gezi sonrasında açığa çıkan yeni linç kültürü, kavramları, uluslararası desteği İslami kesimi hangi mecraya sürükleyecek?



#Serbest Cumhuriyet Fırkası
#AK Parti
#liberal
#İslami kesim
#Ercan Yıldırım
٪d سنوات قبل